Susuz, elektriksiz ve yangın helikoptersiz…

Yayın Tarihi: 06/06/24 08:55
okuma süresi: 7 dak.
A- A A+

Geçen gün sosyal medya hesabımdan şöyle yazdım: “Susuz ve elektriksiz bir yaza merhaba…Becerebilen delirsin…”

Lakin dün yazdığım bu iletiye bugün yeni bir ekleme yapmak durumda kaldım. Sebebiyse bir yangın.

Çünkü dün Kufez yakınlarında kuru otların tutuşması sonucu çıkan yangın, yine o bilindik tartışmayı da beraberinde getirdi: “Yangın helikopteri neden yok?”

Ben bu satırları yazarken Kufez yangını hala daha kontrol altında değildi. Bu arada dün çıkan ve ucuz atlatılan yangın sayımız ise 5.

Ama biz konumuza dönelim.

Efendim, helikopter konusu yaz aylarımızın “beylik” tartışmalarından bir tanesidir.  

Geçen sene Türkiye tarafından adaya konuşlandırılan helikopter sorunlara bir nebze çare olmuştur belki ama sorun kökten çözülmemiştir. Bu sene bu helikopterin geleceğiyse belli değildir.

Hele de Türkiye’nin başının hem yangınlar hem de hava söndürme araçları konusunda belada olduğu düşünülürse, bu sene bu helikopterin gelip gelemeyeceği meçhuldür.   

Bakınız, birine bir şey ima etmeye çalışmıyorum ama ana kucağında devletçilik oynayacağınıza, misal, Ersin Tatar ve Zorlu Töre’nin rekor yurt dışı ziyaretlerini makul seviyeye indirip, tasarruf edip, buradan bir helikopter alabilirisiniz.

Olmadı, Londra’da gereksiz hamaset konferansları düzenleyip milyonları sokağa atacağınıza yine helikopter alabilirisiniz. Örnekler çoğaltılabilir elbet.

Ama tüm bunların yerine ağlama ve sızlama yapılmakta, hiçbir önlem alınmamakta, memleket ise cayır cayır yanmaktadır.

Geçen sene çok şanslıydık, büyük bir yangın çıkmadı. Ondan önceki sene Akatu ormanlarını kaybettik.

Bu seneyse rekor sıcaklıklar bekleniyor. Bu da yangın tehlikesinin çok büyük olduğunu gösteriyor.

Bu dediklerime, ülkeye dolan ve kesinlikle bu toprağa aidiyet hissetmeyen sorumsuzların yol açacağı felaketleri de eklersek, işin vahameti daha da artmaktadır.

Sakın yanlış anlamayın, bu topraklara aidiyet hissedenlerin de çevre konularında sınıfı geçtiği pek yoktur.

Yani diyeceğim sevgili dostlar, iklim krizi gerçektir, son dönemde yaşlanan olağan üstü doğa olayları da buna göstergedir. Ve buna ek olarak sorumsuz insan faktörünü de koyunca, başımız büyük derttedir.

Düşünün, dün yaşadığımız sıcaklık neredeyse mevsim normallerinin 10 derece üzerindedir. Bu işin daha Temmuz’u ve Ağustos’u vardır ki geçen sene kaydedilen en yüksek sıcaklık 46.6 derece olarak ölçülmüştür. Bence bu sene 50’leri görmemiz çok doğal olacaktır.

Yangın çıkma tehlikesi en yüksek seviyededir ve her türlü önlem acilen alınmalıdır.

Bu satırları yazarken yemin ederim “çağırma Ulaş, çağırma” diye kendime kızıyorum.

Ama gazetecinin görevi toplumu bu türden konular hakkında doğru bir şekilde uyarmaktır.

Yangın helikoptersizliği dışında bu yazın bir başka konusu susuzluktur.

Malumunuzdur, Türkiye’nin getirdiği ve adına ‘asrın projesi’ denilen projede hem iklimsel, hem de teknik bir takım sorunlar yaşanmaktadır.

Hatırlayınız, 2020 yılı başlarında yaşanan arıza sonucu bu ülkeye tam 7 ay su gelememiştir.

Böylesi bir arızanın tamiri de oldukça zordur.

Şimdi de pompa istasyonunda sorun yaşanmaktadır. Proje, bazılarının yanlış şekilde manipüle ettiği gibi KKTC devletinin yönetiminde değil, Türkiye DSİ’nin yönetimindedir. O kadar ki, boruların geçtiği yerler dahi kamulaştırılıp, Türkiye’nin toprağı yapılmıştır.

Dolayısıyla hükümetin ya da yerel yetkililerin bu konuda yapacağı bir şey pek yoktur.

Burada suçlama oyunu içinde değilim, suyun gelmesine de karşı değilim. Nihayetinde bu suya ihtiyacımız olduğu kesindir.

Ancak zamanında bu proje tartışılırken su gibi stratejik bir emtianın yetkisinin bizde kalması gerektiğini söylediğimizde hemen ‘hain’ damgası yediğimizi buruk bir gülümsemeyle hatırlıyorum.

Ha diyeceksiniz ki, varsın yetkisi bizde olmasın, daha iyi olur, o da sizin görüşünüz.

O da değil, suyun geldiği Dragos çayında da sıkıntılar baş göstermiştir. Bir takım uzman raporları, çayın kaynağının iklim krizi nedeniyle kurumaya yüz tuttuğunu, suyun azaldığını söylemektedir. Debi konusunda da sıkıntılar çıktığı yazılıp çizilmiştir.

Bunun dışında bölgede tarımla uğraşan çiftçilerin de zaten az olan suyun adaya akıtılmasından kendilerince haklı bir şekilde rahatsız olduğu bölge gazetelerine konu olmuştur.

Öte yandan Kıbrıs adasının su kaynakları da maalesef kurumaya başlamış, en büyük aküferlerimiz tuzlanma belasıyla karşı karşıya kalmıştır.

Ve yine bildiğiniz gibi ülkemizin nüfusu tam tahmin edilmediği için sağlıklı su planlaması yapmamız imkansızdır. Yaz dönemi gelip de tatilciler de sökün ettiğinde zaten sıkıntılı olan su planlaması daha da sıkıntıya girmektedir.

Bakınız, bu konuda çok ciddi ve sert tedbirlerin alınması şarttır.

Mesela inşaa edilen her siteye arıtma tesisi yapma şartı getirilmeli, en azından kullanım suyu böyle karşılanmalıdır.

Su israfı konusunda bir farkındalık yaratılmalı, sabah akşam kapısının önünü yıkayanların, her gün araba yıkayanların ve diğer israfçıların önüne geçilmelidir.

Cezaysa ceza, paraysa para.

Makalenin başlığının diğer hususu olan elektrik konusuyla ilgiliyse inanın hiç konuşmak istemiyorum. Çünkü çok sinir oluyorum.

Ülkenin en stratejik kurumu sırf batsın ve özele peş-keş çekilsin diye bu hale getirenlerin hesap vermesini çok istiyorum ama bundan umutlu değilim.

Tabii ki kuruma yapılmayan yatırımlar, güneş enerjisine burun kıvırma, sırf birileri akaryakıttan malı götürüsün diye hala daha alternatif yaratılmaması gibi konuları konuşmaktan bitap düştük.

Ama neye yarar?

Çözülmeyen sorunlar bataklığının kaderi maalesef bu sorunların tekrar tekrar nüksetmesidir.

Ah ah…

Bir bitmediniz, gitmediniz…

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Levent Kutay
Levent KUTAY'dan
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

Diğer Ulaş BARIŞ yazıları