Her siyasetçi kükrediğinde 1 TL alsaydım...
Aklımda böyle bir yazı vardı ama araya başka başka işler girince erteledim. Yazmamak da olmazdı.
Hazır Dünya Basın Özgürlüğü günü de gelmişken aradan çıkarayım bari diyorum.
TAK Muhabirleri, peşlerine sendikalarını da takarak Meclis'te protesto gösterisi yapıp kalem ve defter bırakmışlar geçtiğimiz hafta.
Meslektaşlarımı eleştirmek tarzım değildir ama bu da biraz fazla oldu sanki.
Yani ilk defa mı bir siyasinin tepkisine maruz kalıyorlar bu arkadaşlar ki, bu denli bir eyleme girişmişler.
Bana ağzından köpükler saçarak telefon açan her siyasetçi için hesabıma birileri 1 TL yatırmış olsaydı şimdiye kadar, şu anda Forbes Dergisi'nde bir yerim olurdu desem abartmış olmayacağımdan emin olun.
Telefonu açan haklıysa hakkı teslim edilir, hata düzeltilir. Haksız ise de ağzının payı saygı ölçüleri içerisinde verilir. Haklı ve hadsiz ise de her ikisi birden yapılır. Kalem defter bırakmak neyin nesidir anlamıyorum.
Ayıptır söylemesi, yüksek lisans tezim, Kıbrıs Türk siyasetçisinin Kıbrıs Türk Medyasına Bakışı başlıklıdır. Bir siyasal iletişim tezidir.
Sonuçlarını görseniz gazetecilerle ilgili siyasetçilerin düşünce ve bakışları pek hoş olmadığını anlarsınız. Kafalarında bizler için besledikleri duygular korkunç. Ama ortaya çıkan sonuçlar arasında siyasetçilerin gazetecilere, söylemlerini kamuoyuna iletmek üzere ihtiyaç duydukları da vardır ve önemli bir yer tutuyor.
Yani özellikle mecliste söylediklerinin BRT canlı yayının izlemeyenler tarafından da okunmasını isterler. Eksik ya da yanlış aktarılınca da bu arzuları kursaklarında kalır.
Bence sakıncası yok kalabilir de bu heves bu kursaklarda.
Uzun uzun milletvekili nutuklarını yazmak da habercilik değil ya. Ama o işe hiç girmeyelim. Memleket medyasının hastalığı deyip geçelim.
Ama diğer taraftan bir siyasetçi, sarf etmediği bir ifadeyi devletin ajansının bülteninde görmesi durumunda delirmesi normal değil mi? Normal.
Delirebilir de, deli deli tepki de verebilir.
Ama gazeteci, meslekle hiçbir alakası olmayan ve mesleki terminolojiyi bile doğru düzgün kullanamayan bir sendikacının arkasında durup kalem defter bırakma eylemi yapması güzel olmadı.
Menteş Gündüz ile ilgili mesele benim de gündemime geldi. Sayın Gündüz Kıbrıs Postası'nda gördüğü ve kullanmadığı bir ifade ile ilgili beni aramış, tepkisini dile getirmişti. Hatta son derece kızgın olduğu da ses tonundan belliydi.
Ufak çaplı bir de tartışma yaşadık. Son derece de normal.
O siyasetçi ben gazeteci. Aynı saflarda olma şansımız yok zaten.
"Ben öyle söylemedim" diye çıkıştı. "Ya ne söylediniz sayın vekil" diye sordum.
O da aktardı.
Baktığım zaman haberde yer alan konuşması ile ara başlıkta kullanılan ifadenin mantıken birbirini tutmadığını da görünce, orada bir hata yapıldığını anladım.
Haberin kaynağını haber merkezine sorunca da, TAK yanıtını aldım. Hata insanlara mahsus. TAK'taki arkadaşlar da hata yapabilir. Özellikle günümüzde hızın her şeyin önüne geçtiği dönemde bunlar daha sık olabiliyor.
Yapılmış bir hata vardı. Hataya biz de ortak olmuşuz. Düzelttik yolumuza devam ettik.
Kalem defter bırakmadık.
Bunu da konu etmedik.
Dedim ya, bu şekilde gelen telefon sayısı sınırsız bizde.
Memur gazetecilerden farklı olarak bizde yorum da olduğundan, yorumları beğenmeyen siyasetçilerden de zaman zaman ağız dolusu laf işitiyorum.
Haklı iseler, hakları teslim edilir, haksız iseler de ağızların payı verilir. Halkı ve hadsiz iseler de her ikisi birden yapılır.
Basın özgürlüğü kutsaldır ancak bu tanıklık ettiğimiz kalem defter bırakma eylemi ile ilgili bir şey değil.
Her siyasetçi tepki gösterdiğinde kalem defter bırakılacaksa, kimse kusura bakmasın kalem bırakmaktan elimize kalem almaya fırsat bulamayız.
Hatta eğer kalem bırakılacaksa, kalem bırakılan yerden alınmasa daha iyi.
Yorumlar
Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.