Bir makale, Mesihler ve Kıbrıslı çözümcülük romantizmi…
Güney’de yayın yapan Filelefteros gazetesinin yazarlarından Aristos Mihailidis, dün yazdığı makalede, 15 Ekim’de yapılacak gayriresmi akşam yemeğini irdelemiş.
Çözüm için pek de öyle “ölüp bitmeyen” bir kalem olan Mihalidis, ilgili makalede, Başkan Nikos Hristodulidis’e yönelik bir takım uyarılar göndererek, onu “çıplak ayakla dikenlerin üzerine doğru yürümekle” suçlamış.
Yazara göre New York’taki yemeğin federal çözüm yönünde bir ajandası olmadığını söyleyen Ersin Tatar, bu toplantı vasıtasıyla bilindik ayrılıkçı fikirlerini ‘betonlaştırmak’ niyetindeymiş.
Öte yandan bunun tam tersi bir şekilde yemeğin bir ajandası olduğunu, bunun da BM’nin çözüm parametreleri (yani federasyon) olduğunu vurgulayan Hristodulidis ise yine yazara göre toplantıya ‘hazırlıksız’ gidecekmiş.
Daha doğrusu Genel Sekreterin bir ‘orta yol’ bulma çabası, KKTC’nin statükosunun yükselmesine yönelik yolu açabilirmiş, o yüzden de Hristodulidis’in toplantıdan önce “federal çözüm dışında bir formülü kabul etmem” demesi, sadece bir kırmızı çizgiymiş, ancak bu yetmezmiş.”
“Mişli geçmiş zaman” kipinden çıkacak olursak, Mihailidis makalesinde çok kritik başka bir noktaya değinerek, “fakat bu kırmızı çizgiyi dile getirecek olan biz değiliz. Bunu yapması gereken bizzat Genel Sekreter Guterres’tir” ifadelerini kullanıyor.
Burada duralım.
Bundan 185 gün önce, 5 Nisan 2024’te, Ersin Tatar, New York’ta Guterres ile görüştü.
Ondan bir müddet önce Hristodulidis ile Guterres, AB zirvesinde bir araya gelince, Kıbrıs Türk tarafı da ‘mütekabiliyet’ çağrısı yapmış, Guterres bunu kabul edip Tatar’ı çağırmış, ancak Tatar uygun uçak bulamadığı için gidememişti.
Bunun üzerine Guterres de onu New York’a çağırmış ve orada görüşmüştü.
Bilindik hiçbir verimli tarafı olmayan o toplantıda Tatar, Guterres’e son 3 yıldır okuduğu türküyü yine okumuş, bu da yetmezmiş gibi BM basın salonunda göğsünü gere gere iki devletli çözümden gururla bahsetmiş, “sonsuza dek çözüm için bekleyemeyiz, devletimizle yola devam edeceğiz" demişti.
Tatar’ın o basın toplantısını canlı izledikten sonra çok asap olmuş ve Genel Sekreterin bu gibi ‘şovlara’ izin vererek aslında federal çözüm amacına darbe indirdiği eleştirisini yapmıştım.
Son yazdığım makalede de aynı konuya değinmiş ve 15 Ekim yemeği ‘dostlar alış-verişte görsün’ yemeği olmamalı demiştim.
Yani yemek yapılır, ortaya bir sonuç çıkmaz, sonra da taraflar çıkıp basına kendi tezlerini tekrarlarsa, bu şüphesiz ki Tatar’a yarayan bir durum olur.
Çünkü Mihailidis’in aynı makalede vurguladığı gibi, Guterres, 2021 Nisan-Cenevre’den beri yaptığı şekilde sürekli BM parametresi dışında çözüm isteyen ve ısrar eden Tatar’ı hiç kınamadı. Raporlarında da bunu yapmadı. Şimdi bu toplantıda Tatar kendini tekrar eder ve Guterres buna yine tepki göstermezse, o zaman BM kendi çözümüne sahip çıkmıyor görüntüsü daha da pekişecektir.
Fakat Filelefteros yazarının korktuğu başka bir şey daha var. O da son günlerde adanın her iki tarafında da yayılan ve 15 Ekim günü yemekte ortaya konulacağı iddia edilen bir ‘belge olmayan belge’ konusudur.
Denilen o ki, Guterres, kişisel temsilcisi Maria Holguin’in raporu doğrultusunda, Crans Montana’da ortaya koyduğu kriterleri yeniden bir belgeye koyup, taraflara sunacak. Bu belge Kıbrıs sorununun federal bir temelde ama adının federal bir çözüm olmayacağı yaratıcı bir formülde çözülmesini öngören bir çeşit yol haritasıymış.
Rum yazar, ‘çıplak ayakla dikenlere doğru yürüyor’ dediği makalesinde, Guterres’in bu yeni formülde ‘orta yol’ bulma hevesiyle –ki bu onun göreviymiş-Kıbrıs Türk tarafını daha fazla memnun edecek bir teklifle gelirse, Hristodulidis’in bunu reddetmek gibi bir lüksü olmadığını yazmış.
Dert bu.
Fakat bu bir dert olmalı mı?
Aslına bakarsanız ‘olmalı’ demek, bu yazıyı didik didik edecek olanların raporlarında “aha bak, gene Rumculuk yapar!” diye aktarılacak. Ancak bir federalist olarak bu hiç de umurumda değildir.
Olmamalı dersem, o zaman da yukarıda yazdıklarımla çelişir bir duruma düşerim. Çünkü eğer bir çözüm istiyorsak, taraflar arasındaki uzlaşının sağlanması için ortalama bir yere gelinmesi şarttır.
Şarttır şart olmasına ama, bir tarafın fikirleri önceden anlaşılan BM çözüm parametrelerine göre ‘maksimalist’ düzeyde olursa, o zaman çözümsüzlük gömleğinin giydirilmesi gereken taraf maksimalist olan taraftır.
Genel Sekretere düşen şey bunun da tespitini yapmaktır.
Lakin bu yemeğin önemli bir iddiası daha vardır. O da Kıbrıs Türk tarafının dile getirdiği ve 4+1 şeklinde Türkiye ile Yunanistan’ı katılımıyla yapılması planlanan toplantıdır. Tatar bu yemeğin esas amacının bu olduğunu söylemektedir. Hristodulidis ise bu konuda sessiz kalmayı tercih ederek hiç bir şey söylememiştir.
En son dün sabah katıldığı bir anma toplantısında, New York’taki yemekte uluslararası toplumun kendilerinin çözüm konusunda ne kadar istekli olduğunu anlayacağını ifade ederek “Tüm olumsuz koşullara rağmen Kıbrıs sorununa yeni bir hareketlilik kazandırmayı başardık. Avrupa müktesebatı ve BM Güvenlik Konseyi kararları rehberimizdir. Üzerinde mutabık kalınan çerçeve ekseninde, ülkemizin çok arzulanan kurtuluşu ve yeniden birleşmesi için çalışıyoruz” diye konuştu.
Hristodulidis’in göreve geldiği andan itibaren Kıbrıs sorununa bir ivme kazandırdığı çok açıktır. Onu Crans Montana’da -her ne kadar kötü polisi oynayan ve son söze sahip olmayan bir sözcü rolünde olsa da- bir kaşık suda boğmak istediğim bir gerçekliktir. Ciddi anlamda söylüyorum, şakam yok. Ancak son 1.5 yıldır yaptıklarını da görmezden gelecek değilim.
Kusura bakılmasın ama bir tarafta federal çözüm müzakereleri kaldığı yerden başlasın diyen bir adam ve diğer tarafta federasyon öldü diyen başka bir adam arasındaki tercihim, birincisinin fikridir. Dediğim gibi, ben bir federalistim.
O yüzden son günlerde CTP yöneticilerinin ve elitlerinin koro şeklinde (ve AKEL ağzı ile) “Hristodulidis’in başkanlığının bitmesine 3.5 yıl daha vardır, çözüm ancak ondan sonra olabilir” şeklinde manipülasyon yapmalarını son derece sinsice buluyorum. Peşin hükümle bir yerlere varılmaya çalışılıyor ve bu varılmak istenen yer, Kıbrıs sorununun çözümsüzlüğünün sonsuz ve demode dehlizleridir.
Daha göreve seçilmeden muhatabıyla “suçlama oyununa” girerek güya oy devşirme niyetine olanların amacı federal çözüm değil, tabii ki koltuktur.
Bu sığ düşüncenin amacı güya önce kuzeyde, sonra da 3.5 yıl sonra güneyde birer ‘Mesih’ seçerek, yeniden ‘Kıbrıslı çözümcülük romantizmi’ yapmaktır.
Böylesi bir senaryonun gerçekleşebilmesi ihtimalini oldukça az bulmama rağmen, konuyu konformizmden hareketle, statükonun devamını sağlamak noktasına çekenlere karşı elbette en sert eleştirileri yapmayı kendime görev biliyorum.
Biz bu filmi daha önce de gördük. Eski Genel Sekreter Ban Ki Moon o malum günde ara bölgeye indiğinde bu vizyonsuz düşüncenin ne kadar büyük bir hayal kırıklığı olduğunu yaşayarak öğrendik. Ondan çok daha önce Annan planı zamanında aslında öğrenmiş ama ders almamıştık.
O yüzden esas ‘çözümcülük maskesi” düşmesi gerekenler esasen bu kafada olanlardır, Hristodulidis değil.
Onun zaten sicili kabarık, ne yapsa göze batar, dert etmeyin…
Yorumlar
Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.