Özkızan ve Nazlı’dan şüpheli kadın ölümlerine etkin soruşturma çağrısı

Bağımsızlık Yolu Parti Meclis Üyesi Cansu N. Nazlı ve Bağımsızlık Yolu Omorfo Bölge Sorumlusu Celal Özkızan, şüpheli kadın ölümleri ile ilgili değerlendirmelerde bulunarak etkin soruşturma çağrısında bulundu.

Bağımsızlık Yolu Parti Meclis Üyesi Cansu N. Nazlı, doğal olmayan bir ölümün intihar denmesi ile cinayet denmesinin aynı derecede ihtimal olduğunu ve etkin soruşturulması gerektiğini ifade etti. Şüpheli kadın ölümlerinin kesin cinayet olduğunu iddia etmediklerini ancak, cinayet olma ihtimalinin de intihar olma ihtimali kadar güçlü olduğunu ve soruşturmalar derinleştirildikçe cinayet vakalarının ortaya çıktığını dile getirdi.
Bağımsızlık Yolu Omorfo Bölge Sorumlusu Celal Özkızan ve Bağımsızlık Yolu Parti Meclis Üyesi Cansu N. Nazlı, Emeğin Gündemi Programına katılarak “Şüpheli Kadın Ölümleri” konusunu irdelediler.
NAZLI: ŞÜPHELİ KADIN ÖLÜMLERİ POLİS TARAFINDAN ETKİN SORUŞTURULMALI
Bağımsızlık Yolu Parti Meclis Üyesi Cansu N. Nazlı, geçmişte birçok kadın ölümünün intihar olarak kapatıldığını ve bugünkü deneyimlerle geriye dönük bakıldığında cinayet şüphesi taşıyan pek çok dosyanın olabileceğini belirtti. “Akile’nin meselesine kadar, hatta o da dahil, polisin ciddiyetle bir soruşturma yürütmediği ve peşinen intihar olduğuna karar verip ona uygun şekilde dosyayı tamamladığı süreçler söz konusuydu,” diyen Nazlı, doğal olmayan bir ölümün intihar denmesi ile cinayet denmesinin aynı derecede ihtimal olduğunu ve etkin soruşturulması gerektiğini ifade etti. Şüpheli kadın ölümlerinin kesin cinayet olduğunu iddia etmediklerini ancak, cinayet olma ihtimalinin de intihar olma ihtimali kadar güçlü olduğunu ve soruşturmalar derinleştirildikçe cinayet vakalarının ortaya çıktığını dile getirdi.
“KADINA YÖNELİK ŞİDDETİN ÖNLENMESİ KONUSUNDA DEVLETİN ETKİN BİR MEKANİZMA KURAMAMASI ŞÜPHELİ KADIN ÖLÜMLERİNİN VAHAMETİNİ ARTIRIYOR”
Nazlı, şüpheli kadın ölümlerinin sosyolojik boyutuna dikkat çekerek, erkek egemen toplum düzeni ve kadına yönelik şiddetin yaygınlığının bu durumun önemli nedenlerinden biri olduğunu söyledi. Nazlı, kadına yönelik şiddetin önlenmesi konusunda devletin etkin bir mekanizma kuramamasının şüpheli kadın ölümlerinin vahametini artırdığını vurguladı.
“ETKİLİ SORUŞTURMA YÜRÜTÜLMEMESİNİN EN ÖNEMLİ NEDENLERİNDEN BİRİ CİDDİ ANLAMDA PERSONEL VE ALTYAPI YETERSİZLİĞİ”
Polisin soruşturma aşamasındaki eksikliklerinin şüpheli ölümlerin aydınlatılmasını doğrudan engellediğini belirten Nazlı, özellikle geçmişe dönük olarak da bu sorunların devam ettiğini ifade etti. Ceza hukuku sistemimizde soruşturma tahkikat safhasının polisin münhasır yetkisinde olduğunu hatırlatan Nazlı, etkili soruşturma yürütülmemesinin en önemli nedenlerinden birinin ciddi anlamda personel ve altyapı sorunu olduğunu dile getirdi.
Nazlı, soruşturmanın gizliliği ilkesinin suistimal edildiğini ve bu durumun keyfiliğe yol açtığını savundu. Müşteki yakınlarına ve avukatlara en temel bilgilerin dahi verilmemesinin polisin keyfi bir tutumu ve ihmali olduğunu düşündüğünü söyledi. Kurumların hafızası olduğunu ve yeterince üstüne gidilmeyen şüpheli kadın ölümlerinin intihar sanılmasının bir genel kabul haline geldiğini belirtti.
“POLİSİN SİVİLE BAĞLI OLMAMASI BÜYÜK ENGEL”
Cansu N. Nazlı, polisin sivile bağlı olmamasının mevcut sorunların temel nedeni olduğunu düşündüğünü net bir şekilde ifade etti. Polisle ilgili şikayetlerde soruşturmaların şeffaf yürütülmediğini, disiplin cezaları hakkında bildirim yapılmadığını belirtti. Nazlı, polisin sivile bağlı olması halinde birçok sorunda iyileşme görüleceğini ve bunun sadece şüpheli kadın ölümleriyle değil, polisteki diğer sıkıntılı durumlar, ihmaller, yasa dışı meseleler ve hatta özlük hakları ve terfilerle ilgili bile denetim mekanizmalarının oluşmasına katkı sağlayacağını savundu.
“GÖÇMEN KADINLARIN DURUMU DAHA VAHİM”
Şüpheli ölen bir kadının aynı zamanda yabancı ve göçmen olması durumunda, ölümünün ciddiyetle soruşturulmamasının daha olası hale geldiğini vurgulayan Nazlı, buna emekçinin partisi olarak dikkat çekmek istediklerini söyledi. Özellikle üçüncü ülkelerden gelen çalışma izinli kadınların yaşamlarının devlet tarafından ciddiye alınmadığını, korunmadığını ve işverenlerinin inisiyatifine bırakıldığını belirtti. Emek sömürüsünün yüksek olduğu yerlerde kadınların yaşamlarının da emekleri gibi değersizleştiğini ifade etti.
“GECE KULÜPLERİNDE SEKS İŞÇİLİĞİ DEĞİL SEKS KÖLELİĞİ VAR”
Nazlı, gece kulüplerinin bu durumun en uç örneği olduğunu ve burada seks işçiliği değil, seks köleliği söz konusu olduğunu dile getirdi. Kadınların kilit altında tutulduğunu, pasaportlarına polis tarafından el konulduğunu ve borçlandırılarak çalıştırıldığını anlattı. Gece kulüplerinde pek çok şüpheli ölümün intihar denilerek kapatıldığına dikkat çekerek, bu kadınların yaşarken şiddete ve sömürüye maruz kaldıkları için ölümlerinin daha şüpheli olduğunu belirtti. Bağımsızlık Yolu olarak gece kulüplerindeki tüm kadın ölümlerini şüpheli ölüm olarak gördüklerini ve bu ölümlerin etkin soruşturulması için mücadeleye devam edeceklerini vurguladı.
“NEOLİBERAL, MUHAFAZAKAR POLİTİKALAR KADINA YÖNELİK ŞİDDETİ VE KADIN CİNAYETLERİNİ ARTTIRAN UNSURLARDAN BİRİ”
Neoliberal, muhafazakar politikaların kadına yönelik şiddeti ve kadın cinayetlerini artırdığını söyleyen Nazlı, bunun Türkiye ile de bağlantılı olduğunu, Türkiye'den dayatılan muhafazakarlaşma ve dinsel gericilik politikalarının kadın özgürleşmesinin önünde engel teşkil ettiğini belirtti. Ancak sorunun sadece bu bağlantılarla sınırlı olmadığını, güney Kıbrıs'ta ve dünyanın her yerinde kadın cinayetleri ve şüpheli kadın ölümleri olduğunu ve buna karşı mücadele edilmesi gerektiğini söyledi.
“KADINA YÖNELİK ŞİDDET BİRİMİ, KÖY KARAKOLLARINA KADAR TEŞKİLATLANDIRILMALI”
Nazlı, şiddete uğrayan birçok kadının cinayete kurban gitmeden önce polise şikayetleri bulunduğunu, ancak polisin bu şikayetleri ciddiye almamasının, hatta şikayet süreçlerinde kadınlara zorluk çıkarılmasının daha fazla şiddete ve ölüme yol açabildiğini belirtti.
2018’de Lefkoşa’da açılan Kadına Yönelik Şiddet Birimi’nin tüm ilçelerde açılmadığına dikkat çeken Nazlı, Bağımsızlık Yolu olarak bu birimlerin merkezden köy karakollarına kadar teşkilatlandırılması gerektiğini savundu.
Ülkede hiçbir şiddet önleme merkezi bulunmamasının ciddi bir eksiklik olduğunu vurgulayan Nazlı, şiddet önleme merkezlerinin şiddete uğrayan kadınlara sosyal, psikolojik, güvenlik ve hukuki destek sağlayacak tek bir merkez olmasının önemini vurguladı. Ayrıca, Lefkoşa Türk Belediyesi’nin tek sığınma evi dışında devlet tarafından kurulan hiçbir sığınma evi olmadığını hatırlatarak, şiddet mağduru kadınların, özellikle de dar gelirli kadınların güvenli bir yaşam kurabilmeleri için devletin sığınma evleri açmasının kritik olduğunu belirtti.
“ASGARİ ÜCRETİN EN DÜŞÜK KAMU MAAŞINA EŞİTLENMESİ KADINA YÖNELİK ŞİDDETLE MÜCADELEDE ÖNEMLİ BİR TALEP”
Doğrudan ilgili olmasa da, asgari ücretin en düşük kamu maaşına eşitlenmesinin, kadına yönelik şiddetle mücadelede önemli bir talep olduğunu söyleyen Nazlı, kadınların şiddet gördüğü ortamdan uzaklaşıp kendi hayatlarını kurabilmeleri için yeterli gelire sahip olmalarının elzem olduğunu belirtti.
ALO 183 hattının 7/24 esasına göre çalışacak altyapıya kavuşturulması gerektiğini, kamusal toplu taşımanın gelişmesinin, kadınların sosyal hizmetlere ve diğer destek mekanizmalarına ulaşımını kolaylaştıracağını ifade etti.
“ÖZEL SEKTÖRDE SENDİKALAŞMA EKSİKLİĞİ ŞİDDETE UĞRAYAN KADINLARIN DURUMUNU ZORLAŞTIRIYOR”
Özel sektörde sendikalaşma eksikliğinin şiddete uğrayan kadınların durumunu zorlaştırdığını belirten Nazlı, 10 ve üzeri çalışan olan iş yerlerinde sendika çalıştırma yasağının kaldırılması gerektiğini söyledi.
Son olarak, Nazlı yasama organına da görev düştüğünü vurgulayarak, kadına yönelik şiddetin Ceza Yasası’nda özel bir suç olarak tanımlanmasının ve “yüz kızartıcı suç” kapsamına alınmasının önemli bir eksiklik olduğunu ifade etti. Bu şekilde, şiddetin kendine özgü özelliklerinin, yasalarda yer alması ve yargılama süreçlerinin bu bağlamda yürütülmesi gerektiğinin altını çizdi.
ÖZKIZAN: ŞÜPHELİ ÖLÜMLER BİR BÜTÜN OLARAK ELE ALINMALI
Bağımsızlık Yolu Omorfo Bölge Sorumlusu Celal Özkızan, şüpheli ölüm meselesinin sadece kadınlara özgü bir durum olmadığını, ancak toplumsal cinsiyet eşitsizliğinden kaynaklı olarak kadın ölümlerinde daha farklı bir hassasiyet geliştirmenin normal olduğunu söyledi. Geçmişte intihar denilerek kapatılan pek çok şüpheli kadın ölümünün sonradan cinayet olduğunun ortaya çıkmasının, polisin bu konularda daha hassas davranmasını gerektirdiğini belirtti.
Özkızan, genç bir kişinin herhangi bir hastalık olmaksızın vefat etmesinin, doğal olarak “ne oldu” sorusunu akıllara getireceğini belirtti. Bu durumun, toplumda aktif rol oynayan bir gazeteci veya siyasetçinin beklenmedik ölümüyle benzer bir şüphe uyandırması gerektiğini ifade etti. “Aynı şekilde biz de diyoruz ki kadınlar için bu süreç geçerli olduğunda da sormamız gereken şey bunun cinayet olma ihtimali var mıdır sorusudur,” diyerek, bu tür ölümlerin mutlaka derinlemesine soruşturulması gerektiğini savundu.
“POLİSİN İHMALKARLIĞI VE GÜVENSİZLİK ORTAMI”
Polis soruşturmalarındaki gizlilik ilkesinin bir mazeret haline dönüştüğünü ifade eden Özkızan, polisin geçmişteki olumsuz pratiklerinin bu gizlilikle ilgili kaygıları artırdığını vurguladı. Akile ve Hacer davalarında mahkemenin dahi polisin soruşturmayı düzgün yürütmediğini, delillerin toplanmasında ihmallerde bulunduğunu tespit ettiğini hatırlattı. Özkızan, bu tür ihmallerin bir soruşturmaya tabi tutulması gerektiğini ve polislerin işlerini ciddiyetle yapmalarının sağlanması için bir denetim mekanizmasının şart olduğunu dile getirdi.
“POLİS SİVİLE BAĞLI OLMALI”
Polisin sivile bağlı olmamasının pek çok karmaşıklığa yol açtığını belirten Özkızan, mevcut kamu düzeninden dolayı karamsar düşüncenin anlaşılır olduğunu ancak durumun zaten daha kötüye gidemeyecek bir noktada olduğunu savundu. Polisin teknik olarak Türkiye Devleti’ne bağlı olmasının ve Türkiye’deki adalet pratiğinin güven verici olmamasının da bu duruma etki ettiğini söyledi. Özel sektördeki yozlaşma, kanun dışı işler, çalışan haklarının ihlali gibi konularda da benzer sorunların yaşandığını belirten Özkızan, kamunun denetlenebilir bir yapıya sahip olmasının, en azından “yakınabileceğimiz” bir alan yaratması açısından önemli olduğunu ifade etti.
“GECE KULÜPLERİ KAPATILSIN”
Gece kulüpleri meselesinin daha da sıkıntılı olduğunu dile getiren Özkızan, buralarda insan kaçakçılığı olduğunu, kadınların pasaportlarına el konulduğunu ve özgürlüklerinden mahrum bırakıldığını belirtti. “Gece kulübü diye bir şey olmaması gerekir bu şekildeki bu haliyle Kıbrıs’ın kuzeyinde. O yüzden gece kulüpleri kapatılsın diyoruz,” diyen Özkızan, bu gerçeklik sürerken polisin buralara yaklaşımının daha da hassas olması gerektiğini vurguladı.
“POLİSİN SENDİKALAŞMASI ÇOK ÖNEMLİ”
Özkızan, tüm bu eleştirileri yaparken polislerin güvencesiz koşullarda çalıştığını ve demokratik olarak mevcut yönetime bağlı olmamalarından ötürü Türkiye’nin gölgesinde çalıştıklarını bildiklerini ifade etti. Kamudaki yozlaşmanın sendikalar ve memurlar aracılığıyla dile getirilebildiğini, ancak poliste bunun mümkün olmadığını belirtti. Birçok vicdanlı polisin gördüğü yanlışlıklara ses çıkaramadığını ve bu durumun insan onuruna yakışmadığını söyledi.
Bu nedenle, polisin sendikalaşmasının çok önemli olduğunu vurgulayan Özkızan, sendikal örgütlenmenin polislerin hem çalışma koşullarını iyileştireceğini hem de işlerine olan saygılarını ve onurlarını artıracak bir otonomi sağlayacağını dile getirdi. Eleştirilerinin yapısal sorunlara yönelik olduğunu, polis memurlarını düşmanlaştırmak amacı taşımadığını da sözlerine ekledi.
Yorumlar
Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.