YANKI

Prof. Dr. Mehmet ÇAĞLAR
chaglarm@yahoo.co.uk
Prof. Dr. Mehmet ÇAĞLAR

Eğitimin Yapı Taşlarıyla Geleceğe

Yayın Tarihi: 19/08/25 06:00
okuma süresi: 7 dak.
A- A A+

Eğitim, bir toplumun geleceğini şekillendiren en güçlü araçtır. Ancak eğitim sistemlerinin hangi değerler üzerine kurulduğu, o toplumun yarınını belirler. Felsefe eğitimin pusulasıdır, matematik rotasıdır. Bilim uygulamayı verir, sanat ruhu besler. Bu dört yapı taşı olmadan eğitim binası sağlam durmaz.

Soru Sormanın Gücü

Platon’un Akademia’sında felsefe ve matematik birbirinden ayrılmazdı. Matematik, ruhu hakikate alıştırır; felsefe ise hakikatin neden peşinden gidilmesi gerektiğini öğretirdi. Aristoteles için de eğitim yalnızca teknik bilgi değil, erdem kazandırma süreciydi. Ona göre “Erdemsiz bilgi, kör bir silahtır.” Bugün hâlâ bu mirasın içindeyiz ama çoğu kez unuttuk: Eğitim, sadece işgücü yetiştirmek değil, insan yetiştirmektir.

Felsefenin eğitimdeki önemi, öğrencileri soru sormaya alıştırmasında gizlidir. Sorular felsefenin çocuklarıdır. “Ben kimim?”, “Nasıl yaşamalıyım?”, “Adalet nedir?” gibi sorular, insanlık tarihini taşıyan temel sorulardır. Eğitim bu soruları sordurmadığında yalnızca teknik bilgi aktarır. Ama felsefe ile birleştiğinde, bilgiye anlam kazandırır. Düşünmeden öğrenmek, görmeden yürümek gibidir. Yol vardır ama ufuk yoktur.

Kanıtın Estetiği

Matematik ise eğitime kanıtın, kesinliğin ve tutarlılığın ışığını getirir. Felsefenin sorduğu sorulara mantığın inşa ettiği cevapları sunar. Felsefe sorar: “Doğru nedir?” Matematik yanıtlar: “İşte ispat.” Descartes’ın da dediği gibi, matematik zihnin aynasıdır.

“Bir teoremin kanıtı yalnızca aklı ikna etmez, aynı zamanda estetik bir haz da yaratır.”

Çünkü matematik, hem kesinlik hem de güzelliktir. Eğitimin görevi, öğrenciyi bu güzelliği görmeye alıştırmaktır.

Bireyden Topluma

Kant’a göre eğitimin görevi, bireyi “aklın kamusal kullanımı”na hazırlamaktır. Yani birey sadece kendi adına değil, toplum adına da düşünebilmeli, sorgulayabilmeli, eleştirebilmeli. Kant’ın ünlü ifadesiyle: “Aydınlanma, insanın kendi aklını başkasının kılavuzluğuna ihtiyaç duymaksızın kullanabilmesidir.”

Bugün eğitim çoğu kez bilgi taşımakla sınırlıdır. Öğrenciler sınavlar için bilgi yüklenir, ezberlerle donatılır. Ama bilgi yük değil, ateş olmalıdır.

“Sorudan kopmuş bilgi kupkuru bir odun gibidir; kanıttan kopmuş bilgi temelsiz bir bina gibidir.”

Eğitim, soruyu ve kanıtı yeniden buluşturmalıdır.

Yapılandırmacılığın İki Yüzü

Jean Piaget’nin yapılandırmacı yaklaşımı, çocuğun bilgiyi pasif bir şekilde almadığını; aksine, deneyimleriyle aktif olarak inşa ettiğini vurgular. Ancak bu inşanın bireysel yönü kadar, sosyal yönü de vardır. İşte burada Lev Vygotsky devreye girer. Ona göre, çocuğun öğrenmesi sosyal etkileşim içinde güçlenir.

“Eğitim, bireyin kendi zihninde kurduğu kadar, toplumla etkileşiminde de yeniden inşa edilir.”

Çocuk ne kadar farklı deneyime, ne kadar farklı ilişkiye maruz kalırsa, öğrenme süreci o kadar zenginleşir.

Toplumsal Boyut

Habermas’ın “iletişimsel eylem” kuramı da bu noktayı destekler. Eğitim sadece bilgi aktarmak değil, aynı zamanda bir topluluk içinde anlamı ortaklaşa inşa etmektir. Bu da öğrencilerin tartışma, eleştiri ve müzakere süreçlerine aktif olarak katılmalarıyla mümkündür.

Ne var ki bugün hâlâ 20. yüzyılın sınav odaklı, davranışçı eğitim kalıplarını sürdürmekteyiz. Kağıt üzerinde yapılandırmacı eğitime geçtiğimizi iddia ediyoruz ama gerçekte hâlâ ezberci, öğretmen merkezli anlayışın içindeyiz. Sorular susturuluyor, öğrenciler yarış atına çevriliyor. Oysa 21. yüzyılda bu anlayışla yol almak mümkün değil. Darwin’in söylediği gibi, hayatta kalanlar en güçlüler ya da en zekiler değil, en çok uyum sağlayabilenlerdir.

Adaletin İnceliği

Eğitim aynı zamanda adalet meselesidir. Çoğu zaman eşitlik, herkese aynı imkânı sunmak gibi anlaşılır. Oysa bu, en büyük yanılgıdır. Çünkü öğrencilerin koşulları ve ihtiyaçları birbirinden farklıdır.

“Gerçek eşitlik, herkesi aynı çizgiye koymak değil, herkesin bulunduğu yerden kendi potansiyeline ulaşmasını sağlamaktır.”

Adalet, herkese aynı ölçüde paylaştırmak değil, herkesi kendi yolculuğunda güçlendirmektir.

Son Çan Zili

Kuzey Kıbrıs’ta eğitim her yıl aynı tartışmaların gölgesinde açılıyor: öğretmen açığı kapatıldı mı, kadrolu yerine yine sözleşmeli mi alındı, barakalarda veya konteynerlerde ders yapılmaya devam mı edilecek, binalar gerçekten güvenli mi, tuvaletler, hijyen, ulaşım, güvenlik sorunu çözüldü mü? Depremlerden sonra dayanıklı olmadığı söylenen okul yapılarının yerine hâlâ geçici çözümlerle yetinmek, geçiciliği kalıcılaştırmaktır. Bu kısır döngüden artık çıkmak zorundayız.

Eğitim günübirlik müdahalelerle yamalanacak bir alan değil, temel bir felsefeyle inşa edilecek bir toplumsal vizyon olmalıdır. Öğretmen yetiştirmek bu vizyonun merkezinde yer almalıdır. Çünkü kaliteli öğretmen yetiştirilmedikçe, bütün yapı taşları eksik kalır.

“Kaliteli öğretmen yoksa sacayağı çöker, eğitim masası yıkılır.”

Bilim de, felsefe de, matematik de, sanat da, teknoloji de tek başına eğitimin masasını ayakta tutamaz.

Üstelik artık eğitim yalnızca dört duvar arasında değil, doğayla buluşarak, yaşamla iç içe, çocukların teneffüslerde nefes aldığı, üretim ve deneyimle öğrendiği bir yapıya kavuşmalıdır.

“Okul, sadece derslik değil; hayatın prova edildiği bir sahnedir.”

Unutmayalım: Yetkinlik = Bilgi + Beceri + Tutum + Değerler.
Bu dört unsurdan biri eksik olursa, yetiştirdiğimiz insan da eksik kalır. Sadece bilgi ve beceri yetmez; değerler olmadan ne doktorluğun, ne mühendisliğin, ne de herhangi bir mesleğin anlamı kalır.

Çünkü asıl olan insan yetiştirmektir. Meslekler değişir, çağlar değişir, teknolojiler değişir. Günümüzde bir insanın ömründe en az 5–6 defa iş veya meslek değiştirmek gerekebilir. Ama değerler değişmez, insanı insan yapan onlardır. Cengiz Aytmatov’un dediği gibi: “İnsan olmanın en zor yanı, her gün insan olmaktır.”

Eğer bu değerleri eğitimde vermezsek, bilgi başıboş kalır, beceri yönsüzleşir, tutum köksüzleşir. Değerleri olmayan bir eğitim, ruhunu kaybetmiş bir beden gibidir.

Ve artık daha fazla zaman kaybetme lüksümüz yok. Çünkü kaybolan her gün, kaybolan bir nesil demektir.

“Kaybolan bir nesli, hiçbir takvim geri getiremez.”


“Çan çalıyor; şimdi uyanmazsak, yarın çok geç olacak.”

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Levent Kutay
Levent KUTAY'dan
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.