Deli Adam Teorisi...
1968 yılında yapılan ABD Başkanlık seçimi, Vietnam Savaşı’nın en yoğunlaştığı, savaş karşıtı gösterilerin tavan yaptığı bir zamanda gerçekleşir.
1963 Kasım’ında JFK’in öldürülmesi sonucu başkan olan ve kimilerince ABD tarihinin en ilerici bir takım yasalarının mimarı olan Lyndon Johnson, aynı zamanda Vietnam Savaşı’nın da mimarıdır.
1967 ve 1968’de evine ölü olarak dönen yaklaşık 80 bin Amerikan askeri, haliyle onların annelerini çılgına çevirir, savaş karşıtlığını tam manasıyla patlatır!
Johnson, en yakın danışmanına “Madem anneler bana sırtını döndü, seçimi kazanmam imkânsız” diyerek adaylıktan çekilir. Vietnam onun sonu olmuştur!
İşte bu şartlarda aday olan Cumhuriyetçi Richard Nixon’un en büyük seçim vaadi, Vietnam Savaşı’nı “onurlu bir şekilde bitirmek” şeklindedir.
Nitekim Nixon’un bu vaadi işe yarar ve 1960 seçimlerinde John Kennedy’ye karşı çok az bir farkla kaybettiği ABD Başkanlığını yine çok az bir farkla Demokrat Hubert Humphrey’e karşı kazanır.
Ancak Nixon ve takım arkadaşlarının bambaşka planları vardır. Niyetleri savaşı devam ettirmek, ama cephedeki Amerikan askeri sayısını azaltmaktır.
Netflix’in yeni belgeseli Turning Point - Vietnam’da da çok çarpıcı bir biçimde anlatılan hikâyede, Nixon, seçim döneminde verdiği sözün yerine halka yalan söylemeyi seçer.
Başkanlık koltuğuna oturduktan sonra da kelime oyunlarıyla, Vietnam Savaşı’nı ‘Amerikanlaştıranlara’ çatar, kendisinin bunu yeniden ‘Vietnamlaştıracağını’ ilan eder.
Bunu yaparken de iki şey düşünmektedir.
Birincisi Güney Vietnam ordusunu yeniden modernize ederek, hem zamanın Sovyetlerinin, hem de Çin’in desteklediği Kuzey Vietnam’ın askeri gücüne karşı ayakta duracak hâle getirecektir.
İkinci planı ise Kuzey Vietnam’ı anlaşmaya zorlamaktır. Bunun içinse ‘ağır bombalama’ yöntemini seçer.
Tarihçiler, ABD’nin 1968-1975 arası Vietnam, Kamboçya ve Laos’a yaptığı hava saldırılarında atılan bomba miktarının, tüm II. Dünya Savaşı’nda Avrupa kıtasına atılan bombadan daha fazla olduğunu yazarlar: Yaklaşık 7 milyon ton!
Adına “gizli bombardıman” denilen bu saldırılar sonucu yüzbinlerce insan hayatını kaybeder, milyonlarcası yerinden edilir.
Nixon bu yıldırma taktiğine bir de isim takmıştır: Deli Adam Teorisi! (Madman Theory)
Nixon’un akıl hocası da çok bilindik birisidir: Henry Kissinger!
Teorinin temel mantığı aslında çok basittir: Bir liderin düşmanlarına veya rakiplerine akıl sağlığının yerinde olmadığını ya da öngörülemez olduğunu düşündürerek onları caydırmak ve istediklerini elde etmektir!
ABD Oval Ofis toplantılarından birinde Nixon, danışmanı H. R. Haldeman’a şöyle demiştir: “Kuzey Vietnamlılara Nixon’un deli olduğunu söyleyin. Eğer savaşa devam ederlerse, ülkeyi bombalamaktan çekinmeyeceğini, hatta nükleer silah bile kullanabileceğini düşünsünler.”
Özetle, “deli adam teorisi” bir liderin öngörülemez ya da mantıksız görünüp karşı tarafı korkutarak kendi istediğini kabul ettirmeye çalıştığı bir politikadır.
Tabii Nixon’un bu büyük yalanı ve çevirdiği alengirli işler en nihayetinde Watergate skandalına, ardından da 1975 yılında başkanlık koltuğundan istifasına kadar gidecektir.
Şimdi diyeceksiniz ki, bayram değil seyran değil, nereden çıktı bu kadar tarihi bilgi?
BM Genel Sekreteri’nin Kıbrıs Özel Temsilcisi Maria Holguin, bildiğiniz gibi geçen hafta adaya geldi. Önce Cumartesi Nikos Hristodulidis ile görüşen Holguin, dün de Ersin Tatar ile bir araya geldi.
Görüşme sonrası açıklamalar yapan Ersin Tatar, Holguin’in kendisine, Nikos Hristodulidis’in de katılımıyla, üçlü bir görüşme teklif ettiğini ancak kendisinin “mülkiyet davaları” yüzünden bunu reddettiğini söyledi.
Benim bu makaleyi yazma sebebim de bu oldu. Yani Ersin Tatar!
2020 seçim kampanyası sırasında İskele’deki o meşhur toplantıda orada bulunan inşaat sektörü yetkililerine tam bir çılgın coşkunlukla “Yürüyün da korkmayın” diyen Tatar, aradan geçen 5 yıla yakın sürede gelinen facia noktasını diyalog ya da diplomasi yoluyla çözmeye çalışmak yerine, Nixon gibi ‘deli adam teorisi’ yolunu seçmektedir.
Geçtiğimiz hafta sonu katıldığı çeşitli yerel etkinliklerde durmadan bu konuları konuşan ve “Bizim de cevabımız olacak” diyen Tatar, masaya dönmek yerine tehdit yoluna gitmekte, siyasi çözüm yerine başka başka çözümler peşine düşmektedir.
Dünkü görüşme sonrası yaptığı açıklamayı, Nixon’un Haldeman’a söylediklerine uyarlayacak olursak, Tatar, Holguin’e özetle şöyle demiştir: “Hristodulidis’e benim deli olduğumu söyleyin. Eğer mülkiyet davalarına devam ederse, bir gece ansızın gelebiliriz!”
Siyasi çözümden uzaklaşıp, Kıbrıs’taki çözümsüzlüğün en temel sebeplerinden biri olan ayrı devlet formülünü Türkiye’nin yoğun desteğiyle sürdüren Tatar’ın elindeki koz miktarı yok denecek kadar azdır.
Güneydeki mülkiyet sistemi olan vasilik yasası üzerinden dava edilebilecek herhangi bir kurum ya da kişi de yoktur.
Son günlerde kuzeydeki ganimet yasalarıyla, güneydeki uluslararası hukuka muntazaman uygun yasalar arasında bir eşgüdüm yaratma ve durumu aynılaştırma çabası içine girenler bolcadır ama bunun nafile bir yol olduğunu hepimiz biliyoruz.
Yine özellikle Türk sermayesinin ağzının sularını akıtacak bir şekilde dillere pelesenk yapılan “Davalara karşı Maraş’ı açalım” teorisi de boş konuşmaktan başka bir şey değildir.
Kuşku yok ki öylesi bir adım, başta Kıbrıslı Türkler olmak üzere, Türkiye’ye ve ülkede iş yapan tüm yabancı sermayeye topyekûn bir saldırı olarak geri dönecek ‘bumerangtan’ başka bir şey değildir.
Gelinen noktada tek çıkış yolunun masaya dönüp, BM kriterlerine uygun bir şekilde federal bir çözüm görüşmek olduğunu bilen Tatar, bunun yerine Rumları korkutmak, tehdit etmek ve rövanşı almaktan bahsetmektedir.
Ne yapacak yani, 1974’ün devamını mı getirecek, hedef adanın toptan istilası mı?
O kadarını bilemem ama Nixon’un teorisi, yukarıda bahsettiğim üzere utanç verici bir şekilde makamından istifa etmesiyle sonuçlanmıştır.
Kuşku yok ki Tatar’ın da sonu hiç hayırlı olmayacaktır.
O değil de bu katıksız ‘çözümsüzlük çözümdür’ tavrı yüzünden hepimizin sonu da pek hayırlı gözükmüyor...

Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Yorumlar
Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.