TOPLUM
okuma süresi: 24 dak.

Kadına yönelik şiddetle mücadelede devletin pozisyonu tartışılıyor

Kadına yönelik şiddetle mücadelede devletin pozisyonu tartışılıyor

KKTC'de günde ortalama 3 kadın şiddete maruz kalıyor. Polise yansıyan kayıtlara göre, son 10 ayda 831 kadın şiddet gördüğü için şikayette bulunurken, devletin, kadına yönelik şiddetle mücadele noktasında sürdürdüğü çalışmaların yetersiz kaldığı gerekçesiyle pozisyonu tartışılıyor.

Yayın Tarihi: 25/11/23 20:40
Güncelleme Tarihi: 26/11/23 18:30
okuma süresi: 24 dak.
Kadına yönelik şiddetle mücadelede devletin pozisyonu tartışılıyor

Ülkede bu yıl içerisinde Kadına Karşı Şiddete Müdahale şubelerine toplam 831 şikayet ve başvuru yapılırken, bu başvurulardan “423’ü fiziksel şiddet”, “181’i sözlü şiddet”, “17’si cinsel şiddet” ve “209’u da farklı olaylar” olarak kayıtlara geçti.

Öte yandan KKTC'de bu yıl içerisinde meydana gelen ve büyük yankı uyandıran 16 yaşındaki Zehie Helin Reessur ile 37 yaşındaki Kübra Aydın’ın cinayetleriyle birlikte ülkede son 23 yılda öldürülen kadın sayısı 40’ı aştı.

Kontrolsüz nüfus akışından kaynaklı sosyolojik yapının değişmesi, toplumsal cinsiyet eşitliği noktasındaki bilincin yeteri düzeyde gelişmemesi ve buna benzer birçok konudaki eksiklikler kadına yönelik şiddet ve bu şiddetin devamında meydana gelen cinayet olaylarıyla ilişkilendirilirken, devletin bu sorunlara karşı önlem alma ve çözüm üretme aşamasında attığı adımların yeterliliği ise sorgulanıyor.

Kadına yönelik şiddetle mücadele alanında görev alan kişiler, şiddet olaylarının günden güne arttığını ve bu alanda görevli olan personel sayısının da yetersiz kaldığına vurgu yapıyor.

GÜNDE ORTALAMA 3 KADIN ŞİDDETE MARUZ KALDIĞI GEREKÇESİYLE POLİSE BAŞVURUYOR

Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP) Kadın Örgütü Başkanı Doğuş Derya, kadına yönelik şiddetin bir demokrasi sorunu olduğunu, bu sorunun sadece kadınları değil bütün toplumu ilgilendirdiğini belirtti. Şiddeti üreten nedenlerin yeterince ortadan kalkmadığına vurgu yapan Derya, günde ortalama 3 kadının şiddete maruz kaldığı gerekçesiyle polise başvurduğunu söyledi.

Derya, toplum bilincinin artırılması için toplumsal cinsiyet eşitliği derslerinin okul müfredatlarında yer alması gerektiğini, fakat şu anda ‘ölünün nasıl yıkanacağı’nın anlatıldığı dinsel ağırlıklı bir eğitim sisteminin yerleştirilmeye çalışıldığını ifade ederek tepki gösterdi.

Devletin sığınma evi için kaynak ayırması gerektiğine vurgu yapan Derya, Ercan Havalimanı işletmecisi T&T’nin büyük ortağı Taşyapı şirketine 59 milyon Euro verebilen bir devletin sığınma evi açmamasını ‘garabet’ olarak yorumladı.

ŞİDDET MAĞDURU KADINLARA SAĞLANAN DESTEĞİN ÖNEMİ

Lefkoşa Türk Belediyesi (LTB) Toplum Çalışmaları Şube Sorumlusu Sibel Taçay Demirpençe ise, kadınların hayatlarıyla ilgili en doğru kararı kendilerinin verebileceğini ifade ederken bu noktadaki desteğin önemine vurgu yaptı.

Ülkedeki sosyal desteklerin yetersiz oluşu ve ülkenin genel ekonomik durumundan dolayı kadınların esas zorluğu Kadın Sığınma Evi’nden çıktıktan sonra yaşamaya başladığına işaret eden Demirpençe, şiddet mağduru kadınları hayatlarını daha kolay sürdürebilecekleri imkanların devlet tarafından daha güçlü bir şekilde sağlanabilmesi gerektiğine dikkat çekti.

Demirpençe, ayrıca Kadın Sığınma Evi’nin kapılarını şiddet gören tüm kadınlara açık olduğunu, vatandaş olmayanların veya muhaceret problemi olan kadınların da kabul edildiğini kaydetti.

Bugün 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü…

CTP Kadın Örgütü Başkanı Doğuş Derya ve LTB Toplum Çalışmaları Şube Sorumlusu Sibel Taçay Demirpençe, 1999 yılında Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu kararı ile ilan edilen ve kadına yönelik şiddete karşı toplumda farkındalık yaratmayı amaçlayan bugüne özel Kıbrıs Postası’na konuştu.

Doğuş Derya

CTP Kadın Örgütü Başkanı Doğuş Derya, siyasi partilerin toplumsal cinsiyet eşitliği meselesi için emek harcaması durumunda bu konuya yönelik yasa yapım süreçlerinin daha olumlu ilerleyebileceğini söyledi.

“2013 YILINDAN BUGÜNE KADAR MEVZUATLARDAKİ EKSİKLER GİDERİLDİ”

2013 yılından bugüne kadar mevzuatlardaki eksiklerin giderildiğine dikkat çeken Derya, konuyla ilgili açıklamasını şu şekilde sürdürdü:

“Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Dairesi’nin teşkilat yasası geçti. Ceza Yasası’nda Ahlak ve Aykırı Suçlar bölümü Cinsel Nitelikli Suçlar olarak komple yeniden revize edildi. 2015 yılında cinsiyet kotasının seçim listelerine girmesini sağlayarak siyasette kadın temsiliyetini çok ciddi oranda artırdık. Yine 2015 yılında boşanma aşamasında olan ve şiddet gördüğü için kendi haklarını savunacak bir mekanizmaya sahip olmayan kadınlara adli yaradım sağlanmasını düzenleyen maddeleri Aile Yasası’na koyuldu. O dönmelerde koruma emri genişletildi. Kadınların kendi çocuklarına soyadlarını verebilmesinden nafaka ve velayet haklarına kadar birçok konuda düzenlemeler yapıldı. 2014 yılında geçirdiğimiz TOCED Yasası sayesinde 2019 yılında polisin Kadına Yönelik Şiddete Müdahale Birimi Kuruldu. Bu bağlamda ülkede şiddete maruz kalan kadınların sayısı ile ilgili veri toplayabiliyoruz. Bunlar çok ciddi kazanımlardır.”

Derya, siyasetin içinde toplumsal cinsiyet bakış açısına sahip kadınlar olduğu zaman bunun olumlu sonuçlarının da olduğunu belirterek, “Siyaset kadına yönelik şiddetin önlenebilmesi için önemli bir araç” dedi.

“KADINA YÖNELİK ŞİDDET BİR DEMOKRASİ SORUNUDUR”

Kadına yönelik şiddetin bir demokrasi sorunu olduğunu ifade eden Derya, “Bu sorun sadece kadınları değil bütün toplumu ilgilendiriyor. Farkındalık meselesi bu perspektiften geçiyor” ifadelerini kullandı.

Derya, çok gelişmiş ülkelerde bile bir sürü kurumsal mekanizma olmasına rağmen kadına yönelik şiddet olaylarının yaşandığını dile getirerek, “Çünkü şiddeti üreten nedenler yeterince ortadan kalkmıyor” diye konuştu.

KKTC'de günde ortalama 3 kadının şiddete maruz kaldığı gerekçesiyle polise başvurduğunu, yılda ortalama bin 100 civarında kadının ise aynı gerekçeyle ALO 155 hattını aradığını vurgulayan Derya, şiddet olaylarının azımsanmayacak oranlarda olduğunu belirtti.

“TÜRKİYE GÜNDE 3 KADININ ÖLDÜRÜLDÜĞÜ BİR ÜLKE HALİNE GELDİ”

Derya, ataerkil yapıyı, muhafazakarlığı ve otokrasiyi kışkırtan ülkelerde şiddet olaylarının daha fazla yaşandığını belirterek, “Mesela en yakınımızdaki Türkiye günde 3 kadının öldürüldüğü bir ülke haline geldi” açıklamasında bulundu.

Kadına yönelik şiddet olaylarının yaşanma sıklığıyla ilgili Kıbrıs’ın kuzeyi ile güneyi de karşılaştıran Derya, “Kadına şiddet verilerimiz Güney Kıbrıs ile aynı paralellikte” dedi.

Derya, şiddetin merkezinde güç ve denetim kurma arzu olduğuna dikkat çekerek, “Her şeyden önce güç mekanizmalarının nasıl kurulduğunu ve insanların gücü nasıl algıladığını konuşmamız gerekiyor” ifadelerini kullandı.

“İŞİN PEŞİNİ BIRAKMAMALIYIZ, EŞİTLİK VE DEMOKRASİ İÇİN MÜCADELE ETMELİYİZ”

Toplum bilincinin artırılması için toplumsal cinsiyet eşitliği derslerinin okul müfredatlarında yer alması gerektiğini, fakat şu anda ‘ölünün nasıl yıkanacağı’nın anlatıldığı dinsel ağırlıklı bir eğitim sisteminin yerleştirilmeye çalışıldığını söyleyen Derya, “Buralarda işin peşini bırakmamalıyız. Hep birlikte eşitlik ve demokrasi için mücadele etmeliyiz” diye konuştu.

Derya, “fırsatlarda, koşullarda ve sonuçlarda” olmak üzere 3 temel düzeyde eşitlik vurgusu yaparak, “Koşullarda eşitliğin sağlanamaması durumunda sonuçlarda da eşitliğin sağlanamaz” açıklamasında bulundu.

“ÜLKEDE SON 23 YILDA 40’DAN FAZLA KADIN ÖLDÜRÜLDÜ”

KKTC'de son 23 yılda 40’dan fazla kadının öldürüldüğünü kaydeden Derya, “Polise yapılan başvurular içerinde en fazla yapılan başvurunun fiziksel ve cinsel şiddet olduğunu gözlemledik. Bu da bize acil müdahale edilmesi gereken vakaların hiç de az olmadığını gösteriyor” dedi.

Derya, şiddet mağduru kadınlara uygulanması gereken rehabilitasyon süreçlerini de değerlendirdi. Rehabilitasyonun belediyeler düzeyinde yaygınlaştırılması gerektiğine dikkat çeken Derya, “TOCED Yasası’nda şiddeti önleme ve danışma merkezleri kurulması öngörülüyor. Fakat bunlar açılmadı” ifadelerini kullandı.

“TAŞYAPI’YA 59 MİLYON EURO VERİLİRKEN SIĞINMA EVİ AÇILMAMASI AYRI BİR GARABETTİR”

Devletin sığınma evi için kaynak ayırması gerektiğine vurgu yapan Derya, “Taşyapı’ya 59 milyon Euro verebilen bir devletin sığınma evi açmaması ayrı bir garabettir” diye konuştu.

Derya, ülkeye gelen nüfusun çok ciddi ve hızlı bir şekilde arttığını ifade ederek, “Özellikle öğrencilere ve onların maruz kaldığı şiddete ilk erişebilecek olan kurum üniversitelerdir. Bu yüzden üniversitelerin de gerekli önlemleri alması için kolları sıvaması gerekiyor” açıklamasında bulundu.

“ÜNİVERSİTELER ÖĞRENCİLERİN YAŞADIĞI ŞİDDETİ ÖNLEYEBİLMESİ İÇİN ÇEŞİTLİ BÜROLAR AÇMASI ŞART”

Üniversite yönetimlerinin öğrencilerin kampüste veya dışarıda yaşadığı şiddeti önleyebilmesi için çeşitli bürolar açmasının şart olduğunu dile getiren Derya, “Bir dönem Doğu Akdeniz Üniversitesi’nde (DAÜ) böyle bir çalışma başlamıştı. Bunun bütün üniversitelere yaygınlaştırılması gerekiyor” dedi.

Derya, Din İşleri Başkanı Ahmet Ünsal’ı örnek göstererek, “Şiddet kültürünü taşıyan kişilerin sorumluluk gerektiren görevlere gelmemesi gerekiyor” ifadelerini kullandı.

SİBEL TAÇAY DEMİRPENÇE

LTB Toplum Çalışmaları Şube Sorumlusu Sibel Taçay Demirpençe de, KKTC'de tek olan ve 25 Kasım 2016 tarihinden bu yana hizmet veren LTB Kadın Sığınma Evi bünyesinde sürdürülen çalışmaları anlattı.

Lefkoşa Türk Belediyesi’nin bir birim şubesi olarak faaliyetlerini sürdüren LTB Kadın Sığınma Evi’nin, açıldığı günden bu yana 257 kadına, bu yıl ise 34 kadına sıcak yuva olmaya devam ettiğini kaydeden Sibel Taçay Demirpençe, ülkedeki tek kadın sığınma evi olarak çalışmalarını sürdüren LTB Kadın Sığınma Evi’nin şiddet mağduru kadınlara barınma desteğinin yanı sıra çeşitli desteklerini de sürdürdüğünü söyledi.

LTB Toplum Çalışmaları Şube Sorumlusu Sibel Taçay Demirpençe, LTB Kadın Sığınma Evi’ne geçen yıl 51 kadının giriş yaptığını bu yıl ise 34 kadının giriş yaptığını ifade etti. 

SIĞINMA EVİNE BAŞVURU SÜRECİ... “KADINLAR, SOSYAL HİZMETLERE VE POLİSE ULAŞABİLİR” 

Sığınma Evi’nin var olma amacının aile içi şiddete maruz kalan kadın ve çocuklarına güvenli ortamın sağlanması ve bu kadınlara gerekli desteklerin sağlanması hedefinde olduğunu anımsatan LTB Toplum Çalışmaları Şube Sorumlusu Sibel Taçay Demirpençe, şiddet mağduru kadınların bu süreçte nereye gideceklerini bilmediklerini ifade ederek, “Kadınlar gidebilecekleri herhangi bir yakınlarının evlerinde de tehlike altında olabiliyorlar dolayısıyla şiddet yaşayan bir kadın bize, polise, sosyal hizmetlere ulaşabilir, Sığınma Evi talebi varsa ve tehdit altındaysa değerlendirmesi yapılıp kabul ediliyor” diye konuştu. 

KADIN VE ÇOCUKLARININ KORUNMA SÜRECİ... “KORUMA EMRİ ALINIYOR” 

LTB Toplum Çalışmaları Şube Sorumlusu Sibel Taçay Demirpençe, Sığınma Evi’ne kadınların, çocuklarıyla da birlikte geldiğini vurgulayarak, gelen bireylerin gerekli desteği aldıklarını belirtti. Birçok kadının Sığınma Evi’ne gelirken tehdit altında olarak geldiğine işaret ederek, bu süreçte neler yapıldığını şu şekilde açıkladı: 

“Kadınların ve çocukların güvenliği açısından gerekli tedbirleri alıyoruz. Kadın tehdit altındaysa ki çoğunlukla öyle oluyor. Polise gerekli ifadeler veriliyor ve polis gerekli işlemleri yapıyor. Koruma emri dediğimiz kadının ve çocukların güven altına olmalarını sağlayacak işlemlerden biridir. Mahkemeden alınan koruma emriyle kadın ve çocuklar güvence altına alınıyor.” 

“SIĞINMA EVİ’NİN AMACI KADINLARIN GÜÇLENMESİ VE ÖZGÜRLEŞMESİDİR”

Sığınma Evi’nin kadınlara ve çocuklara sadece barınma yeri olmadığını, belli bir süre ev de olduğuna değinen Sibel Taçay Demirpençe, Sığınma Evi’nin amacının kadınların güçlenmesi, özgürleşmesi ve bu konularda destek sağlanması olduğunu vurguladı. 

“SIĞINMA EVİ’NE YAPILAN BAĞIŞLAR ÇOK ÖNEMLİ”

Sığınma Evi’ndeki ihtiyaçlar ve harcamalar hakkında da bilgilendirmelerde bulunan Sibel Taçay Demirpençe, yapılan harcamaların LTB’nin karşıladığı kaynaklarla, kurumların, bağışçıların ve hayırseverler tarafından karşılandığını kaydetti. Sığınma Evi için yapılan bağışların çok önemli olduğunu ifade eden Sibel Taçay Demirpençe, “Kadın ve çocukların farklı ihtiyaçları olabiliyor özellikle çocukların okuldan geri kalmamaları en önemli konulardan birisidir” açıklamasında bulundu.

KADINLARIN EKONOMİK ÖZGÜRLÜĞÜNÜ KAZANMASI İÇİN İZLENİLEN SÜREÇ... 

Sibel Taçay Demirpençe, Sığınma Evi’nde kadın ve çocuklar için güvenlik ortamının sağlanmasının ardından, kadınların ekonomik olarak güçlenmesi için çalışmalar yaptıklarına işaret ederek, “Kadın eğer çalışıyorsa işine geri dönüp işine devam etmesi, çalışmıyorsa ve çalışabilecek bir durumdaysa iş bulunup ekonomik bağımsızlığını kazanmasıyla ilgili yardımcı oluyoruz” ifadelerini kullandı. 

EĞİTİM GÖREN ÇOCUKLARA SAĞLANAN DESTEKLER... “ÇOCUKLARA GEREKLİ EKİPMAN DESTESĞİ SAĞLANIYOR”

Kadın ve çocukların, şiddet olaylarının yaşandığı süreçte ve bölge değişikliği yapması durumunda eğitim gören çocukların okullarında aksamalar yaşanabildiğinden bahseden Sibel Taçay Demirpençe, çocukların zaman kaybetmeden eğitimlerine devam etmeleri ve bu süreçte üniforma gibi birçok ihtiyaçlarının olabildiğine değinerek, çocuklara da gerekli ekipman desteğinin sağlandığını açıkladı. 

“HUKUKİ DESTEK, ÇALIŞMA BAKANLIĞI VE BAROLAR BİRLİĞİ ARASINDAKİ PROTOKOL KAPSAMINDA SAĞLANIYOR”

Mağdur bireylere yönelik sürdürülen hukuki işlemlerin koruma emriyle bitmediğine değinen Sibel Taçay Demirpençe, “Boşanma, nafaka, velayet gibi davalar olabiliyor. Hukuki anlamda da gerekli destekleri sağlıyoruz” dedi. Sığınma Evi’nin, kadınlara hukuki desteğin sağlanması açısından bir bütçesinin olmadığına söyleyen Sibel Taçay Demirpençe, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ile Kıbrıs Türk Barolar Birliği arasında şiddet mağduru kadınlara hukuki destek verilmesine yönelik yürütülen iş birliği protokolü kapsamında sağlandığını belirtti. 

“HER KADIN, KENDİ HAYATIYLA İLGİLİ EN DOĞRU KARARI KENDİSİ VEREBİLİR SADECE BİRAZ DESTEĞE İHTİYACI OLABİLİR” 

Zor durumda olan ancak başvuru yapmaya çekinen kadınlara veya çevresinde bu tür olaylara şahit olan kişilere çağrıda bulunan Demirpençe, “Şiddet mağduru kişi veya bu olaylara tanıklık eden kişiler de bizi arayıp bilgi alabilirler. Kadınların bazen şiddet ortamından çıkması farklı yöntemlerle de olabiliyor. Biz gerekli bilgiyi veriyoruz. Evden çıkamıyorsa, gelemiyorsa veya çekiniyorsa, telefonla da gerekli bilgileri verebiliyoruz. Seçenekleri görmesini sağlıyoruz. Nerden yardım alabileceğini anlatıyoruz. Her kadın kendi hayatıyla ilgili en doğru kararı kendisi verebilir sadece biraz desteğe ihtiyacı olabilir. Kadınlar evden çıkmak, Sığınma Evi’ne gelmek istemeyebilir ya da hazır hissetmeyebilir. Bizler gerekli desteği sağladıktan sonra kişi, kendini hazır hissettiği zaman kararlarını uygulamaya başlayabiliyor” açıklamasında bulundu. 

“DARP OLAYLARININ POLİSE BAŞVURULMASINI ÖNERİYORUZ AMA BAŞVURMAK İSTENMİYORSA ZORLAMIYORUZ” 

Kadınların darba uğramış olması halinde, polise şikayet başvurusunda bulunmaları yönünde öneri sunduklarını aktaran Demirpençe, “Şiddet olaylarında mutlaka polise başvurulmasını öneriyoruz, gerekirse biz de yardımcı oluyoruz. Kadınların polise şikayette bulunması faydalıdır ama kadın istemiyorsa bir zorlama gibi bir durumu söz konusu değildir. Kadının şikayetçi olması halinde darp uygulayan kişi hak ettiği cezayı alacaktır ama şikayetçi olmak istemiyor ve destek almak istiyorsa, biz bu gibi durumlarda da destek veriyoruz” diye konuştu.

ŞİDDET MAĞDURLARININ ULAŞABİLECEĞİ NUMARALAR... “POLİS, SOSYAL HİZMETLER VEYA SIĞINMA EVİ İLE DİREKT İRTİBATA GEÇEBİLİRSİNİZ”

Kadınların şiddet gördüğü veya tehlike altında olduklarını hissettikleri anda Alo 155 polis imdat hattını, Alo 183 Sosyal Hizmetler destek hattını arayarak bilgi veya yardım alabileceklerini hatırlatan Demirpençe, hatlar aracılığıyla kendilerine de ulaşabileceklerini ifade etti. Demirpençe, polis ve Sosyal Hizmetler Dairesi ile iş birliği halinde olduklarını vurgulayarak, hatlara gelen ihbarlar çerçevesinde Sığınma Evi’ne geçmesi gereken bireylerle ilgili sürecin kısa sürede başlayabileceğine değiniyor. Demirpençe, Sığınma Evi ile direkt irtibata geçmek isteyen bireylerin “0542 876 30 30 - 0533 855 30 30” telefon numaralarını arayabileceğini ve bilgi alabileceğini vurguladı. 

ÜLKEDEKİ TEK SIĞINMA EVİ... “BAŞVURULAR TÜM BÖLGELERDEN KABUL EDİLİYOR”  

Ülkedeki tek Sığınma Evi olması dolayısıyla tüm bölgelerden başvuru kabul ettiklerine değinen Demirpençe, “Sığınma Evi, Lefkoşa Türk Belediyesi bünyesinde çalışmalarını sürdürüyor diye sadece Lefkoşa’dan gelenlere yönelik bir uygulama değil, her türlü şiddet başvurusunu kabul ediyoruz. Bugüne kadar herhangi bir başvuruyu geri çevirmedik” diye konuştu. 

“MAĞDURLARI SIĞINMA EVİ’NE ALMAK YETERLİ DEĞİL, SÜRECİN İYİ YÖNETİLMESİ GEREKİYOR”

Diğer bölgelerde kadın sığınma evlerinin olmamasından dolayı karşılaşılan durumlar hakkında da açıklamalarda bulunan Demirpençe, Sığınma Evi’nin ihtiyaca cevap verdiğini düşündüğünü vurgulayarak, “Tüm bölgelerde sığınma evlerinin olması mutlaka faydalı olurdu ancak mağdurların sığınma evine almakla bitmiyor. Sığınma evinin güvenliğinin sağlanması ve gerekli desteklerin verilmesi, kadınların sonraki hayatlarına hazırlanma süreçlerine dair planlanmaların yapılabilmesi ve bu sürecin sağlıklı bir şekilde yürütülebilmesi çok önemli. Tam teşekkülü hizmetleri sağlayabilecek başka bölgelerde de kurumlar olsaydı tabi ki güzel olurdu” ifadelerini kullandı. 

“KADINLAR ESAS ZORLUĞU SIĞINMA EVİ’NDEN ÇIKTIKTAN SONRA YAŞIYOR”

Ülkedeki sosyal desteklerin yetersiz oluşu ve ülkenin genel ekonomik durumundan dolayı kadınların esas zorluğu Kadın Sığınma Evi’nden çıktıktan sonra yaşamaya başladığına işaret eden Demirpençe, “Kadınlar ve çocuklar, Sığınma Evi’nde oldukları sürece ihtiyaçlarının karşılanabilmeleri için destek oluyoruz. Belli bir süreden sonra kadınlar, kendi hayatlarını kurmaları gerekiyor ancak ev kiraları yüksek, ekonomik koşullar zor. Eşler boşanırken nafaka verme konusunda da çok da olumlu yaklaşmıyorlar. Kadınlar, mahkemenin uygun gördüğü genellikle düşük olan miktarlarla hem hayatlarını geçindirmeye çalışıp hem de çocuklarının eğitim masraflarını karşılamaya çalışıyorlar” diyerek, açıklamasını şu şekilde sürdürdü: 

“Keşke burada devreye girebilecek daha güçlü kurumlarımız olsa ve bu kadınlara uygun koşullarda barınabilecekleri ve hayatlarını daha kolay sürdürebilecekleri imkanlar devlet tarafından daha güçlü bir şekilde sağlanabilse.” 

SIĞINMA EVİ’NDEKİ SÜREÇ NASIL İŞLİYOR? MAĞDURLARA YÖNELİK SAĞLANAN DESTEKLER... 

Demirpençe, kadınlara Sığınma Evi’ne yerleştikten sonra ortalama 6 ay süre verildiğini ancak vakadan vakaya bu durumun değişebildiğine dikkati çekerek, sürecin işleyişi hakkında şu açıklamalarda bulundu: 

“Kadınlar, Sığınma Evi’ne ilk geldiğinde bir güvenlik riskiyle karşı karşıya olabiliyor. Çocuklar ve kadınlar için koruma emri alınıyor. Şiddet uygulayan kişinin koruma emri kapsamında, kadın veya çocuklara yaklaşmaması ve iletişime geçmemesi sağlanıyor, bunlara uymaması halinde kişi direkt tutuklanıyor. Kadının hayatına devam edebilmesi açısından koruma emri çok önemli bir aşamadır.” 

KADINLARIN AYAKLARININ ÜZERİNDE DURABİLMESİ İÇİN İZLENEN SÜREÇ... 

Kadınların psikolojik desteğe ihtiyaç duyması halinde de yardımcı olduklarına vurgu yapan Demirpençe, “Kadın kendini iyi hissetmeye ve artık çalışabilecek durumda hissetmeye başladığında bazen çocukları çok küçük ve bakıma ihtiyacı olabiliyor, bu gibi durumlarda kadının çalışması bazen uygun olamayabiliyor bundan dolayı sosyal yardım alabilmeleri için yönlendirme yapabiliyoruz, sosyal yardım bağlanmasını sağlıyoruz veya çocuklar okula gidebilecek yaştalarsa ve kadın çalışabilecek durumdaysa ayaklarının üzerinde durabilmesi için iş bulması için destek oluyoruz” diye konuştu. Kadınların iş hayatına girmelerinin ve ihtiyaçlarını karşılayabilecek parayı kazanmalarının çok önemli olduğunu anımsatan Demirpençe, “Kadının kendi kendini geçindiriyor olması, işleri başarabilmesi ve kendisine şiddet uygulayan birine bağımlı olmadan aslında kendi başına hayatını sürdürebileceğini görmesi çok değerli” açıklamasında bulundu. Demirpençe, ekonomik özgürlüğünü kazanan kadının ve çocuklarının hayatlarının düzene girmesinin ardından kendilerine belli bir süre daha verildiğini ve Sığınma Evi’nden çıkış tarihlerinin verildiğini ifade ederek, şu şekilde devam etti: 

“Kadın ve çocuklar için dışarısı güvenliyse, şiddet uygulayan kişiden kaynaklı tehlike kalmamışsa eğer bir sonraki adım kadının bağımsız hayata geçmesidir. Kadının kalacağı evin bulunup, ayarlanması ve eve taşınıp kendi ayakları üzerinde durarak hayatına devam etmeye başlıyor.” 

“VATANDAŞ OLMAYAN, MUHACERETİ PROBLEMİ OLAN ŞİDDET MAĞDURU KADINLARIN HEPSİNİ KABUL EDİYORUZ” 

Kadın Sığınma Evi’nin kapılarının şiddet gören tüm kadınlara açık olduğuna işaret eden Demirpençe, Sığınma Evi’nin vatandaş olmayanların da, muhaceret problemi olan kadınları da kabul ettiğini açıklayarak, konuşmasına şöyle devam etti: 

“Sığınma Evi’nde vatandaş olanlar da var, eşi vatandaş olup kendisi yabancı uyruklu olanlar da var. İkisi de yabancı uyruklu olup Kıbrıs’a çalışmaya gelenler de var. Buradaki tek kriterimizi kadının risk altında olması veya şiddet görüyor olmasıdır. Bazen kadınların muhaceret problemi de olabiliyor. Bazen eşler kadını biraz daha baskı altında tutabilmek için ne yazık ki kadının kaçmasını ve/veya şiddet görüyorsa kaçmasını engellemek için muhaceret (oturma, çalışma iznini) yaptırmasına engel oluyor. Biz bu gibi durumlarda da Sığınma Evi’ne kabul ediyoruz. Yasal olmayan bir durum varsa eğer yasal hale gelmesi için başvurular neyse biz destek oluyoruz. Ülkesine dönmek isteyen kadınlar da oluyor, ülkelerine dönebilmeleri için destek oluyoruz. Vatandaş olsun veya olmasın buradaki kriterimiz kadının şiddet görüyor olmasıdır. Her türlü başvuruyu kabul ediyoruz. Sığınma Evi’nde bugüne kadar dünyanın her ülkesinden kadınlar kaldı.”

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Levent Kutay
Levent KUTAY'dan
#gozdenkacmadi

En güncel gelişmelerden hemen haberdar olmak için

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

Haberi Facebook'ta gör