YANKI

Prof. Dr. Mehmet ÇAĞLAR
chaglarm@yahoo.co.uk
Prof. Dr. Mehmet ÇAĞLAR

YENİYİ ARARKEN YİNE ESKİYE Mİ DÖNDÜK?!

Yayın Tarihi: 08/04/24 07:00
okuma süresi: 6 dak.
A- A A+

Bugün Kıbrıs'ta bir "çözüm" ve onun yaşamdaki pratik bir ifadesi var mıdır?
Var ise nedir?

Son dönemlerde Sayın Hristodulidis’in ilan ettiği Kıbrıslı Türkler’e yönelik 14 maddelik paketten, Kuzey’de 1974 sonrasını yok saymaya devam ettiği ortadadır.
Dolayısıyla Rum yönetiminin Kuzey’deki Türk varlığına yönelik “azınlık” ve “işgal altındaki topraklar” yaklaşımında pek de önemli bir değişiklik görülmemektedir.

Sayın Tatar’ın da “iki devletli çözüm” ile KKTC’nin tanınması gerektiği görüşü değişmediğine göre;
Ortada ne var ki?!

Ortada KKTC’deki iktidar ve muhalefet cephesinde,
En son İsviçre’deki süreçte olduğu gibi yeniden “ucu açık müzakere olmaması” gerektiği konusunda bir fikir birliği vardır!
Başka ne vardır?

Zaman zaman da tüm muhalefet ve iktidar tarafından değilse de bazı kesimler tarafından “Güney’in adım atmaya zorlanması” gerektiği görüşü paylaşılıyor!

BM Genel Sekreterinin Kişisel Temsilcisi Holguin’in görevi ise bunların dışında ortak bir zemin arayışıdır…
Kısacasi yeni bir metodolojiye ihtiyac var demektir!

Peki! Ortada yeni bir metodoloji var mı?

CTP’nin, çözüm metodolojisine dair, dört görüş ya da şart ortaya koyduğu biliniyor:
1- Siyasi eşitlik pazarlık konusu yapılamaz,
2- Zaman sınırlaması olacak,
3- Sonuç odaklı olacak,
4- Ve Rumlar yine ‘hayır’ derse, bugünkü şartlara geri dönülmeyecek!

Tatar ve UBP metodolojisi ne peki?!
1- Kuzeye yönelik ambargolar kalkacak,
2- KKTC “cezalandırılmış taraf” statüsünden çıktıktan sonra, Kıbrıs'taki iki mevcut devlet

    işbirliği/müzakere/ ve çözüm yapacak!

Bu yaklaşımlarda,
yeni ve resmi müzakere sürecine geçilebilmesi için, 

iki taraf arasında ortak zemin bulunuyor mu?
Nitekim Sayın Tatar 5 Nisan’da GS Sayın Guterres ile BM’deki görüşmesinden sonra AA'ya son verdiği demeçte,
"Genel Sekreter de henüz ortak zemin olduğuna ilişkin bir sinyal bulunmadığını teyit etti" bilgisini paylaştı!

Kısacası yine, "miş"ler "müş"ler devrede…
Çözümün mihenk taşları zaten bu "miş"ler "müş"ler...
Anlam ve değerleri kendinden menkul, mesnettsiz referanslar!
Eğer Kıbrıslı Turkler ve Rumlar yaşadıklarından anlamlı dersler çıkarabilseydi,
geçmişten bugüne taşıdıklarımız,

geçmişin kendisi değil,
deneyimlerimiz ve öğrendiklerimiz olacaktı…
Ancak ne yazık ki durum böyle değil!

Dolayısıyla,

Holguin'in bir "kendi kendini aşma" politikası yerleştirmesi gerekir!
Bu politika, Kıbrıslı Türklerin ve Rumların mübadele edilebilir değerlerine yönelik bir politika olmalı!

Mevcut statükoyu değiştirmek adına çıkarların yeniden tanımlanması gerekiyor...
İstenilen algının oluşturulması, ancak ve ancak yeni bir tanıma göre mümkün olabilir...
Örneğin, jeolojik formülasyonları iki halkın beklentileri ile daha inandırıcı argümanlarla, ve pratik temellerle bütünleştirebilirsiniz...
Karşılıklılık kuralı!

Tabii ki burada dikkat edilmesi gereken husus, 
sadece algının oluşturulması değil, algının yönetilmesidir...

BM gibi makul olmaya yonelik çalışmak, "öteki olma" serüvenini öldürüyor!
Bana göre, her iki toplum kendine ötekileşmedikçe yenileşemez.
1974’ten beri ve 1977-79 doruk anlaşmalarından bu yana federasyon hedeflendiği halde,

yıllarca federasyon konusunda somut adımlar atılamadı,

Kıbrıslı Rumlar ilk tercihleri olarak üniter devlete yakın dururken bu yıllarda Kıbrıslı Türkler de hep iki ayrı devleti düşledi.

Elli sene sonra bugün karşımıza halâ konfederasyon veya iki devlet  ya da üniter devlete yakın yapısal bir durumla çıkılıyorsa,
bu durum yeniyi ararken yine eskiye döndük demek değil de nedir? 

Kısacası: Yanlış sorulara doğru cevaplar bulmaya çalışmakla  ne çözüm bulunur ne de konuşulur!

 

Peki yeni sorular soruluyor mu Sayın Holguin’in sürdürdüğü çabalarda?

Farklı bir metodoloji deniyor izlenimleri var.

Bugüne kadar neden çözüme ulaşılamadığı konusunda her iki tarafın farklı siyasal parti, sivil toplum örgütü ve sendikalarının görüşleri dinleniyor.

Bir taraftan da garantör ülkeler motive edilmeye çalışılıyor.

1959-60 Zürih-Londra antlaşmalarınin ardından nerdeyse 1 yılı aşkın bir süreç sonunda nasıl ki Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası hazırlandıktan sonra Kıbrıs Cumhuriyeti referandumsuz bir biçimde kurulduysa, benzer bir biçimde gerek Kıbrıslı Türk ve Rum taraflarını rahatsız etmeyip tatmin edecek şekilde bir mutabakata varılıp, bir de garantör ülkelerin de tatmin olacağı bir antlaşmayla el sıkışıp makul bir süreç içerisinde özellikle Kıbrıslı Türkler üzerindeki bazı temel izolasyonların kaldırılıp Kıbrıslı Rumların da Hidrokarbonlar konusunda tatmin edilmesi ve güvenlik konularında her iki tarafa da güvenceler verilmesi sonucunda garantör ülkelerin de yeni bir garanti antlaşması imzalamasına müteakip örneğin Birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti kurulabilir.

Yaşayıp göreceğiz.

 

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Levent Kutay
Levent KUTAY'dan
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

Diğer Prof. Dr. Mehmet ÇAĞLAR yazıları