Tepki değil, tedbir
Kıbrıs sorunu, sonu gelmedikçe, hayatımızın bir parçası.
Onunla doğduk, onunla büyüdük, onunla yaşlanıyoruz, umalım da daha çok nesil, bu sorunla yüzleşmesin.
Gün olur sorun çözülürse ki bu adada yaşayan herkesin ortak arzusu olduğuna inanıyorum, daha fazla konuşulacak ne olacak acaba?
Evet, bu sorun çözülmelidir, bu sorunun siyasi tarafı ağırlık kazandığı gibi sosyal ve insani tarafı da ağırlaşmalıdır.
Bunu elbette siyasiler yapmasını beklemek hayal, iki taraflı sivil toplum örgütleri, toplumsal iletişim, ortak çalışmalar hızlandıracak.
Adanın her iki tarafında yaşam kurmuş, düzen kurmuş insanların, yaşamadıkları tarafla ilgili hayal kurması, aidiyet hissetmesi, nesillerin de değişmesiyle, yerini yabancılaşmaya bıraktı.
Böyle olmasını anlıyorum, normal karşılıyorum.
Söyledim, yine söylemek ve yazmakta fayda görüyorum;
Sorunun tek tarafı biz değiliz, biz ne kadar çaba göstersek de, karşılıklı olmazsa, ya da ortak kazanımalar çoğaltılmazsa, ortak kayıplar en aza indirgenmezse, yine olmaz, olmayacak.
Türk tarafı bugün müzakere masasına dönmeye hazırız dese, tamam mı yani, karşı taraf istekli mi?
Peki, zaman sınırı, çözüm odaklı, sonuç alıcı müzakere mi, yoksa müzakere olsun diye müzakere mi?
Bakınız, bu konudaki görüşlerimi zaman zaman aktarıyorum.
Asla, ama asla diyalog olmasın, iletişim olmasın, kaçalım, saklanalım, konuşmayalım demiyorum.
Aksi, bu yöndeki siyaset bizi etkisizleştiriyor, Hristodulidis’in rahat davranmasına olanak sağlıyor.
Bu siyasetin gözden geçirilmesi, diplomasinin tüm enstrümanlarının kullanılması gerekiyor.
Bazı görüşlere itiraz ettiğim nokta şudur;
Mesela inşaat ve 1974 öncesi Rumlara ait olan taşınmazlarla ilgili güney de yapılan tutuklamalar veya son olarak turizm konusunda çıkarılan zorluklar.
Tabi ki bunlar öncesi de var, karma evliliklerden doğan çocuklar konusu, yine evliliklerde eşlere verilmeyen haklar, daha başka örnekler de verilebilir.
Bunları görmezden gelmeyi anlamakta zorlanıyorum.
1974 öncesi özellikle mülkler konusunda, Kıbrıslı Rumların hakkı vardır, ancak bunun yanında Kıbrıslı Türklerin de 1974 öncesi kazandığı haklar vardır, bunların savunulmamasını da anlayamıyorum?
Yoksa bunlar sorun değil mi, tek sorun Kıbrıslı Rumların kuzeyde kalan taşınmazları mı?
Hristodulidis yönetimi, bu adımları Türk tarafını masaya çekmek amacıyla atmıyor, elbette müzakerelere dönmeye hazırım diyecek, ama lafa değil, yapılana bakalım.
Masaya dönmek kesinlikle Hristodulidis’in amacı değildir.
Hristodulidis’in, Rum halkında büyük bir hayal kırıklığı yarattı, bunu ortadan kaldırmak için de klasik, her sıkışan liderin yaptığı gibi, toplumun hassas olduğu konularda şahinleşiyor, politikalar uyguluyor.
Türk tarafı masaya dönmelidir, ancak yeterli değil, esas olan, her iki tarafında vakit geçirmek için değil, sonuç almak için masaya dönmesidir.
Kendi içimizde sürekli aynı suçlama oyunundan vaz geçelim, kişiselleştirmeyelim, tek tarafın iradesi hiçbir anlam içermez.
Halkın Partisi genel başkanı Kudret Özersay’ın bu konularla ilgili bir paylaşımını, bu ortamda değerli buluyorum.
Özetle şöyle diyor Kudret hoca;
“Turizmi baltalamak için Rum tarafının yaptıkları karşısında bunu iç politika malzemesi yapıp “sizin yüzünüzden oldu” diyerek karşılıklı suçlama oyununa girmeye değil ortak paydada buluşup tedbir almaya ihtiyacımız var. Toplumsal ihtiyacımız tepki değil tedbirdir.”
Her konunun illa ki iç politikaya malzeme yapılması gerekmiyor, siyaset her konuda suçlama aracı değildir, zaten karşılığı da yok.
Günlük politikaya değil, genel bakmayı denesek.
Yorumlar
Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.