Adalet mekanizması hızlı çalışmalı…
Bu sahte reçete olayıyla ilgili makale filan yazmadım. Çok fazla yorum da yapmadım. Sadece programlarıma katılan hemen herkese bu konuda sorular sorup, onların yorumlarını aldım. Tanıdığım, çok sevdiğim insanların eline kelepçe takılıp afişe edilmesini ise üzülerek izledim.
Geldiğimiz noktada basının bu olayla ilgili hiç de iyi bir sınav vermediğini düşünüyorum. Olay ilk çıktığında tüm doktorları ve eczacıları memlekette çok popüler hale gelen linç tayfasının önüne atan meslektaşlarıma kızdım, sonradan döktükleri timsah gözyaşlarına ise öfkelendim.
Bakınız, bir kere şunda anlaşalım: Bu dünyada herkes her şeyi yapabilir. En sevdiğinizden tutun da en güvendiğinize kadar herkes her şeyi yapabilir.
Dolayısıyla bu olaya karışan ve suçlu olan herkesin adalete hesap vermesini istiyorum. Suçlu olan cezasını çekmeli.
Bunun gibi Kıb-Tek’te filmler çevirenlerin, Sayıştay’ın tozlu raflarında duran raporlarda adı geçenlerin gündeme gelmesini ve bunların da hesabının sorulmasını istiyorum. Yoksa doktor ve eczacılar üzerinden yürütülen bu operasyonun pek bir değeri olmayacak.
Nitekim gittiğim her yerde aynı sorularla ve şüphelerle karşılaşıyorum. İnsanlar bu konuyu konuşuyor çünkü bu olay yüzünden mağdur olan binlerce hasta var.
İnsanların ağzı torba değil ki büzesin, tabii ki bu konuyla ilgili konuşacaklar. Mesela hemen herkes neden sadece doktorlar ve eczacıların hedef alındığını, neden bu reçetelerin ulaştığı Sosyal Sigortalar’dan kimsenin ifade vermediğini soruyor.
Ayın ilk 20 gününde 300 reçete yazan bir doktorun, ayın son 10 gününe 3000 reçete yazmasının ‘devlet’ tarafından ‘garip’ veya ‘şüpheli’ bulunmamasına kimse inanmıyor. İnanmayınca da ‘birileri korunuyor, organize işler yapılıyor’ söylentisi ortaya atılıyor, konuşuluyor. Elbette, tüm bir kurumu şaibe altına atacak şekilde ifadelerde bulunmak istemiyorum ama bunlar her yerde konuşuluyor.
Yine insanlar, pek ilgili olduğunu düşünmüyorum ama neden Girne’den kimselerin bu işe ‘karışmadığını’ merak ediyor. Sonra da işi dönüp “Başbakanın memleketi ondan herhalde” noktasına getiriyorlar.
Bakınız, bunlar şaka değil, kamu vicdanı ciddi bir şekilde yaralanmış durumdadır. Kaş yaparken, göz çıkarılması gibi bir durumla karşı karşıyayız sanki, bunu demeye çalışıyorum.
İşin bir diğer el atılmayan noktası -ki bunu ilk yazan ben değilim-ama sahte reçete olayının güneye uzadığından, organize işler döndüğünden hemen herkesler emin durumdadır.
Misal, sahte reçeteyle alınan ilaçların, ki bunların birçoğu kırmızı ve yeşil reçeteye tabi ilaçlar, kuzeyde kutularından çıkartılıp, poşetler içinde güneye geçiriliyormuş. Sonra güneyde kiralanan bir matbaa marifetiyle bu ilaçlara güney piyasasında satılmasını sağlayacak özellikte üzerinde Rumca yazılar bulunan ilaç kutuları basılıyormuş, sonra bunlar satışa sunuluyormuş. Muş diyorum, çünkü bunlar ispata muhtaç iddialar ama kamuoyunda enine boyuna konuşuluyor.
Dediğim gibi insanların ağzı büzülecek torba değil, konuşan konuşuyor.
Bir diğer konuşulan şey ise bu olayın UBP’deki iç hesaplaşmanın sonucu olduğu, o yüzden patlatıldığı, işin ucunun eninde sonunda oralara uzanacağı şeklindeki iddialardır. Uzanır mı bilemiyoruz ama soruşturmada yeni bir dalga yaşanacağı ve işin kapsamının daha genişleyeceği yazılıp çiziliyor.
Özellikle Eski Başbakan ve Meclis Başkanı Sibel Siber’in konuyla ilgili soruşturulmasının ardından toplumun büyük kesimlerinde infiale varan tepkiler de ortaya çıkmış durumda.
KKTC Meclisinin uzun süre doktor vekiller, bakanlar ve hatta başbakanlarla domine edilmesinin ardından, siyasetin de çok büyük güven kaybına uğradığını söylememiz gerekmektedir.
Toplum liderinin bile doktor olduğu bir ülkede, doktorların adli bir süreçten geçmesi çok ciddi travmatik bir meseledir. Bunun kısa vadedeki ciddi etkilerinin yanı sıra orta ve uzun vadede de ciddi komplikasyonlar yaratacağı muhakkaktır.
Yukarıda bahsetmiştim, bu süreçten hastalar da etkilenmektedir. Memlekette reçete yazmak ciddi bir mesele haline dönüşmüş durumda. Onun dışında bir de ilaç sıkıntısı yaşanmaya başladı ki, o da ayrı bir bela.
Makalenin başında dediğim gibi bu konuda pek konuşmadım, yazmadım. Belki de geç bir makale olarak bu satırları kaleme alıyorum.
Diyeceğim odur ki, adalet mekanizması bu konuda hızlı hareket etmeli, elzem bir mesele olan sağlık sistemi tümüyle çökmeden gerekli adımları atmalı, suçlu suçsuz ayrımı titizlikle yapılmalı ve mağdur olan en başta hastaların dertleri giderilmelidir.
Yoksa bu işin sonu çok kötü yerlere gidebilir, çok vahim sonuçlara yol açabilir…
Yorumlar
Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.