İÇ HABERLER
okuma süresi: 8 dak.

İsrailli yazar Shay Gal’dan tepki çeken yazı: Türkler, Kuzey Kıbrıs’tan çıkarılmalı

İsrailli yazar Shay Gal’dan tepki çeken yazı: Türkler, Kuzey Kıbrıs’tan çıkarılmalı

Uluslararası Siyaset Uzmanı Shay Gal, Israel Hayem isimli gazetede yazdığı köşe yazısında, "Türkler, Kuzey Kıbrıs’tan çıkarılmalı" ifadelerini kullandı.

Yayın Tarihi: 30/07/25 14:12
okuma süresi: 8 dak.
İsrailli yazar Shay Gal’dan tepki çeken yazı: Türkler, Kuzey Kıbrıs’tan çıkarılmalı
A- A A+

Uluslararası Siyaset Uzmanı Shay Gal, Israel Hayem isimli gazetede yazdığı köşe yazısında, Kıbrıs'ın da bir İsrail sorunu olduğunu belirterek, "Kuzey Kıbrıs’ı kurtarmak İsrail’in rolü ya da arzusu değildir. Ancak bölgeden gelen tehdit kritik bir eşiğe ulaşırsa, İsrail’in stratejik duruşunu değiştirmesi gerekir. İsrail, Yunanistan ve Kıbrıs ile koordinasyon içinde, adanın kuzeyini kurtarmaya yönelik bir acil durum operasyonu hazırlamalıdır" dedi. 

Gal, "Türkler, Kuzey Kıbrıs’tan çıkarılmalı" ifadelerini kullandı.

Shay Gal'ın tam yazısı şöyle:

"Kıbrıs, yakın zamanda Türkiye’nin 1974’teki işgalinin 51. yıl dönümünü andı – bu olay, Kıbrıslı Rumlar için kalıcı bir travmadır. Onlarca yıl boyunca İsrail, bu çatışmayı uzak bir Yunan-Türk meselesi olarak görmüştü. Ancak artık açıkça kabul edilmelidir: Kuzey Kıbrıs yalnızca Kıbrıslı Rumların değil, aynı zamanda İsrail’in de sorunudur. Pratikte Kuzey Kıbrıs, uluslararası anlamda sahipsiz bir toprak gibi işlev görmekte; Türkiye ile Hamas ve İran’ın Kudüs Gücü gibi terör örgütlerine sınırsız operasyonel serbesti sunmaktadır.

Binlerce kişinin ölümüne ve yüz binlercesinin yerinden edilmesine neden olan işgalden bu yana Türkiye’nin varlığı sessizce dönüşüm geçirmiştir. Bölge, artık Türkiye’nin ordusu için ileri bir üs hâline gelmiştir. Burada, İsrail’in askerî ve sivil iletişimini dinleyebilecek kapasitede gelişmiş silah sistemleri, siber gözetim altyapısı ve sinyal istihbaratı (SIGINT) tesisleri, Ankara’nın desteklediği gizli terör altyapısıyla birlikte konuşlandırılmıştır. Sızdırılan istihbarat belgelerine göre, üst düzey Türk yetkililer Kuzey Kıbrıs’ı “polis veya yargı denetimi olmadan her şeyin yapılabileceği ideal bir yer” olarak tanımlamaktadır.

Türkiye, bölgedeki doğalgaz gerilimleri sırasında terk edilmiş bir havaalanından dönüştürdüğü Geçitkale Hava Üssü’nden, anakaradaki üslerine kıyasla çok daha hızlı şekilde silahlı insansız hava araçları (SİHA) konuşlandırabilmektedir. Mayıs 2021’den itibaren Bayraktar TB2 silahlı SİHA’ları resmî olarak bu üsse konuşlandırılmış, daha gelişmiş Akıncı İHA’lar ise Temmuz 2024’te düzenlenen askerî geçit töreninde sergilenmiştir. Bu insansız hava araçları, İsrail’in doğalgaz platformlarını, donanma unsurlarını ve stratejik hedeflerini kısa sürede vurabilecek kapasiteye sahiptir. Ayrıca Türkiye’nin gelişmiş ATMACA gemisavar füzeleri – 200 km’yi aşan menzilleriyle – İsrail’in denizdeki kritik altyapılarını doğrudan tehdit etmektedir. Dahası, Türkiye’nin yeni Typhoon balistik füzesi, 560 kilometreye kadar olan hedefleri hassas şekilde vurabilecek kapasitededir. Batılı istihbarat raporlarına göre Girne ve Mağusa’daki füze üsleri bu füzelerin konuşlandırılmasına hazırdır. Bu, Türkiye’nin İsrail’e yönelik ilk doğrudan balistik tehdididir ve Kudüs, Tel Aviv ile Hayfa Körfezi’ni vurabilecek kapasitededir.

Bu esnada, Avrupa Birliği, Türkiye’nin AB topraklarını işgal etmesine rağmen Ankara ile güvenlik iş birliğini sürdürmektedir. Bu çelişki, AB’nin güvenilirliğini sarsmakta ve Yunanistan, Kıbrıs ile İsrail için tehlike yaratmaktadır. Türkiye’nin yasa dışı işgaller, yaptırım ihlalleri ve aşırıcı gruplarla olan bağlantılarıyla şekillenen saldırgan dış politikası, onu NATO müttefiklerinden çok haydut rejimlerle aynı çizgiye koymaktadır. NATO’da kararların oy birliğiyle alınma zorunluluğu ve Türkiye’nin ittifak içindeki gergin ilişkileri düşünüldüğünde, 5. madde kapsamındaki korumanın, ilgisiz çatışmalarda dahi devreye girmesi düşük bir ihtimaldir; uluslararası toplum tarafından Kıbrıs toprağı olarak tanınan Kuzey Kıbrıs söz konusu olduğunda ise bu ihtimal neredeyse yoktur.

Ancak tehdit yalnızca askerî boyutla sınırlı değildir. Etkili bir uluslararası denetimden yoksun olan işgal altındaki bu bölge, terörizmin finansmanı ve kara para aklama açısından bir merkez hâline gelmiştir. İran ve Türkiye kaynaklı yasa dışı fonlar, paravan şirketler aracılığıyla Hamas ve benzeri terör örgütlerine aktarılmaktadır. Gazze’de yürütülen “Duvarların Muhafızı” (2021) ve “Demir Kılıçlar” (2023) operasyonlarında ele geçirilen belgeler, Hamas’ın Türkiye ve Kuzey Kıbrıs’ta, Avrupa’daki İsraillilere yönelik saldırılardan sorumlu bir operasyonel şube kurmayı planladığını ortaya koymuştur. Ayrıca 2023 yılında bölgede ortaya çıkarılan bir Kudüs Gücü hücresi, Avrupa’daki İsrail hedeflerine yönelik saldırılar planlamaktaydı. Bu İran hücresi, Kuzey Kıbrıs’ın İsrail karşıtı operasyonlar için güvenli bir liman olarak kullanıldığını ortaya koymaktadır. Bu bağlamda, Türkiye’nin Kuzey Kıbrıs üzerindeki kontrolü, hem Türkiye’nin hem de İran’ın yaptırımları aşarak İsrail’e yönelik stratejik tehditlerini tırmandırmasına olanak tanımaktadır. Ayrıca, Kuzey Kıbrıs’taki oteller, kumarhaneler, üniversiteler ve limanların, Türk güvenlik güçleri ve organize suç şebekeleri tarafından yürütülen casusluk, şantaj ve istihbarat operasyonları için gizli merkezler hâline geldiği; bu operasyonlar arasında uluslararası yetkilileri hedef alan “bal tuzağı” faaliyetlerinin de yer aldığı bildirilmektedir.

Kuzey Kıbrıs’ı kurtarmak İsrail’in rolü ya da arzusu değildir. Ancak bölgeden kaynaklanan tehdit kritik bir seviyeye ulaşırsa, İsrail’in stratejik pozisyonunu değiştirmesi gerekecektir. İsrail, Yunanistan ve Kıbrıs ile koordinasyon içinde, adanın kuzeyini kurtarmaya yönelik bir acil durum planı hazırlamalıdır. Böyle bir operasyon, Türkiye’nin anakaradan göndereceği takviye güçleri etkisiz hâle getirir, Kuzey Kıbrıs’taki hava savunma sistemlerini ortadan kaldırır, istihbarat ve komuta merkezlerini yok eder ve nihayetinde Türk kuvvetlerini bölgeden çıkararak uluslararası alanda tanınan Kıbrıs egemenliğini yeniden tesis eder.

Bu acil durum planı, deniz tanrısı Poseidon’dan ilhamla “Poseidon’un Gazabı” olarak adlandırılabilir. Bu isim, denizlerdeki hâkimiyeti ve en kötü senaryonun yıkıcı sonuçlarını simgeler. Aynı zamanda İsrail’in stratejik deniz varlıklarını koruma ve bölgesel güvenlik açısından hayati öneme sahip deniz yollarını açık tutma kararlılığını vurgular. Bu plan, yalnızca bir acil durum senaryosu olarak kalmalıdır: İsrail çatışma arayışında değildir, ancak tamamen hazırlıklı olmak zorundadır. Daha önce düşük olasılık olarak değerlendirilen İran’ın nükleer altyapısına yönelik İsrail saldırısı dahi sonunda gerçekleştirilmiştir. Türkiye’nin Akdeniz kıyısında inşa etmekte olduğu, riskleri nedeniyle Rusya’nın hızla desteğini çektiği sorunlu Akkuyu Nükleer Santrali projesi, bu dersten çıkarılması gereken önemli bir örnektir."

 
#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Levent Kutay
Levent KUTAY'dan
#gozdenkacmadi

En güncel gelişmelerden hemen haberdar olmak için

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.