Kontrollü Gerginlik, Diplomasi ve Üçlü Zirve: Gözler New York’ta...
Güneyin en etkili gazetesi olan Filelefteros’un Kostas Venizelos imzalı dünkü manşet haberi oldukça önemli mevzulara parmak basmış.
New York’ta BM Genel Merkezinde bu hafta başlayacak olan 80. UNGA (Yıllık BM toplantıları) toplantıları öncesinde bir çeşit Rum siyasetinin genel analizi gibi yazılmış olan haberde Türkiye’ye ve şu an sürdürdüğü siyasete sert tepkiler var.
“Türkiye, Kıbrıs ve Yunanistan’a karşı ateşle oynuyor” başlıklı haber dünkü TAK ajansının özetlerinde yer almış ama bayağı kırpılmış.
Özetle, haberde Türkiye’nin Kıbrıs Cumhuriyeti ve Yunanistan “aleyhine taleplerini elde etmek için, güç alanında gerilim ve baskı ile taviz yolunu seçtiğini, gerilim yaratarak tavize zorlamaya çalıştığını” iddia ediliyor.
Türkiye’nin bu yolla elde AB-Türkiye ilişkileri, SAFE programına katılım, Girit-Güney Kıbrıs arasına elektrik kablosu kurulması projesine (GSI) izin makamı olarak katılma gibi talepleri olduğunu öne süren gazete, Güney Kıbrıs’ın İsrail’den Barak MX hava savunma sistemi almasına da “aşırı” tepki gösterdiğini iddia ediyor.
Gazeteye göre, Rum yönetiminden adı belirtilmeyen yetkili bir kaynak “Türkiye’nin hem denizde hem de karada geri dönüşü olmayacak yeni olgular dayatmaya çalıştığını, KKTC’yi siyasi açıdan yükseltme politikasını da yoğun şekilde ilerlettiğini, bu hareketlerinin yakından takip edildiğini” söyledi.
Rum tarafının Türkiye’ye yönelik tepkisinin, önleme alanında “onlar ne yaparsa yıkalım” mantığında olduğunu yazan gazete, Türkiye’nin güçlü mekanizmalara sahip olması nedeniyle bunun hiç de kolay olmadığını ancak Rumların hem diplomatik-politik hem de caydırıcılık alanında jeopolitik önemini ve rolünü yükseltme inisiyatifleri aldığını aktardı.
Habere göre, Başkan Nikos Hristodulidis BM’nin 80’inci Genel Kurulu’nun çerçevesinde bulunacağı New York’ta, özellikle AB dönem başkanlığını devralacak olması nedeniyle “Türk taleplerini ifşa etmeye” ve Güney Kıbrıs’ın bölgedeki rolünü öne çıkarmaya çalışacak.
Gazete edindiği bilgilere dayanarak Yunanistan’ın da Türkiye’ye yönelik tavrını sertleştirme kararı aldığını, bu çerçevede Brüksel’deki Yunan Daimi Temsilciye, bu hafta gerçekleştirilecek Türkiye-AB ilişkileriyle ilgili toplantılarda çok sert tavır sergileme emri verildiğini yazdı.
Buraya kadar TAK’ın çevrisinde yazanları okudunuz, buradan sonra yazanlar ise benim kendi çevirim olacak. Elbette isteyenler Filelefteros’un sayfasına bakabilirler.
Efendim, şimdi bir kere Kıbrıs ile Yunanistan arasında, Girit üzerinden bağlanacak elektrik kablosu meselesi konusunda büyük bir gerginlik var. Bu gerginlik, ilgili Yunan şirketin parayı taksitle alacağını taahhüt etmesine rağmen bir anda tümü istemesi yüzünden çıkmış gibi duruyor. Ancak esas mesele Türkiye’nin projeye taş koyması ve Yunanistan ile bu bağlamda gerilmesidir.
Burada karşımıza geçtiğimiz ay Mısır, Kıbrıs, Yunanistan, ABD ve AB tarafından yasa dışı ilan edilen 2019 tarihli Türkiye-Libya deniz sınırı mutabakatı çıkıyor.
Kablo tahmin edeceğiniz üzere Türkiye’nin Libya ile ilan ettiği alanın içinden geçecek, bu yüzden de Türkiye ‘ benden izin alacaksınız’ diyor. Fakat diğer taraflar bu anlaşmayı geçerli kabul etmiyorlar ve Türkiye’yi izin mekanizması olarak görmüyorlar.
Bu arada haberde “Washington’un” kabloya ilgi gösterdiğini, devreye Amerikan şirketlerinin girip, bu işe talip olabileceği iddia ediliyor.
Yine haberde Yunanistan’ın, Girit adasının güneyindeki bloklardaki hakları Amerikan Chevron şirketine vermek için girişim yaptığı da yazıyor.
Bu iki gelişme, Türkiye’nin ABD ile karşı karşıya gelmesi anlamına geliyor.
Peki aynı taktik bilin bakalım daha önce nerede işe yaradı? Tabii ki Kıbrıs adasının güneyindeki bloklarda!
İtalyan ENİ şirketinin gemilerine müdahale eden, engelleyen Türk donanmasının, diğer bloklarda iş gören Amerikan şirketleri Exxon ve Chevron’un çalışmalarına ses çıkarmadığını hepimiz biliyoruz.
Bu arada Türkiye, Yunanistan’ın bu girişimine Navtex ilan edip, Piri Reis’i bölgeye yollamaklar cevap verdi ve bu konular, 23 Eylül günü, yani yarın, BM Genel Kurulu kapsamında görüşecek olan Erdoğan ile Miçotakis’in ajandasının en üstüne yer alacak gibi duruyor.
Gazete haberinin TAK haberine yansımayan bir başka kısmı da Amerikan’ın Ankara Büyükelçisi Tom Barrack’ın yeni marifetleri olarak dikkat çekiyor.
Buna göre Barrack, fikir babası Türkiye’nin olduğu “Doğu Akdeniz Konferansı” konusunu hayata geçirmek için çalışma yapıyor. Ancak bu çalışma Ankara’nın istediği bir mizansene doğru gidiyor.
Nedir o mizansen? Kıbrıs Cumhuriyeti’nin toplantıya davet edilmeyecek olması!
Türkiye davete ancak bir şekilde rıza göstereceğini daha önceden yüksek perdeden olmasa da vurgulamıştı: KKTC’nin de davet edilmesi!
Rumların hayatta kabul edemeyeceği bu formül, eğer kabul görse elbette adada iki devlet olduğu anlamına geliyor.
Ancak gazete yeni gelişme olarak haberinde, Türkiye’nin daha önceden bu yolla KKTC’nin statüsünü yükseltmeye çalıştığını ancak şimdi bunu istemediğini, o yüzden de Kıbrıs Cumhuriyeti’ni tümden dışarıda bırakan bir toplantı niyetinde olduğunu iddia ediyor. Tabii Tom Barrack’ı da Ankara’nın “suyoluna” gitmekle suçluyor!
Haberin son kısımlarında ise Türkiye’nin “kontrollü bir gerginlik” peşinde olduğu, bu yolla tehditlerini materyalize ederek, hem Kıbrıs Cumhuriyeti’nden hem de Yunanistan’dan tavizler kopartmayı hedeflediği de iddia ediliyor. Bu noktada Türkiye’nin hem Gazze savaşını hem de Suriye’deki durumu siyasi bir araç haline getirdiği, kendine yeni etki alanları aradığı ve konumunu güçlendirecek adımlar peşinde olduğu belirtiliyor.
Bu yüzden de Türkiye’nin uzun süren gerginlikten sonra Mısır’la yakınlaşma dönemine girdiği, 13 yıl sonra ilk kez ortak tatbikat düzenlediği örnek olarak gösteriliyor.
Çok uzun zamandır siyasi kulislerin en revaçta komplo teorilerinden olan “kontrollü gerginlik” şüphe yok ki Ankara’nın iç siyasette de sıkıntıya giren elini rahatlatması açısından bulunmaz bir cevher olabilir.
Öte yandan gazete, Başkan Hristodulidis’in New York’ta “atak bir diplomasi” izleyerek, Türkiye’nin niyetlerini muhataplarına anlatma niyetinde olduğunu belirtiyor.
Kim bilir belki de Ersin Tatar’ın son günlerde yürürlüğe koyduğu “atak diplomasisi” söylemi Rum liderin ataklarına karşı koymak içindir!
Şaka bir yana, habere göre Guterres’in önümüzdeki Cumartesi yapılacak üçlü zirveye sadece 30 dakika ayırdığını, bunun da toplantıdan önemini belirleme açısından gösterge olduğu söyleniyor.
BM, 19 Ekim’de yapılacak seçimler öncesinde Türk tarafının kılını kıpırdatamayacağını biliyor. Bu yüzden de Guterres’in yapacak daha önemli işleri var!
Ancak buna rağmen New York öncesi bir açıklama yapan Rum lider “kafasında bir takım fikirlerle” zirveye gittiğini söylemiş durumda. Bir takım söylentilere göre, Tatar’a bir gol pası verip, Luricina’ya karşılık Haspolat teklifini kabul ederek onu “kapı bile açamayan Türk lider” konumundan kurtarmayı düşünüyormuş!
İnandırıcı mı? Ben olmadan inanmam, siz de inanmayın!
Ezcümle, bazıları bu yazacağımdan gıcık kapsa da, önümüzdeki hafta Kıbrıs sorunu için kritik bir hafta olabilir. Yok, merak etmeyin, Kıbrıs sorununun kendisi BM toplantılarında 30 dakikalık bir zirve kadar yer tutabilir ama konu başka.
Konu, Kıbrıs sorununun uluslararası bir sorun olması ve BM toplantılarının da bu bağlamda tüm aktörlerin bir araya geldiği bir arena olmasıdır.
O yüzden de yarınki Erdoğan-Miçotakis görüşmesi çok kritiktir. 25 Eylül’de Beyaz Saray’da yapılacak Trump-Erdoğan görüşmesi çok daha kritiktir.
New York’ta yapılacak diğer üst düzey temaslar tabii ki sadece Kıbrıs sorununu değil, bölgedeki dengeleri çok etkileyecek cinsten temaslardır.
Son olarak İngiltere’nin kabul ettiği Filistin devletinin tanınması meselesi BM’nin en birinci konusu olacaktır. Ukrayna savaşı bir diğer çok önemli konudur.
Ha bütün bunların sonrasında, Genel Kurul bitip, fırtına dinince, yani mesai dışı Cumartesi günü gelince, bizim üçlü zirve de toplanacak.
En kötü Ekim ya da Kasım ayına yeni bir gayrı-resmi zirve açıklanır, biz de onunla oyalanmaya devam ederiz diye düşünüyorum…
Bakalım…

Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Yorumlar
Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.