Son 3-D bükücü: Tahsin abi…

Yayın Tarihi: 13/09/24 07:00
okuma süresi: 8 dak.
A- A A+

Türkiye’de bir televizyona mülakat veren Dışişleri Bakanı Tahsin Ertuğruloğlu, mülakat içinde iki ayrı bomba patlatarak bu haftanın yıldız siyasetçisi olmaya hak kazandı.

Doğrusunu söylemek gerekirse, Londra’da kebapçı gezip, çıktığı televizyon programında kendisine destek olan Londrez kardeşlerimi bile kızdıracak tavırlar sergileyen Ersin Tatar’ın o hallerine bakınca, Tahsin Beyin tavırları çok daha fazla devlet ciddiyeti kokuyor mirim…

Peki neymiş bu bombalar derseniz, gelin onları irdeleyelim.

Mesela Kıbrıs’ta çözümü hiçbir şekilde istemeyen, Annan Planı dönemine mal olmuş “çözüm olursa dağa çıkarım” tavrını bugün de aynen devam ettiren Tahsin Bey, bahse konu mülakatında “New York’ta 3’lü görüşme olmaz. Olsa olsa 4+1olur” demiş.

E vallahi bana uyar!

Geçen gün yazdığım ve biraz da kinaye yaptığım “önce ikili, sonra üçlü, en son grup” şeklindeki makalemin başlığına bakarsanız, Tahsin Bey’in öngörüsüne zaten destek olduğum kendiliğinden ortaya çıkar!

Nihayetinde uluslararası bir sorun olan Kıbrıs sorununun, Kıbrıslıların çözeceği bir sorun olabileceği sanrısını çoktan bırakmış birisi olarak, işin içine birden fazla tarafın girmesi gerektiğini biliyorum.

Bu da sorunun çözümüne kaldığımız yerden, yani 6 Temmuz 2017, Crans Montana’dan devam etmemiz gerektiğini gösteren bir şeydir.

Çünkü orada masaya konan ve hala daha orada duran Guterres kriterleri denen bir belge vardır. Dolayısıyla 4+1 tarzı olumlu geçebilecek bir toplantı, Genel Sekreterin ortaya koyacağı olası yol haritası illa ki kendi kriterlerine gelip dayanacaktır.  

Yani demek istiyorum ki, Tahsin Bey’in 4+1 öngörüsü gerçekleşse, bu sürecin tekrardan başlaması anlamına gelebilecek bir gelişme olur.

Elbette süreci başlatacak açıklamayı yapmak, buna vesile olmak Tahsin Bey’i ziyadesiyle üzecek bir gelişme olabilir ama bir yandan da bu açıklamayı yapmasının sebebinin Ersin Tatar olduğunu düşünüyorum.

Geçen hafta ülkeyi ziyaret edip ‘denetimlerde’ bulunan TC Başkan Yardımcısı Cevdet Yılmaz ile düzenlediği ve basından soru almaktan çekinilen basın toplantısında, New York’ta görüşeceği BM Genel Sekreteri Antonio Guterres’e 3-D formülünden bahsedeceğini söyleyen Ersin Tatar’ın bu tutumu, Tahsin Bey’in pek hoşuna gitmiş değil!

Bu durumda Tatar’ın yanlış politikalar güdebileceğinden şüphe eden Tahsin Bey, 3’lü görüşmeyi kabul etmiyor, bunun yerine Türkiye’nin de 4+1 ile masada olmasını istiyor.

Peki neden?

Bakın Tahsin Bey, Tatar’ın dünyada hiçbir ses getirmeyen, kimsenin kaale almadığı direkt ticaret, direkt uçuş ve direkt temas (3-D) formülü için ne demiş?

“Bugün direkt uçuş birilerinin hoşuna giden bir gelişme olabilir, havaalanı uluslararası uçuşlara açıldı diyelim, nasıl açıldı? Rum tarafı ICAO’ya onay verdi ve açıldı. Rum tarafı bu sene onay verdiği uçuşlara gelecek yıl onay vermeyebilir. Rum tarafının vereceği bir onayla Ercan’ı, daha doğrusu Rumların kabul ettiği adıyla Timbu havaalanını uluslararası uçuşlara açmaktan biz mutlu mu olacağız? Veya doğrudan, direkt ticaret, bunun yetkisini kim verecek? Sözde Kıbrıs Cumhuriyeti hükûmeti verecek! Direkt Temas; Kim verecek bunun yetkisini? İzolasyon kararlarının kaldırılmasına kim izin verecek? Sözde Kıbrıs Cumhuriyeti Hükûmeti…Yani 3D diye nitelendiriliyor. Bunların olması tabii ki Kıbrıs Türkünün hakkıdır. Ama ben esas soruya geliyorum; bunların gerçekleşmesi için yetkiyi verecek olan makam kim? Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin tanınması ile bunlar gerçekleşecekse tamam. Ama Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti tanınmadan bunların olmasının tek bir yolu var o da Rum tarafının bunlara onay vermesidir. O zaman ben şunu sorarım; bunca yıldır verilen bir mücadele vardır. Verilen şehitler var, gaziler var, ödenen bedeller var. Hâlâ daha bedeller veriliyor. Bu bedeller gün gele Rum’un insafıyla yaşayalım diye mi verildi?” 

Şimdi bir kere 3-D modelinin Rumların asla kabul edeceği bir şey olmadığını, bunun KKTC’nin statüsünün yükseltilmesinden başka bir anlam ifade etmediğini söyleyelim.

Öte yandan 3-D’nin, olur da süreç yeni modalitede -yani hakemli, takvimli ve ayak sürüyenin cezalandırılacağı bir şekilde-başlar ve Rumlar bu işi bozarsa, Kıbrıs Türk tarafının elde edeceği ödül ya da imtiyaz olarak düşünülebilir. Bunu geçen ay yazmıştım.

Tahsin Bey elbette bir çözüm ya da onun süreci dahi şeyleri istemediği için KKTC’yi öne sürüyor, “tanıyın, konuşalım” diyor.

Ersin Bey ise bu formülü -ne olur ne olmaz- diyerek bir müzakere ön şartı olarak masaya koyuyor.

Yani esasında yaptığı şey olası bir müzakere sürecini başlamadan patlatmak, sonra da “Aha Rumlar kabul etmedi, gelmedi” şeklinde kendisinin bile inanmadığı propaganda yapmaktır.

Ancak belli ki Tahsin Bey’in böyle ucuz oyunlara ihtiyacı yoktur.

Ona göre KKTC tanınacak, sonra da iş birliği türü bir şeyler için Rumlarla belki görüşeceğiz!

Tahsin Bey 3-D eleştirileri konusunda kendi dünya görüşü çerçevesinde haklıdır.

Çünkü onun da dediği gibi direkt uçuş için izin alınması gereken kuruluş Uluslararası Sivil Havacılık Teşkilatı (ICAO)’dur.

Ve bu teşkilatın Kıbrıs adası genelinde tanıdığı entite Kıbrıs Cumhuriyeti’dir. Aynen 1964, 186.sayılı BM kararı gereği oluşan bu durum, Kıbrıslı Türkleri “yasa dışı ayrılıkçı yapı” olarak tanımlamaktadır.

İşte Ersin Bey’in ısrar ettiği şey, bu yasa dışı yapının, yasal yapıdan uçuş için izin almasını gerektirir.

Tahsin Bey içinse bu iznin “Rum’dan” alınacak olmasıysa tam bir züldür!

Bunun aynısını ticaret için de düşünebilirsiniz. En basitinden, AB’nin Kıbrıslı Türkler için hazırladığı Doğrudan Ticaret Tüzüğü, Rumların vetosu yüzünden askıdadır. Bir izincik verilirse, şıp diye askıdan iner!

Yeri gelmişken, direkt temas zaten vardır, yoksa bazılarının övünçle anlattığı gibi Ersin Bey, İngiliz Parlamentosunda elini kolunu sallayarak gezemezdi!

Gerçi elini kolunu sallayarak gezme nasıl bir siyasi başarı olarak anlatılabilir, bu kadar mı aciz duruma düşüldü, onu bilemem ama Tahsin Bey’in ilgili mülakatında, Ersin Bey’e sapladığı son ok “bu kadar şehit ve gazi, Rum’dan izin almak için mi?” cümlesinde hedefte saplı olarak durmaktadır.

Öte yandan CTP lideri Tufan Erhürman, benim bu makaleye konu ettiğim bu fikir ayrılığı meselesini çok güzel bir şekilde tanımlamıştır.

Ne diyor hoca?

“Ama taraflar üzülmemeli bence. Aralarında hala gerçekçi olmamak ve "çözüm" olarak çözümsüzlüğü arzulamak noktasında "birlik bütünlük" var.”

Ala.

Bu noktada benim de Kıbrıs’ın en çözüm karşıtı kişisini işaret etmekten başka çarem kalmıyor:  

Yürü be Tahsin Abi! Kim tutar seni!

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Levent Kutay
Levent KUTAY'dan
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

Alexy Flemmings13/09/24 11:15
BMGK'nın 04.03.1964/186 kararı, Kıbrıslı Türkleri "yasa dışı ayrılıkçı yapı" olarak tanımlamıyor! BMGK'nın 04.03.1964/186 kararı, Kıbrıslı Türkleri, KIBRIS HALKInı oluşturan İKİ TOPLUMDAN BİRİ olarak görüyor: 3. Calls upon the communitIES in Cyprus and their leaderS to act with the utmost restraint; BMGK'nın 04.03.1964/186 kararı, Kıbrıs RUMLARINın başkanını KIBRISLI TÜRKLERİN TEMSİLCİSİ OLARAK TANIMIYOR! Kıbrıs RUMLARINın başkanını SADECE KIBRIS RUM TOPLUMUNUN TEMSİLCİSİ olarak tanımlıyor: 7. Recommends further that the Secretary-General designate, in agreement with the Government of Cyprus and the Governments of Greece, Turkey and the United Kingdom, A MEDIATOR, who shall use his best endeavours with THE REPRESENTATIVES OF THE COMMUNITIES and also with the aforesaid four Governments, for the purpose of promoting a PEACEFUL SOLUTION and an agreed settlement of the PROBLEM CONFRONTING CYPRUS, in accordance with the Charter of the United Nations, having in mind THE WELL-BEING of the PEOPLE OF CYPRUS as a whole and the preservation of international peace and security. The mediator shall report periodically to the Secretary-General on his efforts; Kıbrıslı Rumlar 1963'te tek başlarına "Kıbrıs Cumhuriyeti" unvanını gasp etmeye çalıştıklarında, Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi (AKPM; Parliamentary Assembly of the Council of Europe; PACE) Kıbrıs Cumhuriyeti'nin AKPM üyeliğini ANINDA (1963'te) ASKIYA ALDI. Sadece Rumları temsil eden Kıbrıs Cumhuriyeti'nin AKPM'de askıya alınmış üyeliği, 1983'te Kuzeyde Kıbrıslı Türkler için AYRI bir ülke (KKTC) kurulmasının ardından 1985'te ancak çözüldü ve Rumlar ancak 1985 yılında SADECE RUM TOPLUMUNU TEMSİLEN AKPM'de oturumlara yeniden katılmaya başladılar. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK), ORTAKLIK OLARAK KURULMUŞ bir ülkede (Belçika, Çekoslovakya, Kıbrıs vb.), bir halkın egemenliğini o ülkeden kaldırma hakkına sahip DEĞİLDİR! BMGK, Flamanlar Belçika'yı ele geçirip tüm Valonları öldürmeye çalışması durumunda, Flamaları, Flamanlar ve Valonların ortaklık temelinde kurduğu Belçika'nın tek temsilcisi olarak tanıma hakkına sahip DEĞİLDİR. BMGK, Valonların Belçika'yı ele geçirip tüm Flamanları öldürmeye çalışması durumunda, Valonları, Flamanlar ve Valonların ortaklık temelinde kurduğu Belçika'nın tek temsilcisi olarak tanıma hakkına sahip DEĞİLDİR. BMGK, Çeklerin Çekoslovakya'yı ele geçirip tüm Slovakları öldürmeye çalışması durumunda, Çekleri, Çekler ve Slovakların ortaklık temelinde kurduğu Çekoslovakya'nın tek temsilcisi olarak tanıma hakkına sahip DEĞİLDİ. BMGK, Slovakların Çekoslovakya'yı ele geçirip tüm Çekleri öldürmeye çalışması durumunda, Slovakları, Çekler ve Slovakların ortaklık temelinde kurduğu Çekoslovakya'nın tek temsilcisi olarak tanıma hakkına sahip DEĞİLDİ. BMGK, Sırpların Sırbistan-Karadağ'ı ele geçirip tüm Kosovalıları öldürmeye çalışması durumunda, Sırpları, Kosovalıların ve Sırpların ortaklığı bulunan Sırbistan-Karadağ'ın tek temsilcisi olarak tanıma hakkına sahip DEĞİLDİ: Kosovalılar, 1999'da fiilen ayrıldı; Kosova 2008'de bağımsızlık ilan etti; Birleşmiş Milletler Uluslararası Adalet Divanı 2010'da Kosova'nın YASAL olduğunu belirtti. BMGK, Rumların Kıbrıs'ı ele geçirip tüm Türkleri öldürmeye çalışması durumunda, Rumları, Rumlar ve Türklerin ortaklık temelinde kurduğu Kıbrıs'ın tek temsilcisi olarak tanıma hakkına sahip DEĞİLDİ: Kıbrıslı Türkler, 1974'te fiilen ayrıldı; KKTC 1983'te bağımsızlık ilan etti; Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) 02.07.2013'te, Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Federal Mahkemesi 09.10.2014'te, Birleşik Krallık Yüksek Mahkemesi 03.02.2017'de KKTC'nin YASAL olduğunu belirtti. BM Güvenlik Konseyi, ORTAKLIK OLARAK KURULMUŞ Kıbrıs Cumhuriyeti'nde, Kıbrıslı Türklerin egemenliğini Kıbrıs Cumhuriyeti'nden kaldırma hakkına sahip DEĞİLDİR. Kıbrıs Cumhuriyeti PARÇALANDIĞI İÇİN, Kıbrıslı Türkler, Kıbrıs Cumhuriyeti'nden ellerinde kalan parçada (Kuzey Kıbrıs), ayrı bir ülke (KKTC) olarak EGEMENLİĞİNİ DEVAM ETTİRME HAKKIna sahipti ve bu haklarını da 1983'te KKTC'yi kurarak başarıyla kullanmışlardır. KKTC YASAL olduğu için, hem uluslararası mahkemeler hem de ulusal (ABD, Birleşik Krallık vb.) mahkemeler KKTC'nin YASAL olduğunu belirten kararlar almıştır.

Diğer Ulaş BARIŞ yazıları