İyileşmenin sessiz eşiği
Bugün biri bana, “Hikâyeni gözlerin dolmadan anlatabildiğinde iyileşmiş olacaksın” dedi. Bu cümle kulağa basit gelebilir; oysa travmanın nabzını, hatıranın sıcaklığını ve insanın kendine dair şefkati aynı elde tutan derin bir ölçüdür. İyileşmek çoğu zaman unutmak değildir; aksine, hatırlamanın can yakmayan bir hâle bürünmesi, hikâyenin içimizdeki koltuğunu değiştirmesidir. Eskiden başköşede oturan acı, zamanla bir yan sandalyeye taşınır. Hâlâ oradadır ama manzarayı tek başına belirlemez.
Kırılganlığımızı inkâr etmek bizi güçlü kılmaz; tam tersine, hikâyeyi ağrıyan yerlerinden taşırır. Gözlerimizin dolması bazen bedenin “burada hâlâ bir şeyler oluyor” çağrısıdır. Bu çağrıyı duymak, onu yargılamadan karşılamak, iyileşmenin ilk adımıdır. Çünkü duygular, geçmek için önce geçmeleri gereken bir kapı ararlar; o kapı da farkındalıktır.
Peki bu eşiğe nasıl yaklaşılır? Önce hikâyeyi sahibine iade ederek: “Bu benim başımdan geçti ve ben artık bu hikâyenin yalnızca kurbanı değilim; anlatıcısıyım.” Anlatıcı olunca dilimiz değişir. “Bana bunlar yapıldı”dan “Bunlar başıma geldi ve ben böyle karşılık verdim”e geçeriz. Bu küçük dönüş, öznenin geri gelişi demektir. Ardından ritüeller devreye girer: Sessiz bir yürüyüş, günü bitirirken kendine yazılan kısa bir not, terapi odasında güvenin milim milim örülmesi, dostla paylaşılan derin bir nefes...
İyileşmek, “artık hiç ağlamayacağım” iddiası değildir. Bazen gözler yine dolar ama taşıdıkları anlam değişir. Eskiden boğan dalga, şimdi kıyıya kadar eşlik eden sakin bir su olur. Bağışlamak da çoğu zaman karşı taraf için değil, kendi içimizde alan açmak içindir. Bağışladığımızda olan, geçmişe dair fişleri kapatmak ve bugünün elektriğini korumaktır.
Kendimize bir takvim vaat etmeyelim. Her kalp kendi hızını bilir. Kimimiz birkaç ayda, kimimiz yıllar içinde aynı cümleyi gözümüz kurumadan söyleyebilir hâle geliriz. Önemli olan, yolun her adımında kendimize eşlik eden bir iç ses kurmaktır: “Olduğun yerden devam et. Bugün nefes alabildiğin kadarını yap.”
Bir gün gelecek; aynı hikâyeyi, aynı insanlara anlatacak ve şaşıracaksın: Sesin daha tok, duruşun daha dik, içindeki çocuk daha güvende. İşte o an anlayacaksın ki unutmadın—hatırlamanın yükünü hafiflettin. Çünkü iyileşmek, geçmişi çizmek değil, onunla yan yana yaşamayı öğrenmektir. Ve gözlerin dolmadan anlatabildiğinde, hikâyen artık seni değil; sen hikâyeni tutuyorsun demektir.

Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Yorumlar
Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.