Görülmek mi, anlaşılmak mı daha değerli?
Modern çağın insanı, belki de hiç olmadığı kadar görünür ama bir o kadar da anlaşılmaz.
Her gün milyonlarca fotoğraf, video, hikâye ve fikir paylaşılıyor. Her biri “ben buradayım” diye haykırıyor.
Ama bu görünürlük, içimizdeki derin sessizliği daha da belirgin kılıyor.
Çünkü görülmek, insanın dış yüzüne dair bir arzudur;
anlaşılmak ise kalbin derinliklerine dokunma isteği.
Bugün hepimiz birer sahnedeyiz.
Sosyal medyada kurulan bu görünürlük ekonomisi, insanın varlığını ölçülebilir hâle getirdi.
Kaç kişi beğendi, kaç kişi paylaştı, kaç kişi gördü?
Artık bir fotoğraf bile, bir “benlik göstergesi” olarak işlev görüyor.
Fakat bu parıltılı görüntülerin ardında, anlaşılma isteğiyle kıvranan milyonlarca ruh var.
Çünkü görülmek geçici bir doyum, anlaşılmak ise kalıcı bir tesellidir.
Mevlana “Beni bir ben bilirim, bir de beni bilen” der.
Bu söz, insanın en kadim ihtiyacını anlatır:
Bir göz değil, bir gönül tarafından görülmek.
Görülmek bedeni tatmin eder, anlaşılmak ise varlığı bütünler.
İnsan anlaşılmadığında, kendi iç sesi bile anlamını kaybeder.
Bu yüzden çağımızın en büyük yalnızlığı, kalabalıklar içinde değil, anlaşılmadığımız sohbetlerde başlar.
Dijital çağda ilişkiler hızla kuruluyor, hızla bitiyor.
Sözlerin derinliği yerini anlık ifadelere, emojilere bırakıyor.
Bir “göz” simgesi, bir kalbin yerini tutabilir mi?
Elbette hayır. Çünkü duygunun temsili, duygunun kendisi değildir.
Bu yüzden, dijital iletişim görünürlüğü artırırken, anlamı inceltiyor.
İnsan görülüyor ama duyulmuyor; konuşuyor ama hissedilmiyor.
Anlaşılmak, bir tür aynalanma hâlidir.
Kendimizi başkasının gözünde değil, kalbinde gördüğümüz anda var oluruz.
Bir çocuk anne babasının gözünde anlaşılmadığında içine kapanır;
bir sevgili duygusunu ifade ettiğinde karşılık bulamayınca sessizleşir;
bir yazar yazdığının ruhunu okurda göremezse kalemi ağırlaşır.
İnsan, anlaşılmadıkça eksilir.
Çünkü anlam, yalnızca kelimelerde değil, paylaşılan hissin sessizliğinde yaşar.
Belki de çağımızın asıl problemi “ben” demek değil, “sen” diyememek.
Kendini anlatmaya çalışırken karşındakini dinlememek.
Birbirini dinlemeyen insanlar, birbirini anlayamaz.
Oysa dinlemek, insanın en yüksek empati hâlidir.
Gerçek dinleyiş, karşısındakinin kelimelerini değil,
onun sustuklarını da duymayı gerektirir.
Görülmek, egonun ihtiyacıdır; anlaşılmak, ruhun.
Ego doymaz, ruhsa bir kez anlaşıldığında huzur bulur.
Birinin seni görmesi değil, içinden geçeni hissedebilmesi asıl temastır.
Belki de Mevlana’nın “Söz gümüşse, sükût altındır” sözü,
tam da anlaşılmanın bu sessiz tarafına işaret eder.
Sonunda fark ediyoruz ki insanın aradığı şey ne alkış ne de beğeni.
Aradığı, gözle değil kalple gören bir dostun varlığı.
Görülmek, yüzeydir; anlaşılmak, derinlik.
Ve hayat, derinliği fark edenlerle güzeldir.
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Yorumlar
Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.