Sistemi ellemedikten sonra, anlamı yok
Geçtiğimiz günlerde, Meclis eski başkanı, geçici hükümet döneminin başbakanı Sibel Siber ile Kıbrıs Postası'nda bir program yapmıştık.
Geçici hükümet dönemi pek çok açıdan farklılıklar yaşatmıştı.
Görev döneminin sınırlı ve geçici olması, ilk başlarda beklentileri düşük düzeyde tutmuştu.
Hızlı ve en önemlisi siyasi kaygı olmadan görev yapılması, baskıyı da önemli oranda azaltmıştı.
Tek baskı, doğru, iyi, faydalı kararların hızlı bir şekilde alınması içindi.
Oluşturulan kabine, işin içinden gelen, uzman olan isimler arasından atanmıştı.
Atanmıştı, seçilmiş değildi.
Ve bu herkes için bir fırsattı, siyasi arenaya çıkmak, kısa dönemde iz bırakmak, gelecek için bir adım atmak.
Kabine teknokrat bir kabineydi.
Devlet işleyişi ve günlük yaşam her an, her zaman, kendi işleyiş düzeninde devam ediyor.
Dur yok, durak yok, esas olan devamlılık.
Siyasi baskı, yeniden seçilme kaygısı yoksa popülizmde yoktur, baskı ile alınacak kararlar da, atılacak veya atılmayacak adımlar da yoktur.
Özellikle bakanlar kurulu siyasi baskı altın da olmadan kararlar almalıdır.
Her şeyin birbirine karıştığı bu ülkede popülizm denilen alışkanlık, yapılacak her ne varsa olumsuz etkiliyor.
Devletin yeni baştan ve çok iyi bir şekilde, tekrardan organize edilmesi şart.
Baştan aşağıya bir yenilenme, kurumlarıyla, yönetimleriyle, personel eğitimleri ve liyakate dayalı kadrolanmasıyla.
Elbette kolay değil, çok ama çok zor.
Ama her şey yolundaymış gibi davranarak hiçbir sorun çözülmez veya mevcudu devam ettirmek, dokunmamak, biriken sorunları daha da büyütür.
Her konuyu, sıkıntıyı siyasilere, siyasi partilere havale etmek, kolaycılıktır.
Bugün bir seçim yapılsa, tablo çok farklılaşmamakla beraber hemen hemen aynı olacak.
Mesele iktidar olmak değil, iktidarın değişmesi, makamlara başkalarının oturması da değil.
Mesele, içinde bulunulan sistemi ellemek, yanlışıyla, doğrusuyla, iç içe geçmiş bu düzeni, bir yerden başlayarak, çalışılabilir bir noktaya getirmek.
Bunların tümü siyasete iktidar veya muhalefete bırakılamaz, bırakılmamalı.
Söylediğim gibi, bu kolaycılığa kaçmak olur.
Siyaset sorunları belirlemek ve çözmektir.
Siyasetimiz gittikçe çıkmaz sokağın kapalı alanına hapsoluyor.
Sorun çözemiyor, sorunun kendisi oluyor.
Üretmiyor, mevcudu devam ettiriyor, bu kısır döngü hem iktidar hem de muhalefet için aynı, değişen, farklılaşan bir durum yok.
Sibel Siber'le yaptığımız programdan bir kısım paylaşarak yazımı noktalıyorum;
"Yasalar çalıştırılmadıkça, liyakat öncelik olmadıkça, değişen bir şey de olmaz. Partizanlık o kadar öne çıktı ki, tam iktidara gelmişken neden sistemi değiştireyim anlayışı ortaya çıkıyor. Bakanlar teknokrat olmalı. Bizim hükümetimiz kısa sürede iyi işler yaptı. Neden? Çünkü teknokrat kabineydi. Siyasi kaygısı yoktu. Patronaj sistemi denilen bir sistemin içindeyiz. Ve bu doğru kabul ediliyor.
Toplum yalnızlaşıyor, aidiyet yok, toplum yabancılaşıyor. Özellikle gençler kendi ülkesini bu olumsuzluklarla görüyor. Bir özgüven eksikliği büyüyerek yaşanıyor. Bağlar zayıflıyor, öğrenilmiş çaresizlik yaşanıyor.
İktidarın değişmesi ile yaşanan anomaliler, iktidarı değiştiren siyasetin önceliği değilse, değişen hiç bir şey olmaz. Her şeyin başında sistem gelir. Aynı sistemle biz daha iyisini yaparız düşüncesi hâkimse, değişen sadece isimler olur."
Yorumlar
Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.