BİRAZ AYDINLIK

Mert MAPOLAR, C.Ht.
mertmapolar@gmail.com
Mert MAPOLAR, C.Ht.

Peki ya bunun bedeli ne olacak?

Yayın Tarihi: 27/06/25 07:30
okuma süresi: 10 dak.
A- A A+

MERT MAPOLAR’IN KÖŞE YAZISINI SESLİ DİNLEMEK İÇİN TIKLAYINIZ

Tehlikenin ve riskin gölgesinde Maraş açılımı: Bunu gerçekten çok iyi düşündünüz mü?

Ortadoğu’da yaşanan gerilim, çok katmanlı bir krize, daha yıkıcı ve kaygı verici bir hale dönüşmek üzereyken, şimdilik ateşkes mutabakatı ile geçici bir nefes alınmış gibi görünse de, bölgedeki gerilim tamamen dağılmış değildir. Geride patlamaya hazır bir bombanın varlığı halen daha devam ediyor. Sözde ateşkesin gölgesinde bile, bölgede yeni saldırı ihtimalleri konuşuluyor, karşılıklı tehditler ve askeri pozisyon alışlar devam ediyor. Bu durum, sadece Ortadoğu’yu değil, Doğu Akdeniz’i de içine alan geniş bir coğrafyada belirsizlik, tedirginlik ve psikolojik baskı yaratıyor. Tam da bu hassas atmosferin ortasında yer alan Kıbrıs adası ise, sessiz bir sarsıntı yaşıyor. Herkes bölgesel gelişmelere kilitlenmişken, KKTC yönetiminin, Kapalı Maraş’ı daha kapsamlı şekilde açmaya yönelik hazırlıklar yaptığı yönündeki haberler, kamuoyunda yeni bir tartışmanın fitilini ateşliyor. Maraş’ta yapılması planlanan otel ve eğlence projeleri, bölgeye ekonomik bir can suyu olabileceği kadar, yanlış zamanda atılmış bir adım olarak, diplomatik ve güvenlik açısından da, ağır sonuçlar doğurabileceği gerçekliğiyle de karşı karşıyayız.

Tüm bunların gölgesinde sorulması gereken ilk soru: Bu kadar kırılgan ve istikrarsız bir dönemde, böylesine kritik bir adımı atmak, gerçekten ne kadar akıllıca olacaktır?

Bölgedeki bu ateşkes, dünyaya huzur havası veriyor ama sahada, Doğu Akdeniz ve Kıbrıs çevresindeki askeri hareketlilik, halen yoğun ve istikrarsız...

Peki bu adım, ateşkes ortamında atılacak stratejik bir hamle mi, yoksa kırılgan bir zeminin üzerine inşa edilmiş riskli bir çıkış mı?

Maraş Açılımı ve Bölgesel Risk Gündemi: Zıtların Dansı mı?

Kapalı Maraş, yıllardır Kıbrıs sorununun en hassas başlıklarından biri olmuştur. Türkiye ve KKTC heyetlerinin, geçtiğimiz günlerde bölgede ölçüm yaptığı ve bazı bölümlerin, açılmasına yönelik hazırlıkların başlatıldığı yönündeki bilgiler, bu konuda yeni bir dönemin habercisi gibi sunuluyor. Özellikle KKTC'de Ekim ayında gerçekleşecek Cumhurbaşkanlığı seçimlerine yönelik, bu konunun öne çıkması, açılımın sadece stratejik değil, aynı zamanda politik bir kart olarak da, masaya sürüldüğünü düşündürüyor.

Ancak bu gelişmeler, sadece Kıbrıs özelinde değil, bölgesel bağlamda da, önemli bir kırılma anına denk geliyor. Doğu Akdeniz’deki tehlikeler halen daha devam ederken; adanın doğusunda, Maraş’ta yapılacak her adımın diplomatik, psikolojik ve güvenlik etkisi katbekat büyüyor. Doğu Akdeniz’de, kritik askeri konumlanmalar sürerken, böylesi yüksek riskli bir ortamda, "bize bir şey olmaz" rehavetiyle atılacak adımlar ise, yalnızca stratejik körlük yaratmakla kalmaz; aynı zamanda tüm bölgeyi etkileyecek sonuçları da beraberinde getirecektir. Bu nedenle, her adımın zamanlaması ve uluslararası denklem içindeki yeri, çok dikkatle değerlendirilmelidir.

Halk Psikolojisi: Belirsizlik ve Güven Sorunu Yaşıyor!

Bugün Kıbrıs’ın kuzeyinde yaşayan insanlar, sadece ekonomik zorluklarla ya da siyasi belirsizlikle değil, aynı zamanda bölgesel risklerle de baş etmeye çalışıyor. Kıbrıs adasının etrafında yoğunlaşan tehlikeler, İngiliz üsleri ve ABD’nin bölgedeki pozisyonu; halkta güvenlik kaygılarını artırırken, bir yandan da “yarın ne olacak” sorusu sürekli tetikleniyor. Halkın zihnindeki çelişkiler ve ruhsal baskılar daha da derinleşiyor.

Bu psikolojik iklimde, Maraş’ta otel ve lunapark projeleriyle, yapılan açılım söylemleri, toplumda iki ayrı duyguyu aynı anda tetikliyor: Bir yanda ekonomik kalkınma umudu, diğer yanda güvenlik ve istikrar kaygısı...

Anlayacağınız, bölgesel riskler ve belirsizlik, Kıbrıs adasının her iki tarafında da görünmez ama son derece derin bir psikolojik baskı oluşturuyor. Doğu Akdeniz’deki her hava hareketi, her savaş gemisinin rotası, adada yankı bulan yeni bir kaygı dalgası yaratıyor. Kıbrıslı Türkler tarafında, geleceğe ve bölgesel güvenliğe duyulan inancın sarsılması, bireysel ve toplumsal düzeyde güvensizlik duygusunu pekiştiriyor; insanlar artık kendilerini koruyacak, sağlam bir güvenlik çemberinin var olup olmadığını, sorgular hale geliyor. Kıbrıslı Rumlar ise genişleyecek olası bir bölgesel çatışmada, kendilerini büyük bir kaosun içinde bulacakları korkusuyla, karşı karşıya kalıyor. Sürekli değişen gündemler, savaş senaryoları, karşılıklı tehditler ve riskler, insanların zihninde geleceğe dair net bir resim oluşturamamasına neden oluyor. Belirsizlik; bireysel düzeyde stres, kaygı bozuklukları ve duygusal tükenmişlik gibi rahatsızlıklara zemin hazırlarken, toplumsal düzeyde güvensizlik; içe kapanma ve umutsuzluk gibi olumsuz duyguları da besliyor. Özellikle genç nüfusta, “geleceği burada kuramama” hissi daha da derinleşirken; yaşlı kuşakta ise geçmişte yaşanan çatışmaların yeniden hortlayacağı korkusu tekrar canlanıyor. Tüm bu gelişmeler, sadece dış politikayı değil; günlük yaşamı, aile ilişkilerini, toplumsal dayanışmayı ve bireysel zihinsel sağlığı da etkisi altına alıyor...

Maraş Açılımı, Ekonomik Bir Kazanç mı Yoksa Diplomatik Bir Risk mi?

Kapalı Maraş’taki otellerin yeniden açılacağı, lunaparklar ve sahil tesisleriyle bölgenin “dünyanın gözdesi” olacağı yönündeki açıklamalar, ekonomik olarak kulağa umut verici gelebilir. Ancak Rum tarafının son aylarda, KKTC’ye yönelik, taşınmaz mallar konusunda yaptığı ekonomik baskı ve tutuklamalar, dikkate alındığında, Maraş’ın açılımı bir tür misilleme olarak algılanabilir. Bu da diplomatik cephede gerilimi daha da tırmandırabilir.

Uluslararası hukuk açısından Maraş’ta atılacak her adım, BM kararlarıyla doğrudan ilişkilidir. Bu nedenle açılım süreci, diplomatik yalnızlık riskini ve yeni yaptırımları da beraberinde getirebilir. Maraş, belki ekonomik potansiyel taşıyor olabilir ama, eğer bu potansiyel, diplomatik izolasyon ve uluslararası kriz pahasına hayata geçiriliyorsa, bu “fırsat” değil, bir tuzağa dönüşebilir.

Siyaset mi Öncelik, Güvenlik mi?

Maraş gibi stratejik bir konunun, iç siyasi hesaplarla gündeme taşınması, büyük bir sorumsuzluk örneği olabilir. Kıbrıs'ta belirsizlik ve korku artarken, savaşın kıyısında savrulan Doğu Akdeniz’de böyle bir hamle; istikrarın değil, kaosun hızlanmasına neden olabilir. Uluslararası toplumun hassasiyetle izlediği bu konuda, ani kararlar, bölge barışı için ağır sonuçlar doğurabilir.

Muhalefet ise, bu hayati eşikte toplumsal sorumluluk duygusundan giderek uzaklaşıyor. Ekim ayında yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimlerine doğru, propagandalarını; “birlikte yöneteceğiz”, “parantezleri kapatıp yenilerini açacağız” gibi, soyut ve kulağa hoş gelen ama, içi doldurulmamış ifadelerle kısır siyasete devam ediliyor. Oysa bu ülke duygusal, düşüncesel ve davranışsal olarak paramparça haldeyken; toplum, gerçek, somut ve uygulanabilir öneriler bekliyor. “Birlikte yöneteceğiz” denilen, bu halk, kiminle birlikte yönetileceğini, nasıl bir ortak akıl oluşturulacağını bilmek istiyor. Bu soyut sloganların arkasına saklanarak, halkın beklentileriyle yüzleşmekten kaçan, bir muhalefet, seçim gününe kadar karşılarında, örgütlü ve bilinçli bir halkı bulamayacaklarının, gerçekten farkında değiller mi? Şu anda yapılması gereken, halkı belirsiz hayallerle oyalamak değil; riskleri gören, gerçekçi öneriler sunan, çözümler üreten, sağlam temellere oturan bir muhalefet aklı ile, ülkenin kritik meselelerine sahip çıkmaktır. Çünkü halk artık “lafla peynir gemisi yürümez” diyerek, somut icraat ve net duruş arıyor...

Şimdi Sormamız Gereken Asıl Soru Ne?

Kapalı Maraş açılımı, Kıbrıs Türk halkı açısından sadece sembolik değil, aynı zamanda siyasi, ekonomik ve diplomatik yönleriyle, kritik bir dönüm noktası olabilir. Ancak böyle tarihî bir adım, sadece fiziki hazırlıklarla değil; doğru zamanlama, uluslararası güç dengelerinin iyi okunması, diplomatik zemin oluşturulması ve en önemlisi de, toplumun ruh halinin dikkate alınması gibi, birçok boyutu gözetilerek atılmalıdır. Aksi halde bu süreç, beklenen kazanımları getirmek yerine; içeride toplumsal bölünmelere, dışarıda ise uluslararası yaptırımlara ve siyasi yalnızlaşmalara neden olabileceğidir. Toplumun güvenlik ve istikrar ihtiyacının, bu denli hassaslaştığı bir ortamda, aceleyle ve yeterli hazırlık yapılmadan atılacak her adım, uzun vadede geri dönülmesi güç bedeller doğurabilir. Bu nedenle Maraş açılımı, bir seçim vaadi ya da iç siyaset aracı olarak değil; çok katmanlı bir ulusal stratejinin parçası olarak, ele alınmalı ve her yönüyle derinlemesine planlanmalıdır.

Şimdi asıl sormamız gereken soru şu:
Bölgesel risklerin kıyısında, uluslararası diplomasi kırılganlaşmışken; Kapalı Maraş’ta atılacak bu adımın bedelini kim, nasıl ödeyecek?

Cevap, sadece hükûmetin değil; halkın, sivil toplumun, medyanın ve tüm sorumluluk sahibi bireylerin ortak aklıyla şekillenmelidir. Aksi halde atılan her adım, “kazanım” değil, yeni bir kriz olacaktır!

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Levent Kutay
Levent KUTAY'dan
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.