KKTC’de liyakatsizlik girdabı: Umudu ve geleceği yutan sessiz felaket!
MERT MAPOLAR’IN KÖŞE YAZISINI SESLİ DİNLEMEK İÇİN TIKLAYINIZ
Bir genç düşünün… Yıllarını okuyarak, çalışarak, kendini geliştirerek geçirmiş. Yurt dışında iyi bir üniversiteden mezun olmuş, ülkesine hizmet etmek için büyük hayaller kurmuş. Ancak geri dönüp baktığında karşılaştığı tablo, umutlarını paramparça ediyor. Çünkü KKTC’de liyakatli olmak yetmiyor. Torpilin yoksa, bir siyasiye yakın değilsen, kamuda iş imkanın yok. Bu ülke, en nitelikli evlatlarını dışarıya iterken; sadakatini liyakatin önüne koyanları alkışlıyor... İşte bu yüzden, yurt dışında eğitim almış binlerce genç geri dönmek istemiyor. Çünkü onları bekleyen şeyin, sadece dışlanmak, görmezden gelinmek ve sistemin dışında bırakılmak olduğunu biliyorlar ve ülkelerini çok iyi tanıyorlar artık...
“Eğitimimi tamamladım. Alanımda en iyi okullardan mezun oldum. Ülkeme dönüp katkı sağlamak, çalışmak istedim. Ama baktım ki çalışacağım kurumun başındaki kişi, o işi nasıl yaptığıyla değil, kime ‘sadık’ olduğu ile orada. Münhale bile çıkılmadan, sınavlar yapılmadan, ‘torpili olanın’ kadrolara yerleştirildiğini gördüm. Kendi ülkemde, kendi mesleğimde hakkımı alamayacaksam, neden döneyim ki?"
Yurt dışında eğitim görmüş, çalışkan ve umutlu bir genç kadının sözleri bunlar... Her gün, bu cümleye benzer onlarcası ifade ediliyor, KKTC gençliğinin yurt dışında yankılanan vicdanlarından... Bu sözler bir dramı değil, artık bir toplumsal kaderi anlatıyor. KKTC’de liyakatsizlik öyle bir düzeye geldi ki, ülkenin en büyük değeri olan gençliği bile bu adaya yeniden dönmekten vazgeçiriyor...
KKTC’nin en büyük yapısal sorunlarından biri olan kamudaki liyakatsizlik, artık sadece bir yönetim zaafı değil, toplumsal çöküşün en önemli sebeplerinden biri haline gelmiştir. Her kademede, her kurumda, her sektörde giderek derinleşen bu sorun; yalnızca günü kurtarma üzerine kurulu siyasi anlayışın en yakıcı sonucudur. Ne yazık ki bugün KKTC gerçeği şudur: Kamuda liyakat yok! Ve bu eksiklik yalnızca bireyleri değil, tüm toplumu zehirleyen bir kısır döngü yaratıyor.
KKTC’de kamu yönetimi, çürümüş bir yapının içerisine sürüklenmiş, liyakatin zerresi kalmamış, partizanlık ise kural haline gelmiş durumda. Yalnızca sağlıkta ya da eğitimde değil; yerel yönetimlerden bakanlıklara, üniversitelerden medya kuruluşlarına kadar her kurum, "kimin adamı olduğuna" göre şekilleniyor. Kamu, ehliyetli değil, sadakatli olanların yükseldiği bir sahneye dönüşmüş durumda.
Kamu kurumlarına yapılan atamalarda bilgi, deneyim, ehliyet ve ahlak yerine; parti sadakati, siyasilere yakınlık, biat ve kişisel ilişkiler esas alınıyor. Üst atamalar, üçlü kararname sistemiyle yapılıyor şeklinde görünse de, her hükümet değişikliğinde koltuklar da el değiştiriyor. Bu sistemde makamlar birer ödül gibi dağıtılıyor. Böyle bir düzende liyakatli bireyler sürekli dışlanırken, liyakatsiz kadrolar kurumsal yapının merkezine yerleşiyor.
Ortaya atılan çoğu iddiada; örneğin kamu sağlık hizmetlerinde, yöneticilik vasıflarına sahip olmayan kişilerin dahi, yalnızca siyasi ilişkileri sayesinde, kritik pozisyonlara getirildiği, liyakatsiz personel istihdam edildiği sürekli dile getiriliyor. Tüm bunlar hasta bakımını, çalışan motivasyonunu ve genel hizmet kalitesini, çok ciddi şekilde zedelediği de biliniyor. Eksik yönetim anlayışı, kronik ihmalleri doğuruyor; hasta hakları ihlal ediliyor, parası olan da çareyi özelde veya yurt dışında aramayı sürdürüyor... Kamu eğitim hizmetlerinde de benzer bir tablo hâkim: Nitelikli öğretmenler yerine, parti yakınlığı olan kişiler öncelik kazanıyor. Gençlerin eğitim hayatı, günübirlik siyasi kararların, insafına terk ediliyor...
Liyakatsizlik yalnızca sağlık ve eğitimde değil, belediyelerden üniversitelere, mahkemelerden bakanlıklara, denetim birimlerinden kültürel kurumlara kadar her alanda yaygın bir hastalık gibi büyüyor. Belediyelerde imar uygulamalarından çevre düzenlemelerine kadar birçok karar, teknik bilgi ve uzmanlık yerine siyasi çıkarlarla şekillendiği iddiaları da çoğalıyor. Devlet üniversitelerine yönetici kadrolarına akademik yeterliliği olmayan isimler atandığı da sıklıkla ifade ediliyor, bilimsel üretim değil, kişisel sadakat ödüllendiriliyor. Adalet sisteminde de liyakatten uzak, yargı bağımsızlığına zarar verecek atamaların yapıldığı iddia ediliyor; tüm bunlar da halkın devlete olan güvenini her geçen gün daha fazla sarsıyor...
Ve özellikle de seçim dönemlerinde, bu tablo daha da karanlık bir hâl alıyor. Seçimler yaklaştıkça, kamu kurumlarına yapılan liyakatsiz atamalar adeta bir sel gibi büyüyor. 2025 seçim yılına girdiğimiz bu dönemde de aynı döngünün tekrarlandığına hep birlikte tanıklık ediyoruz. Her gün münhalsiz, sınavsız, tamamen partizanca yöntemlerle çok sayıda geçici işçi ve sözleşmeli personel kamuya alınıyor. Üstelik bu alımlar, kamuya sürekli kurulan paravan şirketler aracılığıyla yapılarak denetimden kaçırılıyor. Siyasi otoriteler, seçim kazanmak uğruna, halkın vergileriyle finanse edilen kamu kadrolarını, siyasi ödül mekanizmasına çeviriyor. Bu dönemde liyakatten tamamen uzak, ehil olmayan ancak doğru siyasi bağlantılara sahip yüzlerce kişi, kamuya pompalanıyor. Bu plansız, kontrolsüz ve keyfi istihdamlar hem mevcut çalışanların verimliliğini baltalıyor, hem de kamu kaynaklarını büyük ölçüde israf ediyor. Son günlerde sosyal medyada ve kamuoyunda bu konudaki şikâyetler ve belgeler ciddi oranda artmış durumda. Liyakatli gençler “hak etmedikleri” bir haksızlığın gölgesinde bırakılıyor, sisteme güven duygusu tamamen yok ediliyor.
Liyakatsizliğin yıkıcı etkileri KKTC’de genişliyor, yaygınlaşıyor, çeşitleniyor ve derinleşiyor...
Bugün KKTC’de en büyük adaletsizliklerden biri, gerçekten hak edenin sistem dışına itildiği, liyakatli olanın sustuğu, görmezden gelinip çoğu zaman bilinçli şekilde ötelendiği bir düzenin hüküm sürmesidir. Bilgisiyle, tecrübesiyle, ahlakıyla bir mevkiyi fazlasıyla hak eden insanlar; torpili olmayan, bir siyasetçiye sırtını dayamayan ya da yalakalık etmeyen kişiler oldukları için, liyakatsizlerin gölgesinde bırakılıyor. Bu acı gerçek artık o kadar normalleştirildi ki; hak edenin değil, en çok “eğilenin” kazandığı bir sistem inşa edildi. Sonuç mu? Haksızlık karşısında yılmış, içi kırılmış ama onurundan taviz vermemiş bir “sessiz çoğunluk”… Ve bu sessiz çoğunluk her geçen gün büyüyor. Çünkü herkes farkında: Bu düzende hak eden haksız duruma düşüyor; çünkü erdem, meziyet ve üretim değil, ilişki, çıkar ve biat ödüllendiriliyor.
Bugün KKTC’de yalnızca kamu verimliliği değil, toplumsal umut ve güven de ağır bir yara almış durumda. Liyakatsizlikle kuşatılmış bir ülkede ne adalet sağlanabilir, ne eğitimde reform yapılabilir, ne de halk sağlığı korunabilir. Bu sorun, sadece bugünü değil, yarını da tehdit ediyor. Üstelik bu düzenin en tehlikeli yanı, artık normalleştirilmiş olmasıdır. Liyakatsizliğin genel uygulama haline geldiği, liyakatsiz yöneticilerin liyakatsiz kadrolar yetiştirdiği, çok ciddi bir çürümeyle karşı karşıyayız. Makam uğruna her şeyi mubah gören bir zihniyet, devleti yönetmek değil, yönetimi bir rant alanı olarak görmekte ve bu zihniyet, yalnızca bugünü değil, geleceğimizi de rehin almaktadır.
Peki ya muhalefet? Böylesine derinleşmiş, yaygınlaşmış ve sisteme kök salmış bir sorun karşısında, sessizliğini koruyan muhalefet partileri, toplumun gerçek gündeminden neden bu kadar kopuk? Suni tartışmalarla meşgul olurken, liyakatli gençlerin ülkeden umudunu kesmesine, kamu kurumlarının ehliyetsiz kadrolarla çökmesine nasıl göz yumuluyor? Artık sorumluluk alma ve çözüm üretme zamanı geldi de geçiyor. Muhalefet, yalnızca eleştiren değil; aynı zamanda çözüm öneren, halkı umutlandıran ve sistemin adil şekilde işlemesi için somut adımlar atan bir güç olmak zorundadır.
Çözüm önerileri:
Bağımsız Atama Kurulu Kurulmalı: Partilerden, hükümetten bağımsız, objektif kriterlerle çalışan ve denetlenen bir “Kamu Atama Kurulu” kurulmalıdır.
Üçlü Kararnameler Kaldırılmalı: Her seçim sonrası gelenek haline gelen, "koltuk kapmaca" oyunlarının önünü açan, üçlü kararname sistemi kaldırılmalıdır.
Kamuya Giriş ve Yükselme Sınavla Olmalı: Tüm alımlar merkezi sınavla yapılmalı, yazılı ve sözlü süreçler şeffaflaştırılmalı ve kayıt altına alınmalıdır.
Şeffaflık Yasası ve Denetim Mekanizmaları: Atama, terfi, ihale gibi süreçlerde açıklık sağlanmalı, denetim raporları halkla paylaşılmalıdır.
Gençler İçin Geri Dönüş Teşvik Programı: Yurt dışında eğitim almış gençlerin geri dönmesini sağlayacak liyakat temelli kadro imkanları yaratılmalıdır.
Sonuç: Sessiz çoğunluğun zamanı geldi!
Artık görmezden gelinemez bir gerçeklik var: KKTC’de liyakatsizlik, sistemin kendisi haline geldiğidir. Bu durum, sadece bugünün değil, yarının da katili oluyor. Halk için çalışması gereken kamu, halkın sırtına yük olmaktan öteye gidemiyor ve liyakatli, çalışkan, dürüst insanlar, bu sistemde kendine yer bulamıyor.
Ama bilinmelidir ki, sessiz çoğunluk büyüyor.
Ve bu çoğunluk, artık hakkını almak için geliyor...
Unutulmamalı ve unutturulmamalıdır ki; bir toplumun gerçek gücü ne tanklarında, ne uçaklarında, ne de kasasındaki paranın miktarındadır. Bir milletin asıl gücü; adalet duygusuyla atan vicdanlarında, işini layıkıyla yapan ehil insanlarında, halkı için ter döken onurlu yöneticilerinde ve hakkı gözeten bir sistemde yatar. Adaletin sustuğu, liyakatin yok sayıldığı, ehil insanların kapı dışarı edildiği bir ülke; kâğıttan bir yapıya dönüşür. İlk rüzgârda savrulur, ilk sarsıntıda yıkılır...
Bu yüzden şimdi, her zamankinden daha fazla hatırlatmak gerekiyor: Liyakat sadece bir kavram değil, bir toplumun ayakta kalma nedenidir...
Bilinmeli ve şimdi daha fazla farkına varılmalıdır ki, bu ülkede hâlâ sessiz ama onurlu bir çoğunluk vardır...
Hak ettiği yerleri almak için sabırla bekleyen, umudunu kaybetmeyen...
Onlar, bu ülkenin asıl teminatlarıdır.
Onlar, bu ülkenin gerçek "isimsiz" kahramanlarıdır.
Mert MAPOLAR, C.Ht.

Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Yorumlar
Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.