Osmanlı döneminden günümüze, para meselesi
Meclis eski başkanlarından, KKTC’nin ilk kadın başbakanı Dr. Sibel Siber’in yeni kitabı “Kulüp”.
Tanıtım etkinliği için aldığım davete gidememiştim.
Geçtiğimiz cumartesi günü Sibel hanımla sözleştik ve kliniğinde buluşup birer kahve içip sohbet ettik.
Yeni kitabını anlatırken o kadar heyecanlıydı ki yüzünden belli oluyordu, bunu kendisine de söyledim.
Sibel hanımla olan randevuya giderken, yapımı devam eden cumhurbaşkanlığı ve meclis binalarının önünden geçtim.
İnşaat tam hız, üstelik sağlı, sollu devam ediyor.
Aklımdan, bildik düşünceler geçmeye başladı.
Çok büyük bir proje, büyük yatırım, devasa bir bütçe.
Bunca eksik, yarım, atıl kalmış, acil ihtiyaç, yapılması şart olan proje varken, yeni cumhurbaşkanlığı, meclis binası veya bir diğer söylemle “külliye” öncelikli olmalı mıydı?
İdeolojik düşünmeden, konuyu siyasallaştırmadan söylemek isterim, başka öncelikli alanlar mutlaka ki vardı.
Tabi ki bu saatten sonra bunu söylemenin, dile getirmenin bir anlamı yok.
Ama bir özeleştiri, en başta biz, kendimiz için, kendi ihtiyaçlarımızı gidermek adına ne yapıyoruz, ne yaptık, ya da neleri yapmadık, bunları da sorgulamak gerek.
Yani bu projeye ayrılan kaynağı, bizim olmayan parayı, başka alanlara yönlendirseydik, o zaman sorun yok muydu?
Yıllardır, Engelsiz Yaşam Evi’ni, bir tiyatro binasını, Girne ve Güzelyurt hastanelerini, en basit yol projelerini, asfalt yamasını, kaldırım bakımlarını, yapamayan bir devlet yönetimi.
Bunlar hepimizin ayıbı.
Biz ne yapıyoruz, ne yaptık kendimiz için?
Kamu hizmet binaları, hastaneler, okulların çoğu dökülüyor, Türkiye 40 günde Pandemi Hastanesi olarak bilinen binayı yapıp bitirmiş, biz servislerdeki yatak sayılarını bir artıramıyoruz.
Neden olmuyor, bir Engelsiz Yaşam Evi, yılan hikâyesine dönen Güzelyurt, Girne hastaneleri, söylerken bile utanmak gerek, bir tiyatro salonunu, yarım kalan, bitirilemeyen yol projeleri, neden olmuyor?
Her konunun içinde illaki ihaleler, illaki ertelemeler, bu ülkenin insanına da, kaynağını da, parasına da yazık.
Sibel hanımla sohbetimize dönersem, yeni kitabı “Kulüp” bir kez daha hayırlı olsun.
Okumaya başladım, önemli derecede yol da kat ettim, izlenimlerimi mutlaka yazacağım.
Ama bilmediğim, emin olmadığım, unuttuğum, birçok anekdota rastladım, onu söyleyebilirim.
Kıbrıslı Türkler olarak, Kıbrıs adasında önemli bir tarihimiz var.
Bunun kıymetini de, önemini de iyi bilelim.
Dikkatimi çekti, Sibel hanımın masasının üzerinde bir kitap vardı.
Kırmızı kapaklı, ince bir kitap.
Kitabın adı “Adsız kitap” yazarı Harid Fedai.
İlginç ve bugünle benzer bulduğum bir bölümü paylaşmak isterim.
“Vaktiyle gösterilen lüzum üzerine, Osmanlı hükümeti, eğitim bakanlığı gözetiminde adada on iki kadar ilkokul açmıştı. İstanbul’a doğal olarak uygun bir dille müracaat olunmuştu.
Hâlbuki efendilerimize lazım olan okul değildi. Belki bu vesile ile İstanbul hükümetinden para koparmaktı. Çünkü maksat eğitim, öğretim ve ileri gitme olsaydı, senelerce okullar lüzumsuz yere Lefkoşa’da bulundurulmaz ve bir gazete okumaya muktedir olmayan kişiler, müfettiş olarak avuçlarına liralar alamazdı. Okulların açılmasında maksat, tabi ki müfettiş efendiye aylık tahsis edilmesiydi.
Bunu da kadılarımız, müfettişlerimiz, eşrafımız onaylamıştır. Osmanlı hükümeti yıllarca, layık olmayan kişilere bu paraları verdi, alanlar da yedi.”
Kitabın ilgili bölümü, Osmanlı döneminde, Kıbrıs’ı ve Türkleri anlatıyor.
Liyakatin, eğitimin, bilgi ve donanımın çok da önemli olmadığını.
Okuyanlar mutlaka vardır.
Bugünle kıyas yaptığım zaman, değişen pek bir şey olmamış.
Yorumlar
Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.