BİRAZ AYDINLIK

Mert MAPOLAR, C.Ht.
mertmapolar@gmail.com
Mert MAPOLAR, C.Ht.

Son 44 gün: Sloganlarla bir ülke yönetilemez!

Yayın Tarihi: 05/09/25 07:30
okuma süresi: 9 dak.
A- A A+

MERT MAPOLAR’IN KÖŞE YAZISINI SESLİ DİNLEMEK İÇİN TIKLAYINIZ

KKTC Cumhurbaşkanlığı seçimlerine yalnızca 44 gün kaldı. Zaman daralıyor, adayların söylemleri hızlanıyor, ortamlardaki hareketlilik artıyor. Sağ ve sol kesimin Cumhurbaşkanı adaylarının beden dilleri, kullandıkları ifade ile üslup farklılıkları gözlerden kaçmıyor. Bir yanda daha sakin, kendinden emin, kontrollü bir seçim stratejisi; diğer yanda daha hareketli, kalabalık fotoğraflar, sloganlar ve yüksek sesli vaatler. Ancak halkın zihninde gün geçtikçe büyüyen tek bir soru var: Gerçekten ne yapabilecekleri ve ne yapamayacaklarıdır!

Bu noktada adayların atacakları her adım, söyleyecekleri her söz, verecekleri her vaat çok daha kritik bir hal almaktadır. Çünkü bu ülke defalarca hayal kırıklığı yaşamış, defalarca büyük sözler duyup karşılığını bulamamış bir halkın omuzlarında yükseliyor. Oy uğruna ortaya atılan popülist söylemler, kısa vadeli alkışları toplasa da, uzun vadede halkın güvenini, ülkenin geleceğini ve demokrasinin itibarını zedelemektedir.

Cumhurbaşkanı her şeyi yapar algısı, halkın gözünde büyütülen ama gerçekte Anayasa’ya aykırı olan bir yanılsamadan ibarettir. Bu yanılgı hem adayların sorumluluğunu artırıyor hem de halkın beklentilerini gerçek dışı bir seviyeye taşıyor. Bu yüzden adayların artık daha cesur, daha dürüst ve daha açık olmaları gerekiyor. Gerçekçi olmayan vaatler, yalnızca kişisel hırsların tatminiyle sonuçlanır. Oysa bu seçim yalnızca bir makamın kime verileceği değil, ülkenin geleceğinin hangi doğrular üzerine inşa edileceğinin kararını da belirleyecektir.

Vatandaş artık slogan istemiyor. Vatandaş, içi boş vaatler değil; uygulanabilir, ayakları yere basan, planlı ve programlı projeler istiyor. Halk bugüne kadar verilen sözlerin ne kadarının tutulduğunu, geçmişteki karnelerin ne olduğunu gayet iyi biliyor ve hatırlıyor. Dijital çağda arşivler her yerde, vatandaşın unutma lüksü yoktur.

O yüzden kimse kimseyi kandırmaya kalkmasın. Çünkü mesele yalnızca bugüne verilen sözler değildir; asıl önemli olan geçmişteki icraatlara da bakabilmektir. Adayların daha önce üstlendikleri görevlerde hangi projeleri hayata geçirdikleri, hangi krizleri nasıl yönettikleri, kendi ekipleri ve tabanlarıyla ne kadar uyumlu çalıştıkları, bugünkü vaatlerinin gerçekçi olup olmadığını anlamak için önemli bir projeksiyon sunmaktadır. Geçmişte, yetki sahibi oldukları dönemlerde attıkları adımlar, verdikleri kararlar, uyguladıkları politikalar ve bıraktıkları izler, gelecekte nasıl bir yönetim sergileyeceklerinin de habercisidir. Çünkü bir liderin gerçek değeri yalnızca söylediklerinde değil, daha önce yaptıklarında da gizlidir. Halkın bu bilinçle geriye dönüp bakması, adayların bugünkü vaatlerini tartarken, elindeki en güçlü pusulalardan biri olacaktır.

“Geçmişin aynası, geleceğin en berrak göstergesidir.”

Geçmişi doğru okumadan geleceği sağlıklı inşa etmek mümkün değildir. Halk, adayların önceki görevlerde sergiledikleri duruşu, kriz anlarındaki reflekslerini, verdikleri sözleri hangi ölçüde tuttuklarını ve topluma nasıl bir güven verdiklerini analiz ederek, aslında geleceğe dair en güvenilir ipuçlarını da bulacaklardır. Gerçek liderlik, vaatlerin coşkusunda değil, geçmişin imtihanlarında gösterilen dirayet ve samimiyette ortaya çıkar. Bu nedenle, adayların geleceğe dair söyledikleri kadar dün bıraktıkları izler de, halkın vicdanında ve hafızasında yön tayin edici bir ölçü olacaktır.

Bir başka önemli mesele de şudur: KKTC’de Türkiye’nin rolü ve gerçekliği, halktan saklanarak değil, açıkça ve cesaretle ortaya konmalıdır. Üstü örtülü, belirsiz, kaçamaklı söylemler yerine, net, anlaşılır ve halkın gerçekleri bilmesini sağlayacak bir dil kullanılmalıdır. Çünkü halk, gizlenmiş gerçeklerden değil, açıkça ortaya konmuş doğrulardan güç buluyor.

Bugün sessiz çoğunluk daha çok sorguluyor. Yeşil Hat krizinden, ekonomik darboğazlara, gençlerin gelecek kaygısından, dış politikadaki dar manevra alanlarına kadar, her konuda halkın aklında tek bir merak var: Adaylar, bu sorunlar karşısında ne yapacaklar? Planları, programları, icraat kapasiteleri gerçekten var mı? Yoksa yalnızca afişlerde güzel görünen cümlelerden ve fotoğraflardan mı ibaret kalacaklar?

Seçimleri kazanmak için karambole getirilen süreçler, altı doldurulmadan verilen sözler, ileride çok daha büyük, önemli sorunları ve hayal kırıklıklarını beraberinde getirecektir. Seçim kazanmak bir amaç değil, bir araçtır. Amaç, halkın refahını, özgürlüğünü, geleceğini güvence altına almaktır. Bunun için de dürüstlük, şeffaflık ve gerçekçilik tek çıkış yoludur.

Bu nedenledir ki adayların bugün söyledikleri kadar, yarın için nasıl bir vizyon taşıdıkları da sorgulanmalıdır. Seçim meydanlarında söylenen, coşkulu sözlerin ötesinde, krize karşı hazırlıkları, toplumsal uzlaşıya verdikleri değer, şeffaflık anlayışları ve halkla kurdukları güven ilişkisi, geleceğin kalitesini belirleyecektir. Çünkü gerçek liderlik, sandıkta alınan oy oranıyla değil, halkın güvenini her gün yeniden kazanabilme başarısıyla ölçülür. Vatandaş bu bilinçle hareket ettiğinde, seçim yalnızca bir yarış olmaktan çıkar; toplumsal bir uyanışa dönüşür.

“Gerçek zafer, sandıkta değil; halkın gönlünde kazanılır.”

Sandıktan çıkan sonuç yalnızca o günün iradesini yansıtır; oysa halkın gönlünde kazanılan güven, yıllarca sürecek bir meşruiyet ve aidiyet duygusu yaratır. Gerçek liderlik, yalnızca seçim dönemlerinde alkış toplayabilmek değil, seçimden sonra da halkın yanında durabilmek, onun sorunlarını çözmek ve umutlarını canlı tutabilmektir. Halkın gönlünde yer edinen bir yönetici, en sert rüzgârlara rağmen yolunu kaybetmez, en büyük krizlerde dahi toplumun desteğini arkasında hisseder. Çünkü gönüllerde kazanılan bir zafer, hiçbir zaman geçici değildir; o zafer, halkın vicdanında kalıcı bir güven olarak yaşamaya devam eder.

Bugün halkın gözleri önünde yaşanan yalnızca bir seçim yarışı değil aynı zamanda siyasetin samimiyet testidir. Bu seçim, bazı adaylar için siyasi kariyerlerinin son şansı olabilir. Çünkü halk artık boş sözlere tahammül edemeyecek kadar yorgun ve artık kendi geleceğini korumak için uyanıktır.

Ve en önemlisi de: Sloganlarla bir ülke yönetilemez! Sloganlar coşku yaratabilir, kalabalıkları harekete geçirebilir. Ama bir ülkeyi ayakta tutan, halkına güven veren, gençlerine umut vadeden şey, yalnızca somut projeler, uygulanabilir planlar ve samimiyetle verilen gerçekçi sözlerdir.

Son 44 güne girilirken adayların en büyük sorumluluğu, halkın aklıyla alay etmemek, gerçeği saklamamak, neyi nasıl yapacaklarını açıkça ve halkın anlayacağı bir dille anlatmaktır. Çünkü bu seçim, yalnızca sandığa atılan oylarla değil, toplumsal hafızada bırakılacak izlerle de hatırlanacaktır.

Bunun içindir ki her aday, tarihe nasıl geçmek istediğini, kendine sormalıdır. Kısa vadeli alkışlarla mı, yoksa uzun vadeli güvenle mi? Siyasi ömürler geçicidir, ama halkın zihnine kazınan güven, samimiyet ve gerçekçilik kalıcıdır. Bu seçim, yalnızca kimin Cumhurbaşkanı olacağını değil, aynı zamanda siyasetin toplumdaki itibarının, yeniden inşa edilip edilmeyeceğini de belirleyecektir. Halk kendisine dürüst davrananı ödüllendirir, kandırıldığını hissettiğinde ise asla unutmaz. Bu yüzden adayların her sözü, her vaadi, gelecekteki kuşakların hafızasına kazınacak bir miras niteliği taşıyacaktır.

“Sandık günü kazanılan iktidar geçicidir; halkın gönlünde kazanılan güven ise ömür boyu sürer.”

“Gerçek iktidar, sandıktan değil; halkın vicdanından doğar.”

Mert MAPOLAR, C.Ht.

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Levent Kutay
Levent KUTAY'dan
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.