Kahrolası federaller!
Yine bir gün sevgili kardeşim Rasıh Reşat ile Kıbrıs sorunu nasıl çözülecek diye kafa patlatırken, konu dönüp dolaşıp Amerikan Başkanı Donald Trump’a ve onun Kıbrıs sorunu ile ilgili atabileceği adımlara geldi.
Rasıh “Trump’ın getireceği çözüm senin hoşuna gitmeyebilir” deyince, şapkayı yere vurmak istemedim ve ona “İki devletli olmaz, Amerikalılar federal çözümü savunuyor ama geldiğimiz noktada 3-D’ye karşılık Maraş veya desentralize, daha çok işbirliği mekanizmalarının olacağı bir federal model olabilir” deyip Türkçe dublaj Hollywood filmi tarzı lafı ekledim: “Kahrolası federaller işte be abi!”
Tabii Rasıh buna bayağı güldü. O gülünce ben de onun böyle yaratıcı başlıklara bayıldığını, olası bir makaleye girişeceğini düşünüp, “Hayır Rasıh, yazı başlığımı çalaman” diye çıkıştım.
Dolayısıyla biraz son makalemin sonunda açık bıraktığım konu yüzünden, biraz da Rasıh’ın önüne geçme gailesiyle bu makaleye girişiyorum.
En son yazdığım ve bayağı tartışma çıkaran sosyal medya postlarının bir tanesinde aynen şu ifadeler yer buldu: “Ne olacak be abi bu Kıbrıs sorununun hali?” diye sorulduğunda “Tek umudum Trump” diye cevap verdim. Bin kişi teyit edebilir. Niye dedim? Çünkü Kıbrıs sorunu gibi saçma sapan, absürt bir sorunu, aynı özelliklere sahip bir bezirgan çözebilir de ondan. Bezirgan kısmının altını çiziyorum. Azeri-Ermeni anlaşmasını kotaran Trump’ın 3 vakte kadar Kıbrıs’a da el atacağına da çok eminim. Ha nasıl bir çözüm bulacak? İlla ki Amerikan çıkarlarının en önde olacağı, Türkiye ile Yunanistan’ın kesin kazanacağı, uluslararası şirketlerin illa ki kar edeceği ve en nihayet -köpekbalığının üzerindeki çöpçü balıkların avdan kalan parçaları temizlemesi misali- Kıbrıslıların da kazanacağı bir çözüm.”
Bunu yazdığım için “Trump’ın getireceği çözümü seveyim” diye mesaj atan kadim dostum, elbette bu yazıya da hoş bakmayacaktır ama konunun dönüp dolaşıp geldiği yer tam da burası.
Çünkü bir kez daha vurgulamam gerekirse, Kıbrıs sorunu uluslararası bir sorundur ve kademe kademe yükselerek gidilen bu platformda varılacak en son mertebe dünya süper güçlerinin çıkarlarının görüldüğü bir nokta olacaktır.
Kıbrıs sorunu esasen duygusal, saçmalıklardan hoşlanan, analitik düşünce kapasitesi yetersiz ve en fenası da hamaset retorikleri içine hapsolan Kıbrıslılar için çözülmesi komplike bir konudur. Hatta bu konu yüzünden hamaset edebiyatı vasıtasıyla iç siyaset kotarmaya meraklı anavatanlarımız için bile öyledir.
Bunu bir kenara koyacak olursak, yukarıda iddia ettiğim şey aslında daha önce de yazılarıma konu olan bir komplodur. Meraklısı için linkini şuraya bırakıyorum: https://www.kibrispostasi.com/c1-KIBRIS_POSTASI_GAZETESI/j227/a30166
İlgili makalenin girişindeki Fehmi Koru’dan alıntım da ne kadar doğru çıkmış, onu da ayrıca bırakayım:
"Dünyamız köklü bir değişimin eşiğinde. İngiltere'nin halk oylaması ile Avrupa Birliği (AB) süreci dışına çıkma iradesi (Brexit) göstermesi ve Donald Trump gibi birinin ABD gibi bir ülkenin başkanı seçilmesi bugüne kadar geçerli kuralları geçersiz hale getirecek önemde gelişmeler."
Elbette, Trump ilk seçimden sonra ikincisi kaybedip, üçüncüsünde tekrar seçildi.
İlk seçilmesinde de çeşitli aykırılıklar yapmıştı. Mesela Irak ve Afganistan’dan çekilme, Kuzey Kore lideri ile ateş-kes hattının dışında buluşma vs gibi.
Ancak ikinci seçilmesinin ardından attığı adımlar, uluslararası ilişkilerin statik düzenini bozacak adımlar değilse, nedir, birisi bana açıklasın?
Kim derdi ki bu yılın başında nükleer savaşın eşiğine gelen Pakistan ve Hindistan, aniden Trump etkisiyle en azından masaya oturup çatışmayı bitirecek?
Kim derdi ki İsrail-İran arasında patlak veren ve tarihe geçen 12 Gün Savaşı, Trump’ın Hollywood senaryolarını aratmayan bombalama ve diğer face-saving olaylarıyla şimdilik de olsa bitecek?
Hade hepsini geçtim, uzakta, çok uzakta iki garip ülke olan Tayland ile Vietnam’ın durduk yere çatışmaya başlamasını engelleyen kim oldu dersiniz? Donald Amca!
Tamam, bırakalım bunları, esas meseleye gelelim: Azerbaycan-Ermenistan!
Kim derdi ki Karbağ’ı ele geçirdikten sonra cephede gezip “Neredesin Paşinyan, hade gel” diye muzaffer bir komutan edasıyla meydan okuyan İlham Aliyev ile ülkesinde “Türk aşığı” ilan edilip, bir kaç kez darbe girişimi atlatan Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan, bir masaya oturup barış anlaşması imza edecek!
Beyaz Saray’da üç silahşörler gibi dizilip baş parmaklarını “okey” diye kaldırıp poz verenler iki lidere eşlik eden kişi yine aynı adam: Trump!
Hemen güncel bilgiyi de eklemem gerekirse, Trump, Cuma günü Alaska’da Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile bir araya gelecek. Konu Ukrayna savaşı.
Oradan da bir barış çıkar mı diye sormadan önce esasen sorulması gereken şey, Ukrayna’nın olmadığı bir masada, Ukrayna adına kim konuşacak sorusudur ama bunun yanıtı zaten belli değil mi? Trump!
Ondan da ötesi, niye Alaska diye ayrıca şüphe edebiliriz?
Niye?
E bilenler bilecektir, Alaska eskiden Rusya’ya aitti, sonra Yankiler onu parayı basıp satın aldı. (7.2 milyon dolar karşılığı, 30 Mart 1867)
Niye Alaska kardeşim, yer mi yok da bizi durduk yere bir satma alma komplosuna inanma noktasına getiriyorsunuz?
Biliyorum, lafı geveledik sonra geveliyorum ama şeytanın detaylarda gizli olduğunu da biliyorum.
Şimdi, bizim meseleye gelecek olursak, sizce, aniden, birdenbire, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin toprak bütünlüğünü korumaya soyunan ABD, bunu Rumlara duydukları derin aşktan dolayı mı yapıyorlar dersiniz?
Bu yılın başlarında başlayan ve güneyi abluka altına alan Amerikan askeri gücünden söz ediyorum.
1987’den beri sürdürülen hafif savunma silahı ambargosu yine Rumcu Amerikanların marifeti olarak mı görülmeli?
Kuzum, Sam Amca’nın kendi çıkarı ön planda olmadan herhangi birine bir damla su vermediğini en azından Hollywood filmlerinden biliyoruzdur!
Hani orada masa başında oturan zeki Amerikalılar vardır, uzaktan konuları takip ederek “Amerikan çıkarları” ya da “Amerikan güvenliği” lafları filan ederler ya, oradan alıntıyla söylüyorum.
Ama işin şakasını bir kenara bırakacak olursak, Amerikalıların çok uzun süreden beri Kıbrıs’ta bir “ara anlaşma” ya da geçen gün yazdığım yazıdaki “Modus Vivendi” tarzı bir ayarlama istediğine eminim.
Bir kaç ay önce 20 küsur senatörün imzasıyla Trump’a yapılan “Kıbrıs’a da el at” çağrısı boş bir çağrı değildir, bunu da not edelim.
Yani Trump’ın Gazze’de yeni bir Kaliforniya şehri inşaa etme planının aynen bizim Kapalı Maraş için de geçerli olabileceğine pek tabii ki inanmak yanlış olmaz.
Kafkaslarda bulduğu ve artık kendi adıyla anılan koridor, bir iş birliği, ticaret yoludur.
Dolayısıyla Trump, en nihayetinde bir bezirgân olarak, Amerikan şirketlerinin (Exxon, Chevron) Kıbrıs açıklarında çıkarmaya başlayacağı doğal zenginliği, en güvenli ve fizibil bir yolla Avrupa pazarına yollayacağı muhakkaktır. Buna Amerikan çıkarları denir ve hem attığım iletide hem de komplosunu yazdığım meşhur Davos planında en üst basamaktaki hedeftir.
Ondan sonra diğer büyük güçlerin bundan ne çıkar elde edeceği, ardından Türkiye-Yunanistan’ın çıkarlarının görülmesi, İngilizlerin kendi üslerini sağlama alması, bir takım başka finansal önceliklerden sonra nihayet sıra biz gariban Kıbrıslılara da illa ki gelecektir.
Yukarıda alıntıladığım iletimde dediğim gibi bizim durumumuz avını parçalayan köpekbalığından arta kalanları bekleyen balıklardan hallice bile değildir.
Ama biliyor musun, biz zaten küçük balık değil miyiz?
Ne yani, tabiri caizse bir en fazla lüfer kadar büyük olduğumuzu varsayarsak, 400 kiloluk bir fok balığına göz dikecek halimiz yok herhalde!
Merak etmeyelim, avdan kalan parçalar bizi de yedi sülalemizi de doyurur.
Yeter ki onursuz olmasın aşk! (Ya da çözüm!)

Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Yorumlar
Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.