Zevahiri kurtaramamak ve bir çağrı...
AB tarafından, Kıbrıs Cumhuriyeti üzerinden Kıbrıs Türk toplumuna gönderilen aşı ve diğer tıbbi malzeme konusunda yaşanan sıkıntılarla ilgili KTÖS Genel Sekreteri Şener Elcil'in dün yaptığı açıklama ile benim ona atıfla yazdığım makale sonrası, Cumhurbaşkanlığı uhdesine çalışan İki Toplumlu Sağlık Komitesi Eş Başkanı Dr. Cenk Soydan bir açıklama yaparak "AB aşıları konusunda ısrarlı girişimlerimiz her düzeyde sürüyor" demiş.
Dr. Soydan açıklamasının devamında "Bahse konu ısrarlı girişimlerimiz, İki Taraflı Sağlık Teknik Komitesi, Cumhurbaşkanlığı Teknik Komiteler Koordinatörlüğü ve Özel Temsilci’nin yanısıra, en yüksek seviyede Sayın Cumhurbaşkanımız nezdinde sürdürülmektedir” ifadelerini kullanmış.
Cumhurbaşkanı Tatar'ın Avrupa Birliği Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi ve Avrupa Komisyonu Başkan Yardımcısı Josep Borrell ile aşılar konusunun birinci gündem maddesi olduğu iki telefon görüşmesi gerçekleştirdiğini hatırlatan Soydan, konunun takibinin Yapısal Reform ve Destekten Sorumlu Genel Direktör Mario Nava’yla devam ettirildiğinin de altını çizmiş.
Madem iş 'hatırlatmadan' açıldı, ben de Sayın Tatar'ın 13 Ocak 2021 günü, BM Özel Temsilcisi Elizabeth Spehar ile yaptığı görüşme sonrası yaptığı açıklamayı hatırlatmak isterim.
Zira Sayın Tatar o görüşme sonrası yaptığı açıklamada, Dünya Sağlıklı Örgütü (DSÖ) onaylı aşıların 'Kıbrıs Cumhuriyeti' üzerinden gelmesi halinde bunu kabul etmeyeceklerini, aşının doğrudan Avrupa Birliği üzerinden gelmesi gerektiğini söylemişti.
Yine aynı açıklamasına devamla, Sayın Tatar aşı meselesini Kıbrıs sorunundaki egemenlik tartışması üzerinden temellendirip, muhattaplarının "Rum Yönetimi" değil "Avrupa Birliği" olmasını da istemişti.
Ayrıca kendi yetkisinde olan "İki toplumlu teknik komitelerin" çalışabilmesi için birtakım "çalışma" içinde olduklarını ifade eden Cumhurbaşkanı Tatar, AB’den gelecek aşı konusunu da görüştüklerini, bu konuda gerekli zemin için BM’den yardım istediklerini, neticede muhataplarının Rum Yönetimi değil AB olduğunu bizzat vurgulamış.
Nihayetinde, Sayın Tatar, ilgili teknik komite tarafından kendilerine sunulan raporda aşıların Rum Yönetimi üzerinden gelebilme "olasılığı olduğunu" ancak bunu kabul etmeyeceklerini, bu aşı verilecekse direkt AB üzerinden olması gerektiğini dile getirdiklerini kaydetmiştir.
Dolayısıyla, Dr. Soydan'ın iyi niyetinden hiç kuşkum olmamasına rağmen dün yaptığı açıklamanın sadece ve sadece 'zevahiri kurtarmak' amacı taşıdığını düşünüyorum.
Ama arşivler yalan söylemediği, Sayın Tatar ve şürekasının aşı üzerinden 'egemenlik' kavgası içerisine girmesi, böylesi hayati bir konuya bile hamaset karıştırdığı gerçeği maalesef zevahiri kurtarmaya yetmiyor.
Yine arşivlere bakacak olursak, Sayın Tatar'ın, üniversiteden arkadaşı İngiliz Dışişleri Bakanı Dominic Raab'ı kabulü sonrası yaptığı açıklamasında 'AB'den aşı isteyeceğiz' demiştir.
Ancak kendisinin unuttuğu şey, AB'nin zaten Kıbrıs için taahhüt ettiği 1.2 milyon dozluk aşının 400 bin adetinin Kıbrıs Türk toplumu için rezerve edildiği gerçeğidir. Dahası, bu aşıların bize ulaşabilmesi noktasında Rum tarafının engelleme babında yapabileceği hiçbir şey yoktur. Çünkü AB'nin Kıbrıslı Türklere gönderdiği ya da gönderebileceği herhangi bir yardımın, 2004 sonrası kurulmuş olan mekanizmalar vasıtasıyla kuzeye rahatça iletilebileceği çok açık bir durumdur.
Ve yine soğuk bir gerçek gibi dursa da, AB'nin bu aşıları Brüksel-Ercan seferiyle yollamasının imkansız olduğu ortadadır çünkü kuzeydeki yapıyı tanımamaktadır. Ondan ötesi, adına Kıbrıs sorunu denen -ve pandemiyle birlikte iyice ortaya çıktığı haliyle- kesinlikle çözülmesi gereken durum devam ederken, AB'nin ve diğer uluslararası toplumun bizi muhatap almayacağı bilinmektedir.
Eee, iyi güzel? Şimdi ne olacak? KKTC'nin tanınmasını ya da benim gibi federal çözüm olmasını dileyip, bunu beklemeye koyulup, halk için hayati önemde olan aşıları ve yardımları kabul etmeyecek miyiz?
Öte yandan ben bu satırları yazarken, meclis konuşmasını dinlediğim CTP Lideri Tufan Erhürman'ın konuyla ilgili ifadeleri de benim dediklerimle tamamen paraleldir.
Tufan Hoca "Cumhurbaşkanlığı başka işlerle uğraşacağına, bu aşıları, yani hakkımızı söke söke almak zorundadır" demektedir.
Aynı ifadelerin eski Sağlık Bakanı Ali Pilli tarafından da zikredildiğini buraya not edip, diyeceğim odur ki; eğer ki Cumhurbaşkanlığı çevrelerinin iddia ettiği gibi "bu aşıların kuzeye geçirilmesi noktasında Rum makamlar bürokratik sıkıntılar" çıkarıyorsa bunun nasıl yapıldığının açıkça, belge, ses kaydı, yazışma vs gibi şekillerle ortaya konulmasını isterim.
Bu noktada, gönderilen aşılar bir 'lütuf' değil, bir haktır. Güneye 70 bin aşı geldiğine göre ve bize şu ana kadar iletilen aşı miktarı 7 bin civarında yani yüzde 10'luk bir noktadaysa demek ki ortada bir sorun vardır. Dr. Soydan'ın açıklamasında da bu vurgu vardır çünkü gelen miktarın 'beklenenden az olduğu' ifade edilmektedir.
Çok açık şekilde buradan açıkça ifade etmem gerekirse, bu noktada eğer ki Cumhurbaşkanlığı çevrelerinin iddia ettiği gibi bir sıkıntı varsa, bunun en sıkı takipçisi olacağımı, ortaya konulan 'emarelerle' birlikte tabiri caizse, Rum yetkililerin ipliği pazara çıkarmak için elimden geleni bir gazeteci olarak yapacağımı vurgulamak isterim.
Lafla peynir gemisinin yürümeyeceğini bilecek kadar yaşım olduğundan dolayı Dr. Soydan'ın yaptığı iyi niyetli açıklamanın bu gemiyi yürütemeyeceğini düşünüyorum.
Ortada Sayın Cumhurbaşkanının ifadeleri, konuya Kıbrıs sorununu karıştırma çabaları olduğu ve bunun çok sarih bir şekilde basına da yansıdığı bir ortamda kusura bakılmasın, benim bunlara karnım toktur.
Bu bağlamda yine de amacımın esasen bağcıyı dövmek değil, nereden ve nasıl gelirse gelsin, bu aşı ve diğer tıbbi malzemenin Kıbrıs Türk toplumunun faydasına kullanması amacı taşıdığımı, yani niyetimin 'üzüm yemek' olduğunu ifade etmek isterim.
Dolayısıyla buradan çağrım şudur: AB, bu aşıları Kıbrıs Türk toplumu için göndermiştir ve bunlar bizim hakkımızdır. Bu hakkımızı almak için gereken neyse yapılmalı, bu yardımlar hızlı bir şekilde alınmalı ve Kıbrıs Türk toplumunun bu zor günlerinde hem ekonomik hem sağlık hem de psikolojik açıdan çöküşe doğru gittiğimiz bu günlerde ivedilikle kullanılmalıdır. Bu konuda her türlü girişimin yapılmasını diliyor ve istiyorum.
Ben derdim sadece ve sadece budur…
Yorumlar
Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.