Son 51 gün: Sessiz çoğunluğun fısıltısı!
MERT MAPOLAR’IN KÖŞE YAZISINI SESLİ DİNLEMEK İÇİN TIKLAYINIZ
Cumhurbaşkanlığı seçimlerine doğru geri sayım sürüyor. Takvim yaprakları azaldıkça tartışmalar çoğalıyor, sorular derinleşiyor, cevaplar ise sürekli karanlıkta kalıyor. Vatandaşın zihninde biriken sorular, her geçen gün büyüyen bir yankı gibi toplumun vicdanında dolaşıyor. “Sorulmayan soruların değil, cevapsız bırakılan soruların bedelini, bir millet öder...” İşte bu yüzden, bugün sormak cesaret değil zorunluluktur.
Sol kesime yöneltilen sorular, yıllardır aynı kısır döngünün içinde tıkılıp kalınmasıdır. Federasyon söylemi yarım asırdır dile getirildi, ama tek bir adım ileri gidilmedi. Herkes tarafından en fazla sorulan soru şudur: “Siz, diğerlerinin yapamadığını yapıp, Rum tarafını ikna edebileceğinizi, neye dayanarak iddia ediyorsunuz? Öncekilerin, verdiği tavizlerden fazlasını vermeyi mi düşünüyorsunuz?” Bu sorunun cevabını vatandaş şimdi daha fazla bilmek ve öğrenmek istiyor. Çünkü toplum artık hayal satışı değil, gerçek sonuç istiyor.
Yine aynı noktada, “BM müktesebatı tek çıkış yolumuz” diyorsunuz. İyi ama, o müktesebatta daha önce sunulan harita da var. O haritada toprakların yüzde yirmisi Rumlara veriliyor iddiaları da vardı. Peki, siz bu bölgelerden oy isterken, oralardaki insanlara ne diyorsunuz? Sizin ortaya çıkarabileceğiniz haritada, federasyon ne anlama gelecek? Vatandaş bunları da bilmek istiyor.
Türkiye’nin federasyon tezini artık rafa kaldırdığını ilan etmesine rağmen, siz seçildiğinizde, Türkiye olmadan mı masaya oturacaksınız? Bunu açıkça söyleyebiliyor musunuz? Çünkü halk, Türkiye’siz bir masanın ne anlama geldiğini de çok iyi biliyor. Bir taraftan da “dört ön şart” diyorsunuz; Rum tarafı bunları reddederse, siz ne yapacaksınız? Alternatifiniz nedir? KKTC’ye sahip çıkmak da bir alternatif midir, yoksa sadece masaya bağımlı mı kalacaksınız? Bu sorulara herkes şimdi, daha net ve açık yanıtlar bekliyor...
Vatandaş bu soruları defalarca dile getiriyor, çeşitli ortamlarda, televizyon ekranlarında, sosyal medyada ve her türlü platformda yineliyor. Ancak karşı taraftan gelen tek yanıt, derin bir sessizliktir… Oysa sorular susturulduğunda gerçekler kaybolmaz, sadece daha gür bir şekilde katlanarak çoğalarak geri döner. Halk, bu suskunluğun bir strateji değil, bir çaresizlik olduğunu düşünüyor. Çünkü susmakla sorunlar çözülmez, tam tersine büyür, birikir ve toplumsal güveni zedeler. Cevap alamadıkça vatandaşın zihninde şüpheler çoğalır, kalbinde kırgınlıklar derinleşir. Bugün halkın beklediği şey, kaçamak ifadeler değil, açık ve net yanıtlar, dürüstçe ortaya konulan alternatiflerdir. Sessizliğin ardında saklanmak, toplumsal vicdanda sadece bir güvensizlik duvarı örmekten başka hiçbir işe yaramaz. Gerçeklerden kaçanlar, sonunda halkın sorularından kaçamayacaklarını bilmelidirler...
Ama öte yandan, KKTC Cumhurbaşkanlığı seçimlerine doğru ilerlerken, sağ kesime yönelen sorular da bir o kadar yakıcıdır. Vatandaşlık dağıtımları, istihdam furyaları, orman arazilerinin peşkeşi, kamu kaynaklarının partizanlık uğruna tüketilmesi, tabanca taşıma izinlerindeki artışlar, “Z” ve “T” izinlerinin seçim yatırımı gibi dağıtılması ve daha sonra da bazı kararların farklı nedenlerden dolayı geri alınması, soru işaretlerini daha fazla artırıyor… Bütün bunlar hangi gerekçeyle yapılıyor? Halk artık “spekülasyon” kelimesiyle avutulmak istemiyor. Çünkü devletin itibarını zedeleyen her karar, bu ülkenin geleceğinden çalındığını bilen kesim, daha fazla bilinçleniyor, farkındalığını artırıyor ve çoğalıyor...
Devleti yönetenler, emaneti yönettiklerini unuttuklarında, o emanetin bedelini kim ödeyecek? Tabii ki bunun cevabının, halk olduğunu bilenlerin sayısı, yeni jenerasyonlarla birlikte daha fazla artıyor. Sağ kesimden beklenen, gerçekleri gizlemek değil, şeffaflıkla onları ortaya koymaktır. Partizanlıkla, kıyaklarla, dağıtılan arazilerle seçim kazanmak değil, milletin güvenini kazanmak önemlidir. Çünkü seçim kazanılır ama itibar kaybedilirse, geriye enkaz kalır.
Bugün vatandaşın en büyük kaygısı, devletin itibarının zedelenmesidir. Devletin itibarı, bir kez kaybedilirse, onu yeniden inşa edilmesinin, nesiller alacağını bilen, bir kalabalığın artmaya başladığı da unutulmamalıdır... Büyük bir çoğunluk şimdi çok daha fazla farkındadır ki, kurumlar zayıflatıldığında, hukukun üstünlüğü gölgede bırakıldığında ve kaynaklar keyfi şekilde dağıtıldığında, bunun faturasını sadece bugünün nesli değil, gelecek kuşaklar da ödeyecektir. Bu gidişat devam ederse, yarın çocuklarımızın yaşayacağı ülkede adalete olan güven tamamen sarsılabilir, gençlerin umudu tükenebilir, uluslararası saygınlık geri dönülmez bir şekilde yitirilebilir. Vatandaş bu yüzden, devleti yönetenlerden sadece bugün için değil, geleceğin güvenliği ve onuru için de daha sorumlu davranılmasını bekliyor. Çünkü itibarını kaybetmiş bir devlet, ne içeride huzur sağlayabilir, ne de dışarıda saygı görebilir.
Bugünün gençleri artık çok daha bilinçli, sessiz çoğunluk çok daha uyanık. “Artık masallarla değil, hakikatlerle yönetilmek istiyoruz...” Diyenlerin sayısı çoğalıyor. Sessiz seçmen, tüm bu gelişmeleri dikkatle yakından izliyor. İstenilen, sadece dürüstlük ve samimiyet. Çünkü siyaset, en çok da samimiyetsizliğin kurbanıdır.
Artık görülüyor ki genç seçmen de, bu seçimlerin en kritik belirleyeni olacak. “Gençlik bir ülkenin geleceği değil, bugünün değişim gücüdür...” Onlar, geçmişin ağır yüklerini taşımak istemiyor artık; kendi geleceklerini kendi iradeleriyle kurmak istiyorlar. Bu çağda, ezberlenmiş söylemlerle, tekrar eden vaatlerle ikna edilmiyorlar. Daha fazla özgürlük, daha fazla şeffaflık ve daha fazla adalet talep ediyorlar. Kendi hayatları üzerinde söz sahibi olmayı, kendi ülkesinde gelecek hayali kurabilmeyi bekliyorlar. Eğer siyaset, bu gençlerin sesini duymakta geç kalırsa, sadece bir seçimi değil, yarının ülkesini de kaybedecektir. Çünkü gençlerin umudunu yitirdiği bir yerde, kalkınma da, demokrasi de, adalet de ayakta kalamaz.
Öte yandan, toplumun en büyük korkularından biri de, ülke siyasetine bulaşan kirlenmiş sektörlerdir. KKTC'de çeteleşme, kara para, yasa dışı bahis, forex ve fuhuş ağları artık sadece sosyal mesele değil, siyasi mesele haline gelmiş durumdadır. Bu yollarla zenginleşenlerin korunduğu iddiaları, halkın yüreğini sızlatıyor. “Bir milletin geleceğini çalan sadece dış güçler değil, içerdeki, suskunluktur aynı zamanda...” Bu suskunluk, toplumun vicdanını kanatmayı sürdürüyor.
Bugün göz ardı edilen tüm bu kirlenmiş sektörler, yarının en büyük toplumsal çöküşünün kapısını daha fazla aralayacaktır. “Suç düzen haline geldiğinde, adalet yalnızca bir hayal olur...” Eğer kara paranın, yasa dışı bahis ağlarının ve çeteleşmenin önü alınmazsa, devletin otoritesi içeriden kemirilir, gençler kolay yoldan kazanç hayaline kapılır ve toplumsal değerler hızla aşınır. Bugün görmezden gelinen bu tablo, yarın siyasetin meşruiyetini, hukukun üstünlüğünü ve halkın güven duygusunu tamamen yok edebilir. Bir ülkede siyaset, bu karanlık sektörlerle iç içe geçtiğinde, artık kararlar halk için değil, çıkar grupları için alınmaya başlanır. Bu da sadece bugünü değil, geleceği de ipotek altına almak demektir. İşte bu yüzden vatandaş, suskunluk değil, kararlı adımlar görmek istiyor...
Seçime kalan 51 gün, sıradan bir geri sayım değildir. Bu süreç, belki de ülkenin kaderini belirleyecek en kritik eşiktir. Halk artık şunu soruyor: “Daha fazla çürümeye mi sürükleneceğiz, yoksa güzel günlere doğru bir adım mı atacağız?” Bu sorunun cevabı sandıkta gizlidir. Ama sandık sadece bir seçim kutusu değil, vicdanın aynasıdır da aynı zamanda...
Bu yüzden bugün, tüm adaylara ve partilere sesleniyoruz: Halkın aklıyla oynamayın. Sessiz çoğunluğun iradesini hafife almayın. Çünkü bu kez gerçekten farklı bir dönemdesiniz. “Halkın sabrı bittiğinde, siyasetin ömrünün de bittiğini unutmayınız!”
Seçim günü geldiğinde, en güçlü ses belki de en sessiz seçmenden yükselecek. İşte o ses, ya çürümüş bir düzeni tarihe gömecek ya da geleceğe güvenle bakmamızı sağlayacak.
Mert MAPOLAR, C.Ht.

Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Yorumlar
Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Alexy Flemmings29/08/25 08:47
FEDERASYON VE KONFEDERASYON KÖTÜDÜR Federasyon: YETKİLERİN Merkezi hükümet ile Bölgesel hükümetler arasında anayasal olarak PAYLAŞTIRILDIĞI sistemdir. Konfederasyon: ORTAK BİR AMAÇ için bir araya gelmiş olan ve BAĞIMSIZLIĞI KISMEN DEVREDERKEN bazı konularda işbirliği yapan egemen yapıların genellikle gevşek olan bir birliğidir. 1) ORTAK AMAÇ YOKLUĞU: HALEN, okullarda ve kiliselerde “EN İYİ TÜRK, ÖLÜ TÜRK’TÜR” diyerek Türk düşmanlığı yapan, TEK amacı Kıbrıs’ın Yunanistan’la birleşmesi (ENOSİS) olan, TÜRK’e HER ZAMAN HER YERDE DÜŞMAN olan, 16 günlük Selden bebeği PARÇALAYARAK TOPRAĞA GÖMMÜŞ Rum’lardan oluşan, Kıbrıslı Türk bebekleri vahşice katleden Rumlara hiçbir ceza vermeyen, bunlara soruşturma dahi açmayan Rum Yönetimi ile KKTC'nin sahip olduğu HİÇBİR ORTAK AMAÇ YOKTUR! KÂĞIT ÜZERİNDE Ortak Amaç tanımlansa bile, Rumlar bu ortak amacı hemen savsaklayıp TEK amaçları olan ENOSİS’e yönelmektedirler (1960’da, ORTAK AMAÇ, Rumlarca 3 yılda savsaklandı). Konfederasyon kurulsa dahi, Rumlar çocuklarını “EN İYİ TÜRK, ÖLÜ TÜRK’TÜR” diyerek yetiştirmeye devam edecektir: 1960’da Federasyon kurulduğunda, Rumlar, çocuklarını, “EN İYİ TÜRK, ÖLÜ TÜRK’TÜR” diyerek yetiştirmeye devam ettiler! 2) KARAR ALMA SÜRECİNDE TIKANIKLIK VE YÖNETİMDE UYUŞMAZLIK: Federasyonlar ve Konfederasyonlar, zayıf merkezi otoriteye sahip olduklarından KARAR ALMA SÜREÇLERİ YAVAŞ, AĞIR VE HANTAL olup etkinlikten uzaktır. KKTC ile G.Kıbrıs arasında güvenlik, doğal gaz ve petrol kaynaklarının paylaşımı ve dağıtımı ve dış ilişkiler gibi önemli konularda anlaşmazlıklar yaşandığında, konfederasyon HIZLA tıkanır. Önemli meselelerde bile işbirliği imkânsızlaşır. 3) KIBRIS TÜRK’ÜNÜN ULUSAL KİMLİĞİNİN BOZULMASI: Konfederal düzenlemeler, Kıbrıs Türk’ünün değerlerine ve kültürüne zarar verip Kıbrıs Türk’ünün ulusal kimliğini bozar. 4) KKTC'NİN HUKUK SİSTEMİ İŞLEMEZ HALE GELİR: Bugün Kuzey Kıbrıs’ta TÜM yetki, KKTC hükümetindedir. Konfederasyon durumunda, Kuzey Kıbrıs’ta yetkilerin önemli bir bölümü, (RUMLARIN DA SÖZ HAKK OLDUĞU) Merkezi hükümette olacak, Kıbrıs Türk’ünün Devleti’nin yetkileri KISITLANACAKTIR. Kuzey Kıbrıs’taki bir faaliyet için, Rumlar “Bu faaliyet, Merkezi hükümetin yetkisinde” derken, Türkler “Bölgesel hükümetin yetkisinde” diyecektir. Sonuçta, KKTC YARARINA OLACAK HEMEN HER FAALİYET İÇİN RUM’UN DA ONAYI GEREKECEKTİR. Konfederasyonun hukuk düzenlemeleri, KKTC’nin kendi hukuk sistemiyle MUTLAKA çatışır ve KKTC YASALARI KKTC'DE UYGULANAMAZ HALE GELİR. KKTC ile G.Kıbrıs Cumhuriyeti hukukları arasındaki yasal çatışmalar, ticaret ve mülkiyet haklarını ve vatandaşlık haklarını etkileyip belirsizlikler yaratır ve adaleti engeller. 1960’da Kıbrıslı Türklerin AYRI BELEDİYESİNE BİLE SAYGI GÖSTEREMEYEN RUMLARIN, Kıbrıslı Türklerin AYRI DEVLETİNE SAYGI GÖSTERMESİNİ BEKLEMEK HAYALCİLİKTİR. 5) KKTC EKONOMİSİ BAŞKALARININ KONTROLÜNE GEÇER: Farklı ekonomik sistemler, politikalar veya ekonomik gelişmişlik düzeyleri, bileşen devletlerde eşitsizliği ve gerilimleri artırır. G.Kıbrıs dışarıdan daha fazla destek aldığından ve Konfederasyon durumunda da daha fazla destek almaya devam etmeyeceğinin hiçbir garantisi olmadığından, KKTC ve G.Kıbrıs arasındaki ekonomik fark, KKTC’nin ekonomik istikrarsızlığına ve Kıbrıs Türkleri arasında rahatsızlık yaratacaktır. Halihazırda, KKTC, VERGİ ADALETİ sağlayarak ve AKILCI KALKINMA POLİTİKALARIYLA kendi vatandaşları arasındaki gelir dağılımındaki adaletsizliği istediği an kendi imkânlarıyla azaltabilmektedir. 6) KKTC'NİN DIŞ AKTÖRLERCE ETKİLENEBİLİRLİĞİ ARTAR: KONFEDERASYONLAR, kırılganlıkları nedeniyle DIŞ AKTÖRLERİN ETKİSİNE DAHA AÇIKtırlar ve dış aktörlerce kolayca etkilenirler. Uluslararası aktörlerin rolü, çatışma ortamları oluşturur ve KKTC’nin iç yönetimini zorlaştırır. 7) KKTC'NİN GÜVENLİĞİ KALMAZ: Konfederasyon, birleşik savunma ve güvenlik stratejileri oluşturamaz. Sağlam güvenlik çerçevesi olmayan konfederasyonda da dış tehditler, iç karışıklıklar ve uluslararası anlaşmazlıklar, sürekli bir belirsizlik kaynağıdır. 8 ) KKTC'NİN DIŞ POLİTİKASI YÖNETİLEMEZ: Konfederasyonda, KKTC, G.Kıbrıs’ın engellemeleri nedeniyle, KENDİSİNE UYGUN DIŞ POLİTİKA İZLEYEMEZ. 9) KKTC’NİN YÖNETİMİ VERİMSİZLEŞİR VE MALİYETLER ARTAR: Konfederasyon, ayrı kurumların varlığını koruma zorunluluğu nedeniyle yönetim sistemlerini karmaşıklaştırır ve maliyetleri yükseltir. Çift hükümet yapısının, hizmetlerin ve bürokrasinin sürdürülmesi, kamu maliyesine ciddi yük getirir. 10) FEDERASYONLARDA VE KONFEDERASYONLARDA MERKEZİ HÜKÜMETİN KURULMASI HER ZAMAN SORUN OLMUŞTUR: ZORLA kurulan FEDERASYON örneği olan BELÇİKA’da Flamanlar ve Valonlar arasındaki anlaşmazlıklar yüzünden Belçika’da ülkeyi yönetecek bir hükümetin bile kurulamaması (HÜKÜMETSİZLİK) olağan hale gelmiştir: Belçika’da HÜKÜMETSİZ geçen günler: 1979: 107 gün; 1988: 148 gün; 2007: 194 gün; 2019: 653 gün (2 YILA YAKIN); 2024: 197 gün(22.11.2024 itibarıyla) VE HALEN HÜKÜMET YOK! ZORLA DELİ GÖMLEĞİ (FEDERASYON) GİYDİRİLEN BELÇİKA, 1830’dan beri, yaklaşık 200 YILDIR BU BEDELİ ÖDEMEKTEDİR! Buna karşın, KKTC’de, HALİHAZIRDA, halkın seçtiği parti HEMEN HEMEN AYNI GÜN HÜKÜMET OLUYOR! Konfederasyon’da ise, Merkezi Hükümet kurulamadığında, İstikrarsızlıklar, KKTC'ye de DOĞRUDAN VE OTOMATİKMEN yansıyacaktır. 11) YÖNETİLEMEMEZLİK VE YÜRÜTÜLEMEMEZLİK DURUMUNDA KKTC KONFEDERASYONDAN AYRILAMAYABİLİR: Konfederasyonlar, TEKRARLAYAN İSTİKRARSIZLIK RİSKLERİ taşır. KKTC Konfederasyon’da kendisini dezavantajlı hissettiğinde, gerilimler tırmanır ve KKTC, Konfederasyon’dan ayrılmak istediğinde KÂĞIT ÜZERİNDEKİ AYRILMA HAKKINA SAYGI GÖSTERİLMEZ (1960’da Kıbrıslı Türklerin KÂĞIT ÜZERİNDEKİ AYRI BELEDİYE HAKKINA BİLE SAYGI GÖSTERİLMEDİ) ve İstikrarsızlık geri döndürülemez bir noktaya gelir ve kalıcı hale gelir. Mevcut durumda ise, KKTC, sahip olduğu devasa potansiyelini kullanır kullanmaz hemen gelişme gösterip istikrarsızlıktan kurtulup hızlıca gelişebilmektedir. 12) KKTC'YE UZUN VADELİ BAĞLILIĞA İŞTAHSIZLIK: Federal ve Konfederal ilişkiler, GEÇİCİ veya KOLAYCA GERİ DÖNDÜRÜLEBİLİR yapılardır. Dünyada, Federasyonlar ve Konfederasyonlar sürekli olarak dağılmaktadır; dünyada SADECE PARÇALANMA vardır. Federasyon veya Konfederasyon durumunda KKTC ile derin entegrasyon ve işbirliği düşünenlerin KKTC ile uzun vadeli bağ kurma isteği azalacaktır. 13) FEDERASYONLAR VE KONFEDERASYONLAR PARÇALANMAYA MAHKUM OLUP GEÇMİŞ YÜZYILIN YÖNETİM SİSTEMLERİDİR. FEDERASYON VE KONFEDERASYON KÖTÜ OLDUĞUNDAN DÜNYADA FEDERASYONLAR VE KONFEDERASYONLAR SÜREKLİ PARÇALANMAKTADIR. DÜNYADA BİRLEŞME YOK! DÜNYADA YALNIZCA AYRIŞMA (PARTITION) VAR! Sovyetler Birliği (Federasyon): 15 YENİ ÜLKE Yugoslavya (Federasyon): 5 YENİ ÜLKE Sırbistan-Karadağ (Konfederasyon): 2 YENİ ÜLKE (AYNI IRKLI, AYNI DİNLİ, AYNI DİLLİ DE AYRIŞTI) Sırbistan: 2 YENİ ÜLKE (Kosova!) Marşal Adaları, Mikronezya Karolin Adaları, Palau: ABD’den (Federasyon) ayrıldılar! Çekoslovakya (Federasyon): 2 YENİ ÜLKE Güney Afrika: 2 YENİ ÜLKE (NAMİBYA) Etiyopya: 2 YENİ ÜLKE (ERİTRE) Endonezya: 2 YENİ ÜLKE (TİMOR-LESTE) Gürcistan: 3 YENİ ÜLKE (ABAZYA, GÜNEY OSETYA) Sudan: 2 YENİ ÜLKE (GÜNEY SUDAN) Kıbrıs: 2 YENİ ÜLKE (KUZEY KIBRIS TÜRK CUMHURİYETİ) Federasyonların, Konfederasyonların, Devletlerin AYRIŞMASI HİÇ BİTMEYECEK: Transdinyester, Filistin, Batı Sahara, Grönland, Quebec, Wallonia, Flanders, Katalonya, Bask, Padova, Kuzey İrlanda, İskoçya, Somaliland, Putland,... KONFEDERASYONLAR HEMENCECİK YIKILMIŞTIR: Peru-Bolivya KONFEDERASYONU (1836-1839): HEMEN YIKILDI. Amerika KONFEDERE Devletleri (1861-1865): Amerikan İç Savaşı’nda ABD'ye yenilip HEMEN YIKILDI. Kıbrıs Cumhuriyeti (FEDERE ÖZELLİKLERE SAHİP; 1960-1963): HEMEN YIKILDI Senegambiya KONFEDERASYONU (1982-1989): HEMEN YIKILDI. SIRBİSTAN-KARADAĞ KONFEDERASYONU (2003-2006): HEMEN YIKILDI. Bir çatı altında birleşen çiftlere dahi birbirlerini sevip sevmedikleri sorulurken ve sevgisiz evlilikler hızla dağılırken, “En iyi Türk, ölü Türk’tür” diyen YOBAZ, BAĞNAZ VE TÜRK DÜŞMANI Rumlarla neden aynı çatı altında bulunalım! Aynı arsadaki iki apartman, birbirinden bağımsız iki ayrı yönetimce yönetildiğinde daha iyi yönetilirken, “En iyi Türk, ölü Türk’tür” diyen YOBAZ, BAĞNAZ VE TÜRK DÜŞMANI Rumlarla niye aynı çatı altına girelim! Tarih de zaten daha önce kurulmuş yuvanın 1963-1960=3 yıl bile dayanamadan yıkıldığını yazdı!