Arkılı, CTP, birtakım girişimler ve yaklaşan karar anı…
YDP Genel Başkanı Erhan Arıklı, geçen hafta kabul ettiği millici bir dernek toplantısında, 20 Temmuz’un 50.yılında, dünyaya önemli bir mesaj vermek için meclisten iki devletli çözüm istenci yönünde bir karar geçirip, ilan etmek istediklerini söylemiş. Bunun hükümet tarafından düşünüldüğünü, gerekli çalışmaların yapıldığını da belirtmiş.
Kıbrıs Postası’nın geçen hafta yaptığı bu haberle ilgili son gelişmeler dünkü Avrupa’nın manşetine de konu oldu.
Meğer Erhan Bey bu konuda ciddi ciddi hazırlık yapmış ve ilerleyen günlerde de bu konuyla ilgili tasarıyı meclise sunacakmış.
Avrupa’nın haberine göre, mecliste pek bir hava kesmeyen, Türkiye’nin dayattığı politikalarda doğru adrese değil de sürekli hükümete yüklenen muhalefetin bu aciz halini gören Arıklı, bu adımla birlikte muhalefeti iyice köşeye sıkıştırmayı düşünüyormuş.
Yine habere göre, Arıklı, KKTC’nin kuruluş bildirgesinde yer alan ‘federal çözüm’ vurgusunun da kaldırılmasını istiyormuş. Ancak bunun için KKTC Anayasasının değişmesi gerekiyor.
İlk yazdığım husus basit iş. Zira mecliste hükümet çoğunlukta ve toplam 29 oyları var. Bu durumda tasarı eğer sunulursa oy çokluğuyla geçer.
Diğeri, yani KKTC kuruluş bildirgesi için istenilen değişiklik için önce meclisin 3/2 çoğunluğu gerekiyor. Bu da 34 sayısına denk geliyor ki yine yetmiyor çünkü kararın referandumla halkın oylaması da şart.
Bu durumda hükümetin 34 sayısına ulaşması için muhalefetten 5 kişinin evet demesi gerekiyor. Hadi 2 bağımsız vekili de düşsek, en az 3 kişi daha lazım.
Başından söyleyeyim, CTP, yani Ana Muhalefetin, federal çözümden başka bir çözüme destek vermesini asla düşünemiyorum. Ha bireysel hainliklerle, kendi çıkarını düşünenlerle bu karar geçirilebilir ama öyle yapacak olanların da siyasi hayatı biter. Bunu en son HP’den istifa edip hükümeti düşüren 3 vekil olayında yaşadık, malumunuzdur.
Dolayısıyla 20 Temmuz’a yönelik planlanan ‘sürpriz partinin’ akıbeti ne olur şu an için tam bilemiyoruz.
Ancak şov yapma konusunda pek bir mahir olan Arıklı’nın böylesi bir tasarıyı meclise sunması, büyük bir tartışmanın başlamasına sebep olacaktır.
Bu tartışma muhtemelen Rumcu federasyoncularla, Anavatancı hamasetciler arasında geçecektir.
Fakat konunun tarihsel bağlama bakılarak tartışılması da gerekmektedir.
Bunun için de 14 Kasım 1983 gecesine geri dönmemiz ve Rauf Denktaş’ın o meşhur toplantıda yaptığı konuşmaya bakmamız lazımdır.
O gece olanları uzun uzun anlattığım makale var, buraya bırakayım çünkü bu makalede özet geçeceğim: “https://www.kibrispostasi.com/c1-KIBRIS_POSTASI_GAZETESI/j227/a30605-Kriptonun-gelisi-iradenin-gidisi...”
Denktaş, o gece sarayda karşısında oturan muhalefete durumu açıklarken özetle şunları demiştir: “Yarın cumhuriyeti ilan edeceğiz. Bunu mecliste oylayacağız. Hayır oyu verenlerin yeni kurulacak olan sistem içinde siyaset yapma şansı olmayacaktır.”
Açık ve net tehdit içeren bu konuşmadan sonra olanlar tarihe mal olmuş şeylerdir. Önce gidip sabaha kadar toplantılar yapan muhalefet mecburen devlete onay verme kararı çıkartmış, ardından da ertesi gün toplanan mecliste, ölüm tehditleri altında yeni devlete ayakta evet oyu vermek zorunda bırakılmıştır.
Bu örneğe bakarak, Erhan Arıklı’nın muhalefeti ve tüm federalistleri köşeye sıkıştırma girişimini değerlendirebiliriz.
Şimdi meclisteki federal muhalefet bu karara itiraz eder, olumlu oy kullanmazsa, akıbeti ne olur?
Birileri onlara da “evet demezseniz siyaset yapamazsınız” derse ne olur?
2021’de yaşanan ve Erdoğan’ın KKTC Meclisinde yapacağı konuşmayı reddederek katılmayan, tavır koyan CTP ile şu anki CTP arasındaki en temel fark nedir diye soracak olursanız şöyle açıklayabilirim: O zamanki CTP’nin bugünkünden çok daha fazla federal çözüm gailesi vardı. Şimdiki CTP’nin ilk önceliği KKTC devletinin yönetimidir. Federal çözüm ise “birileri yapacaksa varız” noktasındadır. Yani CTP’nin federal çözüm konusunda herhangi bir inisiyatif alma niyeti yoktur. Yok, hiç kafadan sallamıyorum zira kendi kulaklarımla duyduğum şeylerden bahsediyorum.
Yine aynı yönde bir düşünceyi, partinin son dönemde yıldızı parlayan bir dostumdan da duydum. Bana dediği şey aynen şöyleydi: “Gardaş bırak çözümü, elimizde ne kaldıysa onu savunmak, muhafaza etmek zorundayız.”
CTP’nin değişimi işte buradadır. Bu konformist bir tavırdır, algofobik topluma ve parti zümresine de uygun bir tanımlamadır.
Yani ne demek istiyorum? Şunu: CTP, er ya da geç bir karar vermek zorunda kalacaktır. Ya uluslararası kararlarda “yasadışı ayrılıkçı yapı” diye nitelenen bir yapının idame edilmesi için uğraşacaktır ya da o yapının tekrardan yasal statü kazanması için, yani federal çözüm için uğraşacaktır.
Kusura bakılmasın ama, yarın bu kararlar geçerse, Anayasa değişikliği isteyen kararlar da kulpuna uydurulursa, CTP ne yapacak? Böylesi bir ‘resmi siyaseti’ olan bir devlete tamah etmeye devam mı edecek?
Kendileri bilir tabii ama ben Arıklı’nın bu girişiminin sadece 20 Temmuz meselesi için olmadığını düşünüyorum.
İşin içinde gelecek yıl yapılacak “Cumhurbaşkanlığı” seçimi de vardır.
Bilindiği üzere CTP’den aday olacağı kabul edilen Tufan Erhürman seçimin en büyük favorisidir ve bir federalisttir.
Eğer kararlar geçerse, meclisinde ve ‘resmi siyasetinde’ iki devletliliği savunan devletin en yüksek makamına gelip, bu siyaseti mi savunacak?
Böyle bir şey olabileceğini düşünemiyorum. Ha eğer seçildikten sonra oraya gidip de ‘sessiz sedasız’ ve girişimsiz günleri geçirecekse, bu çok büyük bir utanç olur.
Peki yine yazdığım senaryo üzerinden gidecek olursak, seçim dönemi geldiğinde, Erhan Bey ve onun kafasındakiler sormayacak mı “kardeşim bu devletin siyaseti iki devletliliği savunmak ve istemektir. Sen ne yüzle devlete karşı geliyorsun, Rumcu tezleri savunuyorsun” diye?
Tabii ki diyecek ve Tufan Hocanın nasıl şeytanlaştırıldığını hep birlikte izleyeceğiz.
Eğer 2020’de aynı şeytanlaştırma Mustafa Akıncı’ya yapılırken, ona rakip olma yerine taraf olsaydınız, bugün çok ama çok farklı yerlerde olabilirdik.
Neyse, uzatmayayım, dediğim gibi CTP, kritik kararların arifesindedir. Arıklı’nın bilindik ayarlarla oynama hevesi de malumdur.
Dolayısıyla bu girişimi yapmasını pek bir olası buluyorum.
Son olarak Erhan Arıklı’nın dün mecliste yaşanan Ada-74 gemisi tartışmasında muhalefetin ısrarlı sorularına cevaben kullandığı ifadeleri buraya özetle yazmak istiyorum: “Denizcilik İşletmelerinin başına adam bile koyamıyoruz. Türkiye atıyor.”
Yani diyor ki, yiyorsa bana değil, Türkiye’ye laf söyleyin!
Aynen geçen haftalarda Ersin Tatar’ın “bu siyaseti Türkiye ile birlikte yürütüyorum. Türkiye’ye laf edemezler diye bana ederler” demesi gibi.
Yazının başına döneceksek, Arıklı tam olarak bunları yapıyor. Ne yaptığını biliyor da.
Ne yaptığını bilmeyen maalesef Ana Muhalefettir. O mecliste oturmaya devam ettikleri sürece, elzem adımları atmadıkları sürece de bilmeyecekler, böyle edilgen bir şekilde oturmaya devam edeceklerdir.
Yapılması gereken şey yasa dışı ayrılıkçı yapı varmış gibi davranmak değil, Kıbrıslı Türkleri yeniden uluslararası hukuka döndürecek çözüm yollarını savunmaktır.
Bunun için de acı çekmek, cesur olmak ve konfor alanlarını terk etmek gerekmektedir.
Yorumlar
Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.