Ithaka, Çipras, Crans Montana ve mistik işaretler!
Eski Yunanistan Başbakanı Aleksis Çipras, 2017 Temmuz’unda gerçekleştirilen Crans Montana konferansını “Kıbrıs’ta çözüm için kaçırılmış büyük bir fırsat” olarak niteledi.
Yeni kitabı Ithaka’da ilgili bölüme “Kıbrıs sorunu: Çözüme bir nefes uzaklıkta” adını veren Çipras, Kıbrıs müzakere tarihinin belki de en kritik günü olan 6 Temmuz 2017 günü yapılan ‘son yemek’ öncesi yaşananları anlattı.
Adını 2018’de muhtemelen kendisinin ve o zamanlar fırtına gibi esen Syriza partisinin siyasi yaşamına mal olan ekonomik tedbirleri açıkladığı adadan alan ve dün raflardaki yerini alan kitabı Ithaka’da Çipras, o dönemde izlediği pozitif Kıbrıs siyasetiyle bayağı takdir toplamıştı.
Yunan mitolojisinin en önemli destanlarından kabul edilen Homeros’un Oddessa’sındaki Kral Odessius’un adası olarak kabul edilen Ithaka, Yunanca’da metaforik anlamda “eve dönüş isteği, sabır, hayat yolculuğu ve kişisel gelişim” anlamlarında kullanılan bir sözcüktür.
Ama Yunan mitolojisini bir kenara bırakacak olursak, Çipras, konferansın son günü olan 6 Temmuz günü kendisinin Genel Sekreter Antonio Guterres tarafından “Türkiye, belirli şartlar karşılığında garanti sisteminin kaldırılmasını ve Türk askerlerinin adadan çekilmesini tartışmaya hazır olduğu” şeklinde bilgilendirdiğini anlatıyor.
Fakat Çipras, Genel Sekreter Guterres’in dönemin Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlut Çavuşoğlu’nun bu konuları kendisiyle görüşmek istediğini söylediğini ancak yine dönemin Kıbrıslı Rum lideri Nikos Anastasiadis’in “başka görüşleri” olduğunu aktarıyor.
“Genel Sekreterin bu bilgilendirmesi sonrası Anastasiadis ile önemli bir görüşme yaptım. O da bana Çavuşoğlu’nun ‘blöf’ yaptığını düşündüğünü söyledi” diyen Çipras, kendisinin o saatlerde İsvçre’ye gitmek için çok istekli ve heyecanlı olduğunu aktarıyor.
Eski Yunan Başbakan “Hükümetimizin Kıbrıs sorunu konusunda iç meselelerle değil, konunun uluslararası boyutuyla daha çok ilgilenme şeklinde bir duruşu vardı. Rum liderle bu bağlamda 14 Aralık 2016’da Brüksel’de yaptığımız toplantıda, Kıbrıs sorunu konusundaki amacımızın çağdışı garanti sisteminin iptal edilmesi ve işgal ordularının adadan gitmesi yönünde ortak bir kırmızı çizgimiz vardı. Yine o toplantıda aldığımız bir karar da benim konuya ‘gerçekten bir çözüm olması potansiyeli belirdiğinde’ müdahil olmam konusunda anlaşmamız vardı” diye anlattığı durum, aslına bakarsanız 6 Temmuz günü fazlasıyla vardı.
Çipras’a göre de vardı!
Böylece konferanstan gelecek olumlu haberleri gergin bir heyecan içinde takip eden Başbakan, o dönemin Türkiye Başbakanı Binali Yıldırım’ı aradı.
İkili, ‘eğer gerçekten çözüm şansı yaratılırsa, Crans Montana’da buluşmayı’ birbirlerine taahhüt etti!
Kitapta anlattığına göre Çipras, Guterres’ın çözüm çabalarını ve ortaya koyduğu metni ‘gerçek bir başarı’ olarak gördüğünü, bunun da çözüm için gerekli olan zemini yarattığına inanıyordu.
Çipras kitabında bu kısmı “Özellikle Genel Sekreterin, garanti anlaşmasının sürdürülemez olduğu ve BM temelinde Yunanistan, Türkiye ve İngiltere'nin rol alabileceği bir uzlaşma anlaşmasını izleme çerçevesi ile değiştirilmesi gerektiği yönündeki açıklaması bu zemine işaretti” diye anlatıyor.
Guterres Belgesinin 1.maddesinin açıkça yazılmış şekli olan yukarıdaki ifadeler, çok açık şeklide anlaşılacağı üzere herkesten çok Çipras’ı heyecana sokmuştu!
Çipras o anları şöyle anlatıyor: “Müzakerelerde olumlu bir ışık görüldüğü kritik saatlerde, Türk Dışişleri Bakanının, BM Genel Sekreterine garantiler çerçevesiyle ilgili söylediklerini bana ilettiklerinde, Nikos Anastasiades ile önemli bir görüşme yaptım. Olumlu bir perspektif olması halinde İsviçre'ye gitme konusunda anlaştığımız için ona bu isteğimi ilettim. Ancak kendisi son derece temkinliydi. Türk tarafının blöf yaptığını düşündüğünü söyledi ve benim -çok ölçülü de olsa- iyimserliğimi paylaşmadı”
Sonrasında anlattıkları tarihe mal olacak cinsten:
“Belki de iç meselelerle ilgili müzakerelerin gidişatından da etkilenmişti. Bana anlattığına göre müzakereler iyi gitmiyordu ve hayal kırıklığına uğramıştı. Her halükarda, İsviçre'ye yapacağım olası seyahate karşı olumsuz tutumu, Türk Dışişleri Bakanının, BM Genel Sekreterine özel olarak verdiği, garantilerin kaldırılmasına ilişkin mesajın herhangi bir dayanağı olup olmadığını veya Türk müzakerecilerin blöfü mü yaptığını başbakanlar düzeyinde araştırmamıza imkan tanımadı. Birkaç saat sonra, akşam yemeğinde, Çavuşoğlu'nun resmi tutumu Guterres'in bize ilettiğinden tamamen farklıydı. Türk tarafının işgal güçlerinin çekilme takvimini görüşme ve garantilerin kaldırılmasını tartışma zemini olarak açıkça kabul etme konusundaki uzlaşmaz tavrı, sonuçta konferansın başarısızlıkla sonuçlanmasına yol açtı"
1974’ten sonra Türkiye’nin tarihte ilk kez (ve kim bilir belki de son kez) tartışmaya açtığı garantilerin iptal edilmesi (ve yerine yeni bir güvenlik modelinin getirilmesinin öngörülmesi) ve adadan asker çekmesi konusu Kıbrıs sorununu işte böyle çözüme ‘bir nefes uzaklığa’ kadar getirmişti!
Ama ne oldu? Karşılıklı güvensizlik ortamı içinde, önce Anastasiadis, Çavuşoğlu’ndan yazılı taahhüt istedi, bu belge Türkiye tarafından verilmedi!
Sonra son askerin adadan ayrılması konusuna girildi, 15 yıl, 12 yıl, 8 yıl derken, en son 5 yıla kadar inen bir Türkiye varken, Anastasiadis “sıfır asker, sıfır garanti” noktasında ısrar etti!
Bir andan sonra karşılıklı bağırışıma, suçlama ve türlü gerginlikler içine girilen akşam yemeği tam bir kakofoniye döndü!
En sonunda pes eden Genel Sekreter de müzakereyi “sonuçsuz” ilan ederek, toplantıyı kapattı!
Umutların un ufak olduğu o çaresiz açıklama anını, hayatımın en kötü anlarından birisini, Guterres’in yüzündeki o büyük üzüntüyü, bugün hala daha gözyaşları içinde anımsıyorum...
Peki eğer o tarihi teklif geldiği anlarda Anastasiadis başka bir tavırda olsa, Çavuşoğlu daha uzlaşıcı yumuşak bir tavırda olsa, konferans bir gün daha uzatılsa ve Çipras ile Yıldırım oraya gelse, neler olurdu bir düşünsenize?
Çipras’ın kitabında da anlattığı şekliyle var olan son derece olumlu tavrını, Yıldırım’ın muhtemelen ona olumlu karşılık verecek olan tavrını aynı oda içerisinde hayal edebiliyor muyuz?
Eğer olaylar o şekilde gerçekleşseydi biz şu an Birleşik Federal Kıbrıs Cumhuriyeti’nin 8.yılını kutluyor olurduk!
Kim bilir, belki de yarın oynanacak Kaymaklı-Marsilya, Şampiyonlar Ligi grup maçının taktiğini konuşuyor olurduk!
Belki de 40 gün sonra alacağımız AB Dönem Başkanlığı için yaptığımız hazırlıkların son ayarlamalarını yapıyor olurduk!
Çözüm olduğundan beri patlayan turizm rakamlarımızı kutluyor, peş peşe negatifte seyreden enflasyonumuzla övünüyor, hep birlikte mutluluk ve heyecan içinde 2026’yı iple çekiyor olurduk!
Tüm bunların yerine, saçma sapan, sürekli tekrar eden olayları, çözülmeyen sorunları ve diğer saçmalıkları konuşuyoruz!
Yeter artık, gerçekten yeter!
Çipras’ın kitabının zamanlamasının ve başlığının mistik bir tarafı olduğunu düşünmeden edemediğimi bu makalenin sonuna ekleyeyim.
Çünkü Homeros’un Odessa destanında Ithaka, Kral Odysseus’un nihai hedefi olan adanın adı, yani evine dönüşüdür!
Dolayısıyla Crans Montana’ya dönüp, bu işi kaldığı yerden devam ettirip, çözmekten başka hiçbir çaremiz yoktur!
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Yorumlar
Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.