YANKI

Prof. Dr. Mehmet ÇAĞLAR
chaglarm@yahoo.co.uk
Prof. Dr. Mehmet ÇAĞLAR

Lûlû’nun Uçuşu

Yayın Tarihi: 01/11/25 16:16
okuma süresi: 7 dak.
A- A A+

Sessizliğin İçinden Yükselen Ses

“Her kalem bir yolculuktur; bazen dış dünyanın sesini yazar, bazen insanın iç sesini…
Benim yolculuğum artık ikincisine kanat açıyor.”

(Mehmet Çağlar)

Otuz yıl önce ilk köşe yazımı Yamalı Bohça başlığıyla kaleme aldığımda Ankara’daydım.
Doktorasını yeni bitirmiş genç bir akademisyen, genç bir öğretmendim.
Kalemim hem hasreti hem yaraları yazıyordu.
Yamalı Bohça adını o yıllardan aldı — bir ülkenin yamalı umutlarını genç bir insanın inadıyla dikmeye çalışan satırlardı o.

1977’de üniversite öğrenimi için ayrıldığım Kıbrıs’a 2000 yılında yeniden döndüm.
Bu kez kalemim, yurduna geri dönmüş bir yüreğin kalemiydi.
Limit adını verdiğim yeni köşede sınırları, direnci ve yeniden başlamayı yazdım.
Aralarda farklı gazetelerde, farklı başlıklarla yazılar da yazdım;
her biri bir ara durak, bir iç sorguydu.
Ve sonra geldi Yankıtoplumun sesine kulak veren, ülkenin nabzını tutan ama cevabını hep içeriden arayan bir köşe.

Derken dünya sustu.
2019’un son aylarında görünmez bir virüs, bütün dünyayı kasıp kavurdu.
Sokaklar boşaldı, şehirler sustu.
İnsanlar evlerine kapandı; zaman, duvar saatlerinde değil, kalplerin içinde işlemeye başladı.
İşte o pandemi yıllarında, sessizliğin içinden farklı bir ses duydum —
bir köpeğin, küçük bir canın nefesini.

Adını Lûlû koyduk; ailemize katılan, enerjisiyle evin havasını değiştiren bir candı o.
Sadakati, sabrı, yılmazlığı ve mücadele gücüyle bize hep yeni bir devinim getirdi.
Lûlû dingin bir ruh değildi;
tam tersine, hayatla pazarlık etmeyen, isyankâr ama sevecen bir karakterdi.

Ondan önce bize sevgiyi ve dinginliği öğreten bir de Eros’umuz vardı;
adı gibi saf sevgiydi o.
Eros, koşulsuz sevgiyi ve huzurun sessiz gücünü fısıldamıştı bize.
Eros ne kadar sevgi ve dinginlikse, Lûlû da o kadar yılmazlık ve enerjiydi.
Biri kalbi yumuşattı, diğeri kalbi cesurlaştırdı.
Ve biz, önce Eros’la, sonra Lûlû’yla, yaşamın dengesini, devinimini
ve yeniden doğuşun sürekliliğini keşfettik.

Lûlû bizim için sadece bir dost değil;
hayatın kırılganlığını, sadakatini, sabrını, mücadele gücünü ve yılmamayı birlikte taşıyan bir sembol, bir esintidir.

Ve sonra… dün gece, Ekim’in son gecesi, bir rüya.
Lûlû uçuyordu.
Önce şaşkınlık, sonra hayranlık…
Kendini yere değil, göğe ait hissediyordu.
Uçtukça bir kuş gibi süzülüyordu; dört ayağı sanki kanatlara dönüşmüştü.
Ayakları görünmüyor, gövdesi ışıkla doluyordu.
Uçtu, uçtu… ve geri döndüğünde bana “O kadar güzeldi ki,” dedi.
“Harikaydı,” dedi.
Müthiş bir heyecanla uçmanın verdiği enerjiyi, o hazzı anlatmaya çalışıyordu.

O an anladım ki bu yalnızca bir rüya değil, bir uyanış, hatta bir uyarıştı.
Uzun zamandır içimde duyduğum o sesi, o eski sesi artık duymamak, susmak mümkün değildi.
İşte o andan sonra, uyanınca, yeni köşemin adının “Lûlû’nun Uçuşu” olması gerektiğine karar verdim.
Çünkü bazı uçuşlar kanatla değil, farkındalıkla yapılır.
Lûlû’nun Uçuşu, dünyayı yalnız gözle değil, kalple de görmenin, duymanın ve hissetmenin adı oldu bende.

Ve onun rüyamdaki uçuştaki özgürlüğü ve özgünlüğü,
bundan sonraki yazılarımın da yönünü, içeriğini ve anlamını belirleyecek.
Artık kalemim yalnızca geçmişin ağırlığını değil, geleceğin anlamını da taşıyacak.
Aynı Lûlû’nun uçuşundaki gibi…

Pandemi bize bir kez daha hatırlatmıştı ki, dünya bir anda değişebilir;
ama insanın iç sesi hep kalır.
Ve belki de asıl değişim, dünyayı değil, kendimizi yeniden görmeye başladığımız anda başlar.
Lûlû’nun dün geceki uçuşu, bana bütün bunları bir kez daha hatırlattı.

Bazı dillerde lulu mücevher, bazılarında esinti;
Afrika’da inci, Polinezya’da rüzgârın uğultusu,
Fransızcada sevgiyle söylenen bir hitap — canım gibi, tatlı bir sesleniş.
İngilizcede ise “çok özel bir şey.”
Benim için Lûlû, değerli olanın asaleti ve enerjisi; yeryüzüne ait bir canın özgürlüğe ve gökyüzüne kanat çırpışı.

Yıllarca yazarken aklın, bilimin, siyasetin ve eğitimin ışığında yürüdüm.
Eleştirdim, analiz ettim, çözümler üretmeye çalıştım.
Şimdi aynı yolu biraz daha içeriden yürümek istiyorum.
Yine akılla ama artık daha çok iç sesle;
yine toplumun meseleleriyle ama bu kez sezgilerin rehberliğiyle.

Çünkü akıl kadar kalp de öğretir insana.
Kalbin bildiği bir dil vardır;
mantığın kavrayamadığını sezgi anlar,
aklın çözemediğini his çözer.
Gerçek bilgelik, rasyonelliği sezgiyle ve kalple buluşturabilmektir.
Bir denklem akılla kurulur ama
çözüm çoğu zaman sezginin parıltısıyla bulunur.

Bu yeni dönem benim için bir dönüm noktası.
Artık dünyayı yalnız gözle değil, yürekle de görmeye çalışacağım;
daha derinden hissederek, daha anlamlı bakışlarla.
Artık yazılarımda eleştirinin yanı sıra,
daha çok düşündüren, daha çok dönüştüren bir dilden yürüyeceğim.

Bu bir veda değil; bir tamamlanma.
Yamalı Bohça’dan Limit’e,
Limit’ten Yankı’ya,
ve şimdi Lûlû’nun Uçuşu’na…
Yankı dış sesimdi, Lûlû iç sesim olacak.
Kalem yine aynı; ama rüzgârı artık başka esiyor.

 

“Dünya değişir, biz de onunla değişiriz.
Ama insanın en gerçek yolculuğu,
kendi iç sesine doğru attığı o sessiz adımdır.”

Not:
Yıllardır bana ses veren, Yankı’yı okuyan tüm okurlara sevgiyle teşekkür ediyorum.
Bu satırlar, Yankı’ya hem bir veda hem de sizlere bir selamdır.
O dönem tamamlandı; şimdi yeni bir yolculuk başlıyor.

Bugünden itibaren kalemim, “Lûlû’nun Uçuşu” başlığı altında yazacak.
Bu yeni köşe, aklın ışığıyla kalbin sezgisini birleştiren bir uçuş olacak.
Her satırı, rüzgârla değil, iç sesin esintisiyle yükselecek.

Tüm yazılar, o uçuşun rüzgârında…
Sizleri, o rüzgârın hafifliğiyle;
bir Lûlû’nun özgürlüğü, bir kelimenin kanadıyla bekliyor.

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Levent Kutay
Levent KUTAY'dan
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.