Son 72 gün: Liderliğin yükü ağırlaşıyor, zaman daralıyor!
MERT MAPOLAR’IN KÖŞE YAZISINI SESLİ DİNLEMEK İÇİN TIKLAYINIZ
KKTC Cumhurbaşkanlığı seçimlerine yalnızca 72 gün kaldı ve bu kısa zaman dilimi içinde adaylar, sahada kendilerini daha görünür kılmak, seçmenle temas kurmak ve politik duruşlarını netleştirmek adına yoğun bir mesai yürütüyor. Ancak seçim süreci ilerledikçe yalnızca vaatler ve söylemler değil, aynı zamanda adayların liderlik tarzları, krizlere yaklaşım biçimleri, ekip yapılandırmaları ve stratejik düşünce becerileri de gün yüzüne çıkmaya başlıyor. Bu noktada, sahada gözlemlenen en dikkat çekici fark; ideolojik çizgilerin ötesine geçen, örgütsel yapıların ve liderlik modellerinin derinliğinde, saklı olan bir ayrışma... Özellikle sol kesimin daha çok bireysel mücadeleye dayalı, sınırlı ve tek katmanlı bir çalışma biçimi benimsediği gözlemlenirken; buna karşın sağ kesimin çok katmanlı, çok boyutlu, geniş destekli ve çok sesli bir stratejiyle hareket ettiği giderek daha belirgin hale geliyor. Bu fark, sadece organizasyonel kapasiteyi değil; aynı zamanda liderlik yükünü, paylaşma becerisiyle ortaya çıkan dayanıklılık farkını da, açık bir şekilde ortaya koyuyor.
Sol kesimin adayı tek başına, fikirsel mücadele verirken, yükü daha ağır bir performans sergiliyor. Desteksizlik ve yalnızlık duygusu altında mücadele eden bu aday, doğal olarak hem zihinsel hem de duygusal olarak daha fazla zorlanıyor. Sağ kesimin adayı ise destek ağını genişleterek, fikirsel mücadelesini çok sesli bir yapıda sürdürüyor; yükü paylaşarak güç kazanıyor, etki alanını genişletiyor.
Ortaya çıkan bu tablo, sadece yüzeydeki seçim kampanyası yöntemlerini değil; çok daha derinlerde yatan liderlik kapasitelerini, yönetsel yeterlilikleri ve stratejik organizasyon becerilerini de ortaya koyuyor. Çünkü bir adayın yalnızca ne söylediği değil, nasıl bir yapı içinde, kimlerle, hangi yöntemlerle hareket ettiği de artık seçmen nezdinde giderek daha fazla önem kazanıyor. Tek başına sürdürülen bireysel mücadeleler, idealist bir görünüm sunsa da, günümüzün hızla değişen siyasi ve toplumsal dinamikleri içinde, çok sesli, çok katmanlı ve kolektif bir güç yapısı karşısında hem daha yorucu hale geliyor, hem de çoğu zaman etkisini sınırlı bir alanda tutmak zorunda kalıyor. Çünkü bugünün siyasal gerçekliğinde başarı; sadece kararlı bir söylemle değil, aynı zamanda bu söylemi doğru kişilerle, doğru zamanda ve doğru araçlarla, buluşturabilme becerisiyle mümkün olabiliyor. Bu nedenle artık seçimlerin sonucunu salt oy oranları ya da aday profilleri değil; sürecin nasıl yönetildiği, bu sürecin kimler tarafından desteklendiği ve toplumun hangi katmanlarına nasıl dokunulduğu belirliyor. Ve geldiğimiz noktada, giderek daha fazla kişi tarafından kabul edilen yeni gerçek şudur: Bu seçimde ne olacağından çok, neyin nasıl şekillendiği ve kimin hangi stratejik yapıyla, bu sonucu oluşturmaya başladığı konuşulmakta ve tartışılmaktadır.
Kıbrıs sorunundaki yeni gelişmeler, adadaki siyasi dengeleri daha da hassaslaştırmış durumda. Mülkiyet sorunları, güven eksikliği, karşılıklı uzlaşmazlıklar ve artan diplomatik gerilimler sadece mevcut dönemi değil, seçilecek Cumhurbaşkanı'nın görev süresini de ciddi şekilde etkileyecektir.
2025 yılında KKTC'de gerçekleşecek, Cumhurbaşkanlığı seçimleri, yalnızca ülkenin bir sonraki liderini belirlemekle kalmayacak; aynı zamanda liderlik kavrayışının, yönetsel vizyonun ve duygusal dayanıklılığın, çok daha geniş bir çerçevede sınandığı, zorlu bir eşik olarak tarihe geçecektir. Bu seçim süreci, sadece oy pusulalarına yansıyan tercihlerden ibaret olmayacak; aynı zamanda adayların bireysel karakter yapıları, kriz anlarında verdikleri tepkiler, ekiplerini nasıl kurdukları, nasıl yönettikleri ve ülkenin geleceğine dair, ne kadar tutarlı ve sürdürülebilir bir perspektif geliştirdikleri ile de şekillenecektir. Zira günümüz dünyasında bir liderin başarısı; yalnızca siyasi bilgi ya da hitabet gücüyle değil, zorluklar karşısında gösterdiği soğukkanlılık, karar alma süreçlerinde sergilediği açıklık ve ekip içinde oluşturduğu güven temelli, işleyişle ölçülmektedir. Bu bağlamda bakıldığında, 2025 seçimleri; yalnızca kim kazandı sorusunun değil, kim gerçekten liderlik edebilecek donanıma ve dayanıklılığa sahipti, sorusunun da yanıtlanacağı tarihi bir dönemeçtir. Özellikle Kıbrıs sorununda derinleşen belirsizliklerin, uluslararası ilişkilerdeki hassas dengelerin ve iç politikadaki kırılgan yapının gölgesinde, ilerleyen bu süreçte, ülkeyi yönetecek kişinin, sadece makamın gerekliliklerini değil, çağın gereklerini de ne ölçüde taşıdığı, büyük bir dikkatle gözlemlenecektir.
Peki, bu eşikte öne çıkan adaylar ne kadar hazır?
Verilen demeçlerdeki ses tonları, beden dilleri, duygusal tepkileri, halkı ikna etme becerileri ne durumda? Gerginlik mi yaratıyorlar, yoksa uzlaşıyı mı önceliyorlar? Bu sorulara objektif bir yanıt verildiğinde, ortaya çıkan sonuç oldukça net: Adaylar, dünya ölçeğindeki liderlik yeterliliklerinin büyük bir kısmından yoksun. Eksiklikler oldukça fazladır. Ve bu durum, sadece eleştirel değil, gerçekçi ve yapıcı bir farkındalıkla kabul edilmelidir.
Sloganlarla seçim kazanılabilir ama ülke yönetilemez!
Sloganlarla seçim kazanmak mümkündür, ancak bir ülkeyi yönetmek için yalnızca etkileyici sözler yeterli değildir; asıl mesele, o sloganların arkasını doldurabilecek gerçek liderlik kapasitesine sahip olmaktır. Zira halkı etkilemekle, devleti yönetmek arasında çok ciddi farklar vardır. Seçim süreci geçicidir, ama liderlik sorumluluğu kalıcıdır. Bu nedenle artık sadece unvanlara, mevkilere ya da geçmiş başarı hikâyelerine yaslanan bir liderlik anlayışı değil; içsel olarak olgunlaşmış, çağa uyum sağlayabilen, esnek, gelişime açık ve çok yönlü düşünebilen bir liderlik yaklaşımı gerekmektedir.
Yeni çağın liderlik anlayışı, sadece karizma veya güçlü hitabet yeteneğiyle değil; duygusal zekâ, kriz anlarında serinkanlılıkla karar verebilme becerisi, stratejik düşünce gücü, kolektif ekip ruhu yaratabilme kapasitesi ve farklı dinamiklerle etkili iletişim kurabilme yeteneğiyle tanımlanır. Ve tüm bu nitelikler, artık bireysel başarıların çok ötesinde, doğru kişilerden oluşan sağlam ekipler kurabilmeyi ve bu ekipleri sürdürülebilir şekilde yönetebilmeyi de zorunlu hale getirmiştir.
Günümüzün koşullarına uygun, güçlü ve birbirini tamamlayan ekipler kuramayan hiçbir lider, gelecekte karşılaşacağı karmaşık sorunlarla tek başına baş edemez. Çünkü artık bir liderin başarısı sadece kendi yeteneklerine değil; çevresini nasıl oluşturduğuna, kimlerle birlikte yürüdüğüne ve nasıl bir uyum ve enerji sağladığına da bağlıdır.
Bu bağlamda, artık liderlik bir tekil başarı hikâyesi olmaktan çıkmış; kolektif aklın, disiplinler arası iş birliğinin ve ortak hedef duygusunun yönetilmesi sanatı haline gelmiştir. Ve bu sanat, ancak kendini sürekli geliştiren, güç paylaşımını tehdit değil avantaj olarak gören, çağın ruhunu okuyabilen liderler tarafından ustalıkla icra edilebilir.
Artık klasik yöntemlerle ülke yönetilemez!
Fikir ayrılıkları, siyasi görüş farklılıkları, ideolojik bölünmeler olacak ve olmalı da... Ancak farklılıkları yönetemeyen, onları bir güç kaynağına dönüştüremeyen bir siyaset anlayışı; sadece ülkeyi değil, toplumun geleceğini de tehdit eder hale getirir.
KKTC Cumhurbaşkanlığı sisteminin artık multidisipliner (çok disiplinli) bir yaklaşımla yeniden yapılandırılması kaçınılmazdır!
Yeni dönem; yalnızca yeni söylemler değil, yeni yaklaşımlar, yeni liderlik modelleri ve yeni ekipler talep etmektedir. Aksi takdirde, seçimi kim kazanırsa kazansın, yaklaşmakta olan Kıbrıs sorunundaki fırtınadan, sağ çıkmak mümkün olmayacaktır.
Kıbrıs meselesi, artık son derece hassas bir noktaya gelmiştir!
Bundan sonraki süreçte yaşanacak her türlü gerginlik, yalnızca masadaki tarafları değil, tüm toplumsal yapıyı, ekonomiyi ve uluslararası ilişkileri de doğrudan etkileyecektir. KKTC Cumhurbaşkanı adayları, buna ne kadar hazırlıklı? Ve daha da önemlisi, kendi eksiklerinin ne kadar farkındalar?
Şu anda öne çıkan en kritik soru aslında şudur:
Adaylar, tüm bu devasa sorunlarla başa çıkabilecek donanıma gerçekten sahip mi?
Kriz anlarında gösterdikleri refleksler, verdikleri demeçlerdeki tutumlar, ekiplerine yansıttıkları sinyaller, bu sorunun yanıtını büyük ölçüde veriyor.
Sorunlar suçlu ilan ederek çözülemez!
İkna kabiliyeti, yönetim vizyonu ve soğukkanlılık artık seçim stratejilerinin değil, devlet yönetiminin temel taşıdır. Bunlar sadece liderin değil, çevresindeki ekibin de sahip olması gereken özelliklerdir.
Günümüzde artık şu gerçek daha net anlaşılmalıdır:
“Haklı olmak” yetmez, “ikna edici olmak” da gerekiyor. Güçlü argümanlar kadar, güçlü bir ruh hali de gerekiyor.
Kıbrıs Türk halkının da ne istediğini yeniden düşünmesi gereken önemli bir döneme girilmiştir!
Talepkar olmak, farkında olmak ve sadece oy veren değil, yönetime ortak olan bir bilinçle hareket etmek artık şarttır.
Kara bulutlar Kıbrıs’ın üzerinde dolaşmakta ve seçim gününe kadar daha da koyulaşması muhtemeldir!
Fırtına yaklaşıyor!
Ve bu fırtına sadece politik söylemlerle değil, hazırlıklı ekiplerle, gelişmiş liderlik refleksleriyle ve bilimsel stratejilerle aşılabilir.
Artık zaman kalmadı!
Liderler kişisel, yönetsel ve düşünsel anlamda kendilerini yeniden inşa etmek zorundalar!
Aksi halde sadece onlar değil, bir ülkenin kaderi de bu hazırlıksızlık altında ezilecektir.
Gün bugündür!
Ve şimdi sorumluluk, yalnızca adayların omuzlarında değil; bu sürecin gerçek belirleyicisi olan halkın iradesindedir. Çünkü bu seçim, yalnızca bir kişiyi değil, bir yönü; yalnızca bir makamı değil, bir geleceği belirleyecektir.
Artık herkesin kendi pozisyonunu gözden geçirmesi gereken bir döneme girilmiştir. Suskun kalan da, ses veren kadar sorumludur. Yalnızca eleştiren değil, yapıcı bir yön arayan, ileriye bakan, fark yaratmak isteyen, çıkış yolu gözeten herkes irade göstermelidir. Bu topraklarda yaşamanın sorumluluğu, sadece hak aramak değil; hak ettiği yarına sahip çıkmaktır.
Unutulmamalıdır ki:
"Gelecek, hazır olanlara değil; hazırlığını cesaretle yapanlara aittir."
Mert MAPOLAR, C.Ht.

Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Yorumlar
Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.