CTP ve diğer federal güçlerin yapması gereken şey…
Okullarımızda okutulan resmi ve çarpıtılmış tarih öğretisinde geçmez ama birçok düzgün kaynağımızda KKTC’nin gerçek kuruluş öyküsü anlatılır. Daha önce yazdığım bazı makalelerde bu süreçleri çok alıntıladım ama bu makalede anlatmaya çalışacağım hususla ilgili yararlı olacağını düşündüğüm için tekrardan alıntılama gereği görüyorum. Daha önce kaleme aldığım https://www.kibrispostasi.com/c1-KIBRIS_POSTASI_GAZETESI/j227/a30605-kriptonun-gelisi-iradenin-gidisi makalemden alıntılayacak olursam:
“14 Kasım 1983 gecesi Lefkoşa'da halk arasında bilinen adıyla Silihtar, o zamanki resmi adıyla Kıbrıs Türk Federe Devleti Başkanlık konutunda oldukça kalabalık bir yemek düzenlenmektedir.
Gece yarısına doğru saçları dökülmüş, kilolu bir adam yemek masasında ayağa kalkarak yemeğin katılımcılarına yönelik şu konuşmayı yapar:
“Cumhuriyeti kurmak için biz bir yerlere boynumuzu uzatacağız ve kuracağız. Bu cumhuriyetin kurulmaması için oy kullanırsanız biliniz ki siyasi hayata devam edemezsiniz. Yani, cumhuriyeti istemeyen bir parti, kurulmuş olan o cumhuriyetin içinde parti olmaya devam edemez. Bunu bilmenizde yarar var."
Konuşmayı yapan adamın adı Rauf Raif Denktaş'tır. Yemek masasında oturanlar ise UBP, CTP, TKP ve diğer küçük partilerin vekilleridir…”
Peki bu alıntıyı niye yaptım dersiniz?
Kıbrıs’ın kuzeyi siyasi anlamda kısır bir tekerrürler tarihidir. Geçmişte yaşanan siyasi garabetler, gün gelir tekrar tekrar yaşanır ve işler, bu ülkenin esas idarecilerinin istediği kıvama her zaman ulaşır. Mesela seçimlere yapılan müdahaleler gibi.
2017 Crans Montana sonrası başlayan ve 2020 yılındaki toplum liderliği seçimleriyle devam eden pervasız müdahaleyle devam eden süreç–malumunuzdur-Kıbrıs sorununun çözümü olarak iki devletli çözüm modelinin yeniden dayatılması halidir. Yeniden dayatmadan kastım, Türk milliyetçilerinin baskın ideolojisi olan taksim modelinin 1974’te sağlanan coğrafik bölünme üzerine 1983 yılında tek taraflı ilan ettikleri ancak dünya tarafından kabul görmeyen modelinin utangaç şekilde söylenmesinden başka bir şey değildir. Öyle ki, dünyayı sözlerle kandıracağını sananlar, 2021 Cenevre zirvesinde “KKTC’yı tanıyın” yerine “eşit egemenliğimizi tanıyın” şeklinde güya yeni bir siyaset geliştirdiklerini sanmaktadırlar.
Şimdilerde resmi devlet politikası yapılmaya çalışılan bu söylemin dünya tarafından kabul edileceği yoktur. Ancak kendimiz çalarız, kendimiz oynarız, bu film sürer gider tadında hayatlarını süren pek mutlu statükocuların yeni hedefi, bu resmi olmayan tezi artık bir nevi ‘sömürge meclisi’ olma hüviyetine bürünen KKTC Meclisi’nde de resmiyete dökme peşindedirler.
Bu satırların yazarının KKTC Meclisi hakkında düşünceleri bakidir ve sarihtir. Bu meclisin varlığının Kıbrıs Türk halkına zerre faydası olmadığı gibi ülkede normal bir düzen varmış gibi bir hal yaratmakta ve bunun da ötesinde toplumsal muhalefete emniyet supabı görevi görmektedir.
KKTC Meclisi’nde görev yapıp, onun yürütme organı yani hükümetine talip olan federasyon modelini savunan güçlerin yakında karşılaşacağı sınav tam da bunun üzerine kurulmuştur.
Statükonun bekçileri son bir iki aydır yoğun bir şekilde KKTC Meclisi’nde, devletin kuruluş bildirgesine de yansıyan federal çözüm kararını iptal edip, iki devletli çözüm yönünde yeni bir kararın alınması gerektiği söyleyip, yazmaktadırlar.
Bu kararın meclisin ana muhalefeti durumunda olan ve federal güçlerin en büyük oluşumu olan CTP’ye dikte ettirilmeye çalışıldığını, bu konuda başta parti başkanı olmak üzere, parti üst yönetimine büyük baskılar yapıldığını da duyuyoruz. Bundan daha da tehlikelisi parti içindeki kimi kliklerin, CTP’nin kuruluş ilkelerine tamamen ters düşen bu kararın alınması konusunda “bu sistem içinde siyaset yapmamız gerekiyorsa, alırız” tadında bir havaya büründükleri yine kulağımıza fısıldanıyor.
Ana muhalefet partisinin meclisten çekilmesi gerektiğini çoktan beri savunan birisiyim. Faiz Sucuoğlu olayına rağmen meclisten çekilmeyen ana muhalefet, bunun yerine tespit-i alamet-i farika gibi çalışarak sürekli tespit yapmakta, hükümetin de gayrı-resmi olduğunu söylemektedir. Sanki de biz ölümlüler bunu bilmiyormuşuz gibi.
Dolayısıyla bir yandan bunları söylerken, öte yandan bu gayrı-meşru yapıya koltuk değnekliği yapılmakta ve bu durumu ağdalı mağdalı laflarla “meclis mücadele zeminidir, bırakamayız” noktasına getirmektedir.
Siyasi çıkar için her şeyi mubah gören bu zihniyetin, yarın “iki devletli çözüm modeli kararını oy birliğiyle geçiriyoruz gençler, haydi eller havaya” diye dayatma geldiğinde “e hadi kaldıralım da sonra yine mücadele zemini zamazingosuyla insanları kandırırız” halet-i ruhiyesine girmeyeceği ne malumdur?
1983’ün o soğuk kış gecesinde Denktaş’ın “ya kabul edersiniz ya da bu diyardan gidersiniz” tadında yaptığı tehdidi yarın olabileceklere örnektir diye alıntıladım.
Yine de yiğidi öldürüp hakkını vereceğim bir olayı da anmadan geçemeyeceğim. O da 2021 Temmuz ayında Recep Tayyip Erdoğan’ın meclis konuşmasına yapılan boykottur.
Parti, o noktada çok sağlam bir reaksiyon göstermiş ve parti meclisinde yüzde 90’lık bir oyla o boykotu gerçekleştirmiştir. Ancak bu kısımda son derece sıkıntılı bir durum ortaya çıkmıştır. O da parti başkanının tavrıdır.
Bilindiği gibi parti başkanı o kararın alınmaması için uğraşmış, yenilince de istifa etmek yerine susmuştur. O günden sonra da Türkiye tarafından kara listeye alınınca “bakın ben size demiştim, aha başımıza bunlar geldi” diye propagandasını yapmış, iş Türkiyeli yetkililerin bazı milletvekillerini hem de meclis çatısı altında “terörist” diye niteleme noktasına varmıştır.
Yani ne demeye çalışıyorum? Demeye çalıştığım şey, 2021’de yaşanan o sürecin ardından parti içinde yeşermeye başlayan “Türkiye ile ters gitmeyelim da siyaset yapamayacağız” şeklindeki seslerin, son dönemde daha ciddi şekilde örgütlendiği gerçeğidir.
İşte tam bu noktada meclise dayatılacak olan iki devletli çözüm modeli kararı CTP içinde büyük kavgalara ve belki de bölünmeye yol açabilecek bir takım gelişmelere gebedir diye düşünmeden edemiyorum.
Ben CTP’yi federal çözüm güçlerinin lokomotifi olarak görüyorum. Evet belki zaman zaman sert eleştiriler yapabilirim ama partinin federasyon felsefesinden taviz verme noktasında gelebileceğini asla düşünmek istemem.
Ancak son dönemlerde artık iyice ortaya çıkan çelişki şudur: Bir yandan federal çözüm isteyip, öte yandan bu çözümün önündeki en büyük engel olan ayrılıkçı yapıyı yüceltme ya da kendi ayakları üzerinde durdurma siyasetinizi sürdürmeniz mümkün değildir.
Çoktan beri mümkün değildi, hükümete girme kararı aldığınız 1993 yılından beri çelişki içindesiniz ama “çözüme kadar napalım, elimizde bu var” söylemi zaten koca bir yalandan başka bir şey değildi, nitekim artık tam kabak tadı kıvamındadır.
Bana göre CTP kendi gücünün farkına varmalı, çözüm yerine kurbağa gibi sıcak suda kaynayarak rahatça ölmemizi sağlayan bu düzeni toptan reddetmelidir.
CTP, içinde yaşadığımız sistemin karanlık delhizlerinden bir an önce çıkmalı ve Kıbrıs Türk halkının uluslararası hukuk içinde yer alması için gerekli mücadeleyi ivedilikle başlatmalıdır. Sözüm sadece CTP’ye değil, meclis dışı kalıp yeniden meclise dönme hayali içinde yaşayan federalist oluşumlaradır da.
Yeter artık.
Yoksa sonunuz “ya karnı ya da sırtı” noktasıdır. O gün cidden çok yakındır.
Siyaset bir şekliyle yaklaşmakta olan hamleyi görüp, ona karşı kontra hamle üretme sanatıdır.
O gün geleceğine, size o güne gidin.
Bunun sayılmayacak kadar faydası vardır…
Tek gereken şey yeteri kadar vizyon ve bolca cesarettir…
Yorumlar
Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.