Önemli bir çağrı ve ‘kazan-kazan’ özlemi...

Yayın Tarihi: 28/01/25 07:30
okuma süresi: 8 dak.
A- A A+

Türkiye'nin Avrupa Birliği Büyükelçisi Faruk Kaymakcı, hafta sonu Kıbrıs Cumhuriyeti’ne çağrıda bulunarak, diğer Avrupa Birliği üye devletlerini düşünmelerini ve AB-Türkiye yüksek düzey enerji diyaloğunun yeniden başlamasına izin vermelerini istedi.

Diyalog 2016 yılında başlatılmış, ancak Türkiye'nin Kıbrıs Cumhuriyeti'nin münhasır ekonomik bölgesindeki (MEB) doğalgaz arama alanlarına iki gemi göndermesinin ardından 2019 yılında Avrupa Konseyi tarafından askıya alınmıştı.

Kaymakcı, haber sitesi Politico'ya verdiği demeçte, Kıbrıs'ın AB'nin 27 üyesi arasında diyaloğun yeniden başlamasına karşı çıkan tek ülke olduğunu belirterek, bu bağlamda ülkeyi diğer AB üye ülkelerinin ihtiyaçlarını göz önünde bulundurmaya çağırdı.

“(Rumların) Güneşli Akdeniz'de fazla enerjiye ihtiyaçları olmayabilir, ancak üye devletlerin çoğu daha fazla enerjiye, daha fazla çeşitliliğe ihtiyaçları olduğunu söylüyor, bu (engelleme) yüzden bu durum devam edecek,” diyen Kaymakçı, yüksek düzeydeki diyaloğun askıya alınmasının “kaybet-kaybet durumu” olduğunu sözlerine ekledi.

İfadelerine devamla “Türkiye, başlıca üç veya dört enerji damarından biridir - bunu kullanıp kullanmamak AB'ye bağlıdır” diyen Kaymakçı, Türkiye’nin bölgedeki önemine de dikkat çekti.

Türkiye tarafından tanınmayan Kıbrıs Cumhuriyeti’ne yönelik üst düzey bir Türkiyeli yöneticinin, karşısındakini muhatap alarak yaptığı bu çağrı elbette son derece önemlidir.

Konu elbette sadece gazla ilgili de değildir. Çünkü Kıbrıs Cumhuriyeti, Türkiye’nin AB’ye katılım müzakerelerindeki 8 başlığa veto koyan ülkedir de. Bunun sebebi ise pek tabii ki Kıbrıs adasında on yıllardır devam eden çözümsüzlük durumudur.

Ancak konunun çok daha kritik bir noktası vardır.

O da Kıbrıs Cumhuriyeti’nin geçtiğimiz hafta açıkladığı ve Kıbrıs’taki dengeleri kökünden sarsmaya namzet doğal gaz kazı çalışmalarının başlatılması haberlerdir.

Kıbrıslı Rum lider Nikos Hristodulidis’in, bahse konu faaliyetlerin başladığını bizzat kendi X hesabından, sondaj fotoğraflarını yayınlayacak kadar sevindiren bu haber, sadece Türkiye-AB ilişkilerini değil, Türkiye-ABD ilişkilerini de etkileyecek cinstendir.

Çünkü önce 10, şimdi de 5.parselde başlayan kazıları sürdüren konsorsiyum, dünyanın en büyük petrol şirketlerinden Amerikan Exxon Mobil ve Katar’ın resmi petrol şirketi Katar Petrol tarafından yürütülmektedir.

Haliyle Türkiye’nin 2019 yılında 3.parselde kazı çalışması yapmaya yeltenen İtalyan ENİ şirketinin gemilerini kovalamak gibi bir girişimi tekrarlamasını beklemek hayalcilik olur.

Bu sadece ABD’nin Kıbrıs adasının güneyinde son yıllarda artan, son 3 aydır da zirve noktasına çıkan askeri faaliyetlerinin caydırıcılığından değil, bir de Katar’ın ‘ebedi dost’ olması yüzündendir.

Öte yandan işin içinde bir de kıta sahanlığı meselesi vardır. Türkiye adanın batısında yer alan 1-3-4-5-6 ve 7.parsellerin bir kısmında hak iddia etmektedir. 5.parsel belki bütünüyle olarak iddia edilen kısımda değildir ancak durum yeterince can sıkıcıdır.

Kuşku yok ki bu kıta sahanlığı meselesinin çözülmesinin tek yolu, Türkiye ile Kıbrıs Cumhuriyeti’nin anlaşma yoluna gitmesidir. Ancak şu anki siyasi konjonktürde bu imkansız bir şeyidir. Çünkü iki ülke Kıbrıs sorunu yüzünden siyaseten birbirlerini tanımamaktadır.

Yani bu ve doğal gaz kazı faaliyetleri sonucunda ortaya çıkan sorunların halli, Kıbrıs sorununun hallinden geçmektedir.

Ve bu tek taraflı bir sorun da değildir. Çünkü AB, en nihayetinde Kıbrıs sorunu yüzünden en büyük stratejik ticaret ortaklarından bir tanesi olan Türkiye’ye sırt çeviremez. Ancak kendi üye ülkesinin haklarının gasp edilmesine de izin veremez.

Faruk Kaymakçı’nın “kaybet-kaybet” diye tanımladığı durum aslında tam olarak budur.

Kıbrıslı Türkler, zaten gelinen noktada ‘kayıp özne’ pozisyonundadır, denklemin en büyük kaybedenidir. Türkiye, Kıbrıs sorunu yüzünden hem Doğu Akdeniz enerji denkleminden dışlanmak istenmekte, hem de siyasi ilişkilerinde sorunlar yaşamaktadır. Bir türlü güncellenemeyen Gümrük Birliği anlaşması, vize serbestisi sorunu derken sorunlar artarak büyümektedir.

AB, enerji ihtiyacına, hele de Rusya-Ukrayna savaşından sonra ortaya çıkan doğal gaz sıkıntısında, mağdur durumdadır. Bir yandan Türkiye ile ticari ve stratejik bağlarını güçlendirmeye çalışırken, öte yandan bunun tam tersi bir yönde Türkiye ile büyük sıkıntılar yaşamaktadır.  

Ve Kıbrıs Cumhuriyeti, her ne kadar son dönemde ABD ile bir çeşit garantörlük ilişkisi içine girip, Türkiye’ye karşı kendini korumaya almaya çalışsa da, gerek çıkaracağı gazın Avrupa’ya aktarılması, gerekse de her an güvendiği dağlara ‘kar yağması’ gibi bir durumla karşılaşma potansiyeli içinde yaşamaktadır.

Halbuki en basit matematik hesabıyla ada çevresinden çıkartılacak olan doğal zenginliğin en kısa yoldan anakaraya bağlanması sadece Türkiye üzerinden olabilir.

Sadece 80 kilometrelik bir boru hattı yerine, kalkıp da East-Med gibi neredeyse 2200 kilometrelik, yaklaşık 17-18 milyar euroluk bir boru hattı döşemek akıl dışıdır.

Uluslararası finans kapitalin asla tercih etmeyeceği bu yolun yerine Türkiye hattı en mantıklısıdır.

Bunun için de gerekli şey, Kıbrıs adasında devam etmekte olan siyasi duruma bir çözüm bulmaktır.

Faruk Kaymakçı’nın çağrısı bu yüzden son derece önemlidir, hatta belki de tarihidir.

Hatırlanacağı üzere Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, son 2-3 yılda birden fazla “Doğu Akdeniz Konferansı” toplanması çağrısı yapmıştır. Erdoğan bunu yaparken de “kazan-kazan” formülüne dikkat çekmiştir.

Gelinen noktada bence herkesin faydasına olacak olan şey yukarıda saydığım senaryolardaki ‘kaybet-kaybet’ durumunun tam da Başkan Erdoğan’ın dediği gibi ‘kazan-kazan’ noktasına everilmesidir.

Kıbrıs sorununun ‘uluslararası bir sorun’ olduğunun en büyük ispatı olan bu gaz denklemi bir şekilde çözülmeli ve bu çözüm, Kıbrıs adasında bulunacak bir siyasi anlaşmayla taçlandırılmalıdır.

Yoksa bundan en büyük zararı başta Kıbrıslı Türkler ve Türkiye görecektir.

Tarih elbette ki cesurları yazacaktır ve cesurluk, saçma sapan tabulara takılıp, hamaset içinde boğulup, etrafa gözdağı vermekle gösterilecek bir şey değildir.

Cesurluk, en zor kararları, en yaratıcı bir şekilde, kendi halklarının ulvi çıkarları yönünde almaktan geçer.

Bunun dışındakiler ‘boş kabadayılığa’ girer ve kimseye fayda sağlamaz.

Bu bağlamda Büyükelçi Kaymakçı’nın yaptığı çağrıyı oldukça önemli buluyorum.

Bu çağrının Mart ayında yapılması planlanan çok taraflı Kıbrıs konferans öncesi çok önemli gelişmelerin habercisi olabilecek nitelikte düşünüyorum.

Adadaki ve ada çevresindeki durum sürdürülebilir değildir, değişmelidir.

Yoksa çözümsüzlükle geçen her gün potansiyel bir sıcak çatışmayı daha da artırmaktadır.

Bu, kimsenin kazanamayacağı bir şeydir ve kuşku yok ki buna toptan karşıyız...

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Levent Kutay
Levent KUTAY'dan
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.