Toplum yargılamayı sever
Paris Jackson ilk kez konuştu!
Bazı insanlar gözümüzün önünde büyür, ama hiç gerçekten göremeyiz onları. Çünkü onların çocukluğu, bizim merakımızın gölgesinde kalır. Paris Jackson, bir çocuğun hem babasının dev gölgesinden hem de dünyanın keskin bakışlarından sıyrılma hikâyesidir.
Michael Jackson gibi bir babanın kızı olmak, kulağa büyülü geliyor olabilir. Ama toplumun “mükemmellik” sandığı şey, çoğu zaman bir çocuğun ruhunda ağır yaralar bırakır. Bir kız çocuğu, daha kendini tanımadan önce, herkesin onu tanıdığını zannettiği bir kimliğe doğarsa… O kız çocuğu, önce kendini susturmayı öğrenir.
Paris Jackson, çocukluk ve travmanın aynı evde yaşadığı o garip hikâyelerden biri. Hiç yoksulluk çekmemiş olabilir ama çocukluğunu doyasıya yaşamamış birinin içindeki eksiklik, parayla kapanmaz. Şöhretli bir soyadın ardında, herkesin bildiği ama kimsenin tanımadığı bir yalnızlık vardır.
Toplum, çoğu zaman çocuklara hak ettikleri masumiyeti vermez. Hele ki onlar “tanınmış” ailelerden geliyorsa… Onları örnek alırız, hayran oluruz, konuşuruz ama asla gerçekten anlamayız. Paris’in 11 yaşında babasını kaybettiği gün yaptığı o duygusal konuşma… Sadece bir veda değildi. Aynı zamanda “artık çocukluğum da bitti” deme biçimiydi.
Biz toplum olarak, travmaları olanlara “cesaret” etiketi yapıştırmayı seviyoruz. Ama cesaretin nasıl bir acıdan doğduğunu sormuyoruz. Paris, depresyonla, intihar düşünceleriyle, dışlanmayla, beden algısıyla savaşmış bir genç kadın. Ve tüm bu karanlığın içinden kendi rengini bulmuş biri. Onu tanıyanlar artık sadece “Michael Jackson’ın kızı” değil; bir müzisyen, bir model, bir birey olarak tanıyor.
Birey olmak kolay değil. Hele ki herkes seni bir etiketle tanıyorsa… Ama Paris, bize gösterdi ki; kendi yolunu çizmek, önce başkalarının çizdiği yolları terk etmeyi gerektirir.
Toplum, yargılamayı sever. Özellikle de normların dışındaki hayatları. Ama bu yazı, bir yargının değil; bir anlamanın, bir farkındalığın yazısıdır. Çünkü bir çocuğun içindeki yarayı görmek, insanlık onurumuzla ilgilidir.
Paris Jackson’ın hikâyesi, sadece bir şöhretin kızı olma hikâyesi değil… Aynı zamanda kendini yeniden doğurmanın, iyileşmenin ve “ben buradayım” diyebilmenin de hikâyesidir.
Bugün Paris’in yüzünde bir gülümseme varsa, o; toplumun değil, kendi savaşının ödülüdür.
Ve biz, onun gibi her bireyin hikâyesine biraz daha dikkatle bakmayı öğrenmeliyiz.

Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Yorumlar
Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.