Potpuri...
Memlekette yaşamak kadar köşe yazısı yazmak da zorlaştı.
Ancak bu zorlaşma normal şartlarda durağan ve sorunsuz bir yerde yaşarmış gibi 'konu yokluğundan' değil, konu bolluğundan yaşanıyor.
Sabahtan beri bir konu üzerinde yoğunlaşıp köşe yazısı yazmaya çalışıyorum.
Önce, dün güneyde meydana gelen Tuzla camisi üzerine asılan Bizans bayrağı provokasyonu hakkında iki kelam yazayım diye düşündüm. Son haftalarda artış gösteren bu türden provokasyonlarla ilgili konuyu irdeleyip, biraz Kıbrıs sorunu yazar çizerim diye bu düşünceye kapıldım ama olmadı. Nihayetinde provokasyon yapma konusunda daha önce hiçbir Rum faşistin herhangi bir eyleminde ya da protestosunda görmediğimiz bir bayrak söz konusuydu.
Ama dedim ya, konu bol olunca aklım hemen başka konuya gidiyor, gidince de diğer konu hakkındaki motivasyonum tuzla buz oluyor.
Nitekim ardından bir zamanlar açıklama yaptığında yeri göğü inleten, Ali Erel, Fikri Toros gibi başkanları döneminde Kıbrıs sorununun çözümü yönünde sürdürdüğü politika ile birlikte neredeyse siyasi bir parti kadar hükmü olan ancak şimdilerde o eski günlerinden oldukça uzak bir görüntü çizen Kıbrıs Türk Ticaret Odasının talihsiz açıklaması geldi.
Bu kez de dedim ki, "tamam bunu yazabilirim…"
Çünkü odanın yaptığı açıklamada, güneydeki muhatapları (KEBE) ile bir telekonferans yapıldığından bahsediliyor ve liderleri kapıların açılması konusunda 'gecikmeden anlaşma yapma' çağrısı yapılıyordu.
Anlaşılan odur ki, oda yönetiminin, liderlerin hali hazırda bu toplantıları gerçekleştirdiği ve bugün, yani 8 Haziran için 'kademeli' geçişlerin başlaması konusunda uzlaşıya vardıklarından hiç haberi yoktur ya da haberdar olmak istememektedirler.
Son dönemlerde sürdürülen etkisiz politikalara bir başka örnek olan bu açıklamanın adresi kuşku yok ki, kademeli geçiş konusunda ayak sürüyen ve başta halk olmak üzere neredeyse her boyuttaki sermaye gruplarının geleceği ile oynayan hükümet çevreleri olmalıydı diye düşünmek doğrusu olurdu.
Ama bu konuyu da büyütüp, kaleme dökemedim çünkü bu kez de aklıma Sağlık Bakanı Ali Pilli'nin geçen hafta mecliste yaptığı ve "Cumhurbaşkanı Akıncı bizden epidemiyolojik rapor istedi. Biz de bir profesörle çalışıyoruz, Pazartesi günü (yani bugün) bir kitapçık haline getirip kendisine sunacağız. Gizleyecek bir şeyimiz yok" açıklaması geldi.
Sordum soruşturdum, ben bu satırları yazarken henüz böyle bir rapor ilgili adrese ulaşmamıştı.
"Belki de yolda trafiğe yakalanmıştır" diyerek, en azından günü bitirelim diye düşündüm ve bunu da yazmaktan vazgeçtim.
Resmen şımarık köşe yazarı haleti ruhiyesinin açık bir tezahürü olan bu durumu da "İlerleyen günlerde ne de olsa bu rapor yine sunulmayacak, ben de o zaman yazarım" diyerek geçiştirdim.
Ama zaten ben bu satırları yazarken, meclisin önünde süren toplu taşımacıların eyleminde de ilginç olaylar yaşanıyordu.
Efendim, sabah Başbakan eylemcilerin öfkesinden çekinmiş, ondan dolayı eylemcilerle konuşmaktan çekindiği için meclis önüne inmemiş haberleri yayılmıştı.
Geçtiğimiz hafta iyi niyetle bir başka grubun önüne çıkan ancak talihsiz bir şekilde yuhalanan başbakanımıza, 'bir başbakan korkmaz' şeklinde bir yazı ile destek vermeyi tasarladım. Fakat bu defa da başbakanın bir eylemci grubunu kabul ederek görüşmeye başladığı haberi geldi.
Bu kadar baş döndürücü gündemimiz olduğu için hayıflandım ve arada bizim Arife'nin yaptığı kıymalı makarnayı mideye indirdim.
Tam yemek bitmiş ben de kahvemi içmeye başlamıştım ki, Başbakan ile toplantı sonrası istediklerini alamayan eylemcilerin, içeride 'dünya yansa bize ne' tatlılığında süren meclis toplantısı olmasına rağmen, tüm meclis çıkışlarını otobüslerle kapatmaya başladıkları haberi geldi.
Haber heyecanlı ama heyecan da nereye kadar?
Zaten üzerime yemekle birlikte rehavet çöktü, hiç uğraşamam deyip bu konudan da böylece vazgeçtim.
Sonra kendi kendime dedim ki madem bir şey yazmayacağım, bari bizim Levent Kutay'ın köşe yazısını okuyayım.
Hani yazının başlığı UBP içerikli olunca belki bana da bir ilham gelir, bir UBP yazısı da ben patlatırım diye iç geçirdim, ama okuyunca yanıldığı anladım.
Levent'in yazısından anladığım kadarıyla UBP Girne bölgesi patlamaya hazır bir bomba gibi bekliyormuş.
Hafta sonu başbakanın yaptığı bölge ziyareti yerine meyhaneye gidip yeme içme fotosu paylaşan bir grup vekilin, Ersin Bey'e isyan ettiği söyleniyormuş.
Bu minvalde bugün yapılması beklenen parti meclisi toplantısının kıran kırana mücadele şeklinde geçmesi bekleniyormuş.
"E canım UBP'de kıran kırana mücadele olmayan tek bir gün oldu mu ki buna şaşıracağız" deyip, tüm yazı yazma niyetimi yerle bir edip sandalyeme yaslandım.
Dolayısıyla sevgili arkadaşlar, memlekette bu kadar haber konusu varken, bu kadar heyecanlı iş dönerken, bana bir konu üzerine odaklanıp köşe yazısı yazacak ne konsantrasyon ne de motivasyon kalıyor…
Sonunda kolay değil ama gazete yazı bekliyor deyip son bir çare daha düşünmeye karar verdim ve durumu böyle 'potpuri' tarzı bir yazı yazarak atlatmaya karar verdim…
Ne de olsa serde müzisyenlik var...
Yorumlar
Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.