“Eşeği saldım çayıra” zihniyetliyle bu kadar...
Ana muhalefet partisi lideri Tufan Erhürman hemen her konuşmasında hükümeti yermek için söyler: “Saldım çayıra, Mevla'm kayıra...”
Aslında deyişin tamamı, Kazak Abdal’ın şarkılara konu olan meşhur dizeleridir:
“Eşeği saldım çayıra
Otlaya karnın doyura
Gördüğü düşü hayıra
Yoranın da anasını...”
Tabii bu hem meşhur hem de nüktedan dizeleri böylesi trajik bir olaya benzetme olarak kullanmak istemezdim ama maalesef durum buna tam uygun.
Efendim, insan kılığından çıkmış bir takım kişi veya kişiler, hafta sonu Karpaz’da hür eşek katliamı yapmış!
Sadece Karpaz’ın değil, tüm adanın en büyük sembolü olan eşekleri bir araya toplayan caniler, onları kurşuna dizerek katletmiş!
Bu korkunç haber dün sabah basına düştüğü andan itibaren bütün ada genelinde büyük infial yaratmakla kalmadı, büyük tartışmaları da beraberinde getirdi.
Bir ara ciddi miktarda sayısı azalan, 90’lı yılların başında sayısı yüz rakamlarına düşen sevimli dostlarımızın sayısı, aradan geçen 35 yılda hem koruma faaliyetlerinin artması hem de farkındalığın çoğalmasından sonra hızla artarak bugün için bilinmez bir noktaya vardı.
Dün sabahki yayınımıza konuk olan Çevre Dairesi Müdürü Abdullah Aktolgalı’nın ifadesiyle şu an için öngörülen rakam 3500 civarı ama net bir sayı yok!
Aynen memleketin nüfusu gibi bunu da bilmiyoruz!
Öte yandan Aktolgalı yayında iki önemli şey daha söyledi.
Bunlardan bir tanesi “Bu sorun 55-60 yıllık sorundur, şimdinin sorunu değildir” ifadesi!
Hani hep derim ya, “KKTC bir çözülemez sorunlar bataklığıdır” diye, işte tam da bu ifadelerimi doğrular cinsten bir açıklama!
Yalan mı? Tabii ki değil!
Çünkü bu kadar zamandır konu zehirlenme ve kaza haberleriyle basının manşetlerini süslemeye devam ediyor.
Arada koruma protokolleri, iş birlikleri ve AB projeleriyle de gündeme gelen eşek sorunu, bir yandan da bölgede çiftçilik yapan insanların şikayetiyle gündeme gelmeye devam etti.
Niye? Çünkü bölgede bulunan binlerce küçük ve büyük baş hayvanın yanı sıra, gittik sonra artan popülasyonuyla birlikte gelinen nokta eşeklerin de yiyecek bulamamasına yol açtı.
Hal böyle olunca, eşeklerin en büyük hedeflerinden bir tanesi de ekili araziler olmaya başladı. Bu konu sürekli gündeme geldi, haber oldu ama bir türlü çözüm bulunamadı. Seçim zamanı bölgeye giden siyasetçilerin vaatleri de hayat bulmadı.
İşin doğrusunu söylemek gerekirse bu konu zaten bir bakanlığın ya da spesifik olarak Çevre Koruma Dairesinin görevidir demek yetersiz ifade olur. Çünkü ortada çok taraflı bir sorun vardır.
Bu bakımdan Aktolgalı’nın söylediği şu ifadeler de önemlidir: “Bu konu sadece bizim konumuz olmayacak kadar büyüktür. İşin içinde Veteriner Dairesi, Tarım Dairesi, Hayvancılık Dairesi ve hatta yol güvenliği için Karayolları Dairesi de olmalıdır.”
Şimdi yanlış anlaşılmasın, burada Çevre Koruma Dairesi’nin aklamaya çalışmıyorum. Bilakis, yine yayınıma katılan Karpaz Çevre Koruma ve Sosyal Aktivite Derneği Fırat Borak’ın “Çevre Dairesi ve diğer kurumlar, imzalanan protokolleri hayata geçirmedikleri için olanlardan sorumludur” ifadelerinin doğru olduğunu düşünüyorum.
Fakat daire müdürünün “biz tek başımıza çözemeyiz” ifadesinin de doğru olduğunu düşünüyorum.
Zira çevre dairesi, yetişip başarsa, eşekleri bir alan içine kapatsa, bunların üreme ve nüfus koruma faaliyetleri için yeterli olabilir mi? Tabii ki hayır! Bunların sevk ve idaresi, kısırlaştırılması hatta belirli durumlarda belki de ihracı dahil düşünülmelidir.
Öte yandan yeri gelmişken bu “eşek ihracı” meselesinin daha önce basına yansıdığı ve çok tepki çektiğini de hatırlıyorum. Ama eğer gerçek anlamda bir koruma isteniyorsa ve aynı zamanda bu eşeklerin bu bölgede özgürce yaşaması isteniyorsa, kontrolsüz nüfus artışı meselesine bir sorun bulunması şarttır.
Ancak maalesef ülkenin başına musallat olan zihniyetin, bu kadar yıldır iktidarlara gelen zihniyetlerin, bu konuda bir gailesi tabii ki olmadığından sorunlar çözülmeden ve büyüyerek bugüne kadar gelmiş durumdadır.
Nihayetinde Karpaz’da eşeklerle ilgili gelinen nokta, aynen ülkedeki insan nüfusu konusunda izlenen siyasetin bir prototiptir demek mümkündür.
Kontrol edemeyeceğin ve gerek sağlık, gerek eğitim, gerek yol ve diğer alt yapı meseleleri de dahil bir nüfusu memlekete sal, sonra da ortaya çıkan sorunları verilere dayandıramadan çözmeye çalış!
İşte Karpaz’da da ‘çayıra salınan eşeklerin’ geldiği nokta tam da budur.
Hal böyle olunca ve sistem ortaya çıkan sorunları çözmekten aciz kalınca, bu defa herkes kendi sorununu kendi çözmeye kalkar.
Ülkenin hemen hemen her konuda içinde bulunduğu durum tam olarak budur: Yani kaos!
Sonuç olarak ‘eşeği saldım çayıra’ zihniyetiyle buraya kadar!
Merak etmeyin, şimdi bu konuyu bir kaç gün konuşacağız, sonra yeni bir vahşet veya kaza haberi gelene kadar eşekleri unutacağız.
Nereden mi biliyorum? Çok şeyden ama en yakın örneği vererek bitireyim.
Efendim, geçen hafta Pazartesi günü karanlık yollarda meydana gelen ölümlü trafik kazalarını konuşmuştuk, hatırlayın.
Konuyla ilgili tüm hafta boyunca toplantılar yapıldı, basın açıklamaları geçildi.
Peki aradan geçen 1 haftada toplam kaç metre yol aydınlatıldı dersiniz?
Sıfır!
Burada da durum farklı olmayacak...Yazıklar olsun...

Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Yorumlar
Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.