Dürtü kontrolü
Çocuğum çok fevri, hemen parlıyor, kendini tutamıyor. Arkadaşına vuruyor, bana bağırıyor, kırıcı cümleler kuruyor… Birçoğumuzun evde duyduğu cümleler bunlar. Aslında burada konuştuğumuz şey bir beceriye dayanıyor: dürtü kontrolü.
Dürtü dediğimiz şey, beynin “şimdi, hemen yap” diyen kısmı. Çocuğun arkadaşının elindeki oyuncağı çekip almak istemesi, sinirlendiğinde kardeşine vurmak istemesi, sınıfta sıkıldığı anda konuşup dersi bölmesi… Bunların hepsi dürtü diye adlandırdığımız o şey. Şimdi böyle anlatıyorum ama, bu dürtüler kulağa duyulduğu gibi kötü değiller. Tam tersine, dürtüler hayatta kalma mekanizmamızın da parçası. Tehlikede hızlı tepki vermemizi sağlar, fırsat gördüğümüzde harekete geçmemizi sağlar. Yani mesele “dürtü olması” değil; mesele o dürtünün nasıl yönetildiği.
İşte bu noktada devreye dürtü kontrolü giriyor. Dürtü kontrolü, “yapmadan önce bir saniye durabilme” becerisidir. Bir şeyi söylemeden önce “bunu söylersem karşımdaki nasıl hisseder?”, bir şeyi yapmadan önce “bunun bana dönüşü ne olur?” diye düşünmeyi içerir. Yani baskılamak, duyguyu yok etmek ya da çocuğu “uslu” yapmak değildir. Aslında şunu öğretiriz: “Şu anda çok sinirlendin, bunu fark ettin, şimdi bir duralım ve ne yapacağına karar verelim.” Bu becerinin adı öz denetimdir ve çocuklukta başladığı halde ergenliğe, hatta genç yetişkinliğe kadar gelişmeye devam eder.
Beyinde bu süreç nasıl oluyor? Basitleştirerek bakalım. Beynimizde iki sistem var gibi düşünebiliriz; gaz pedalı ve fren pedalı. Gaz pedalı duyguların merkezi olan “limbik sistemdir.” Limbik sistem özellikle öfke, korku, heyecan gibi duyguları çok hızlı ve güçlü üretir. Bir olay olduğunda anında tepki vermek ister. “Vur!”, “Bağır!”, “Al!” der. Fren pedalı ise beynin ön tarafında yer alan “ön beyin”, yani prefrontal kortekstir. Bu bölge mantık, planlama, sonuç düşünme ve sosyal olarak uygun olanı seçme becerilerinden sorumludur. Bir anlamda “bir dakika, bunu böyle yaparsan ne olur?” diye soran kısımdır.
Küçük bir çocuğun beyninde fren pedalı henüz güçlü değildir. Bu yüzden 3-4 yaşındaki bir çocuktan “sinirlendiğinde sakin kalmasını” beklemek gerçekçi olmayabilir. Çocuk vurur, bağırır, atar, çünkü beynindeki gaz sistemi çalışır ama fren sistemi henüz hazır değildir. Zamanla, özellikle de ilkokul yıllarında, bu fren sistemi güçlenmeye başlar. Ergenlikte ise ilginç bir tablo çıkar: duygular (gaz pedalı) çok daha yoğun çalışır ama fren sistemi hâlâ tam olgun değildir. Bu yüzden ergenler çok güçlü hissedip çok hızlı davranabilir; sonra da “Keşke söylemeseydim, yapmasaydım” diyerek pişman olabilirler. Bu, “inatçılık” ya da “saygısızlık” olmak zorunda değildir; Çoğu zaman nörobiyolojik bir gecikmedir.
Peki dürtü kontrolü neden bu kadar önemli? Birkaç başlık var, gelin beraber bakalım.
Birincisi, güvenlik. Dürtü kontrolü, çocuğun kendini ve bedenini korumasını sağlar. Yola fırlamamak, bir nesneyi ağzına sokmamak, tehlikeli bir şeyi “meraktan” denememek hep bu beceriyle ilgilidir. Ergenlikte bu güvenlik konusu başka bir boyuta taşınır: madde kullanımı, sosyal medyada anlık öfkeyle paylaşım yapmak, riskli davranışlara “bir kereden bir şey olmaz” diyerek girmek. Bunlar çoğu zaman kötü niyetten değil, sonucu düşünmeden hareket etmekten olur.
İkincisi, sosyal ilişkiler. Dürtüsünü kontrol edebilen çocuk arkadaşlıklarını daha kolay ve yapıcı sürdürebilir. Çünkü arkadaşının eşyasını izinsiz almamayı, dalga geçme isteğini yutmayı, öfkelendiğinde vurmadan “rahatsız oldum” diyebilmeyi başarır. Biz buna sosyal beceri diyoruz ve temelinde duyguyu yönetebilme (duygu regülasyonu) vardır. Yani “kibar ol” demek tek başına yetmez. Çocuğun önce o patlama anını kontrol edebilmesi gerekir. Arkadaşlıkta güven tam da buradan doğar: “Bu çocuk bana zarar vermez, beni rezil etmez, sırrımı pat diye söylemez.”
Üçüncüsü, akademik hayat. Sınıfta söz almadan konuşmamak, sırasını bekleyebilmek, sıkılsa bile dersten tamamen kopmamak, verilen görevi tamamlamadan kalkmamak… Bunlar sadece “okul kuralları” değildir. Bunlar aynı zamanda öğrenmenin ön koşullarıdır. Çocuk sürekli sınıf dışına çıkarılıyorsa, uyarı alıyorsa, ceza alıyorsa aslında içeriği kaçırıyordur. Yani dürtü kontrolü zayıf olan çocuk “yaramaz” değil; çoğu zaman kendi öğrenme hakkına da erişemiyor demektir.
Dördüncüsü, öz saygı. Çocuğun kendi kendine “Ben dayanabildim. Ben kendimi durdurabildim” diyebilmesi içsel güç duygusunu besler. Bu, özgüvenin çok sağlıklı bir biçimidir. Çünkü dışarıdan “aferin” beklemek yerine, kendi içinde “ben başardım” demeyi öğrenir.
Peki biz ebeveynler ve öğretmenler olarak bunu nasıl destekleriz? Birincisi her zaman söylediğimiz gibi: model olarak. Çocuğa “Sakin ol” derken biz bağırıyorsak, ona aslında şunu öğretmiş oluyoruz: “Öfke bağırırarak boşaltılır.” Çocuk söylediklerimizi değil, gösterdiklerimizi yapar. İkincisi yapı kurarak. Net rutinler, sınırlar, sıranın olduğu oyunlar, bekleme gerektiren aktiviteler beynin fren sistemini güçlendiren küçük egzersizlerdir. Üçüncüsü, duygu dilini vererek. Çocuk duygusunu kelimeyle ifade edebildiğinde, davranışla patlatma ihtiyacı azalır. “Şu an sinirlendim ve bağırmak istiyorum” diyebilen bir çocuk aslında ilk ve en zor adımı atmış demektir. Duygu regülasyonu (Fırtınalı Anlarda Sakin Kalabilmek: Çocukların Duygu Dünyasına Yolculuk ) ve öz-yönetim (Kendi Gemisinin Kaptanı Olabilmek: Öz Yönetim Becerisi) ile ilgili yazılarıma bakabilirsiniz.
Son olarak şunu belirtmek isterim: Dürtü kontrolü “çocuğu bastırmak” değildir. Bu, bazen toplumda yanlış anlaşılıyor. Biz çocuğun duygusunu yok etmek istemiyoruz. Tam tersine, “Bu duygun gerçek. Bu duygun anlamlı. Ve bu duyguyu kimseye zarar vermeden taşıyabilecek kadar güçlüsün” demek istiyoruz. Yani çocuk tabii ki öfkesini, kıskançlığını, hayal kırıklığını, heyecanını yaşayacak, bizim görevimiz bu duyguları yasaklamak değil; bu duyguların dışarı çıkma şeklini güvenli, saygılı ve sürdürülebilir hale getirmek.
Çünkü günün sonunda hayatta en kritik sorulardan biri şu: Benim hayatımın direksiyonunda ben mi varım, yoksa ilk 5 saniyelik duygum mu?
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Yorumlar
Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.