Bazılarının devleti…
Aslında aşağıdaki makaleyi 20 Mayıs 2017’de Kıbrıs Postası için başka bir başlıkla yazmıştım: “Kriptonun gelişi, iradenin gidişi…”
Yarın 40. yılını ‘kutlayacak’ olan KKTC’nin kuruluşunun bir gün öncesini anlatan o makale bayağı ilgi çekmiş, okunmuştu. Bugün tam 40 yıl önce yaşananları bir kez daha hatırlatmak istedim. Yazının başlığını da değiştirdim: “Bazılarının devleti…”
Hangi tren? Bu ülkenin kendi kendini yönetecek, kendi kendine yetecek anlarından bahsediyorum. Özellikle de 1975-1983 arası yapılmayanlar, üstüne üstlük bir de uluslararası hukukta yapılmaya çalışılan oldu bittiyle ilan edilen devlet, maalesef aradan geçen 40 yılın ardından bizleri tam anlamıyla kafese tıkmış durumdadır. 2020 seçimleri ve sonrasında zaten ağır aksak olan demokrasimize yapılan müdahalelerle baskılarla bu kafes iyice yaşlanılmaz hale gelmiştir.
Ülkenin üzerine çöreklenen anlayış, konfor alanlarından çıkmak istemeyen Kıbrıs Türk siyaseti, ‘bana dokunmayan yılan bin yaşasın’ şeklindeki toplumsal anlayışı iyice körüklemiş, etik değerler yok edilmiş, nihayetinde kurulan düzenin iyice çürüdüğü, tel tel döküldüğü görülmüştür. Uluslararası hukuktan uzak çürüyen ‘iç hukuk’ her ne kadar ‘son kale’ olarak görülse de yürütüme ve yasamada yaşanan yozlaşma, demokratik güçler ayrılığı yönetim ilkesini tamamen işlevsiz bırakmıştır. Geçici 10.madde gibi yapısal problemleri zaten hiç saymıyorum…
Dolayısıyla aradan geçen 40 yılın ardından ortada herkes için bir devlet değil, bazıları için bir devlet vardır. Bazıları derken bu devletten nemalanan herkesi kastediyorum.
Bu anlayışın yok olması için tek çare vardır, o da Kıbrıs sorununun çözümüdür…
Neyse, uzatmadan, makalemize geçelim…
***
14 Kasım 1983 gecesi Lefkoşa'da halk arasında bilinen adıyla Silihtar, o zamanki resmi adıyla Kıbrıs Türk Federe Devleti Başkanlık konutunda oldukça kalabalık bir yemek düzenlenmektedir.
Gece yarısına doğru saçları dökülmüş, kilolu bir adam yemek masasında ayağa kalkarak yemeğin katılımcılarına yönelik şu konuşmayı yapar:
“Cumhuriyeti kurmak için biz bir yerlere boynumuzu uzatacağız ve kuracağız. Bu Cumhuriyetin kurulmaması için oy kullanırsanız biliniz ki siyasi hayata devam edemezsiniz. Yani, Cumhuriyeti istemeyen bir parti, kurulmuş olan o Cumhuriyetin içinde parti olmaya devam edemez. Bunu bilmenizde yarar var"
Konuşmayı yapan adamın adı Rauf Raif Denktaş'tır.
Yemek masasında oturanlar ise UBP, CTP, TKP ve diğer küçük partilerin vekilleri.
UBP ve küçük partiler Denktaş'ın alabandasında olduğu için yukarıdaki alıntıda sarf edilen sözler o Cumhuriyetin ilanına muhalefet eden CTP ve TKP vekillerine yöneliktir.
Aralarında Naci Talat, Özker Özgür ve Alpay Durduran gibi bu memleketin efsane muhaliflerinin de bulunduğu grup, Denktaş'ın konuşması sonrası buz keser.
Tarihçi Ahmet Billuroğlu'nun 'Kripto Geldi Mi?' adlı bence herkesin okuması gereken kitabından Gazeteci Erten Kasımoğlu abimizden alıntıyla anlattığım o konuşmanın ardından vekiller yemekten ayrılır.
Öyle ki ertesi gün KKTC ilan edilecektir ve muhalefet edenler bunu saatler önce işte o yemekte öğrenirler.
O sıralarda Lefkoşa sokaklarında bir şayiaya göre tanklar dolaşmakta ve ülkenin dış dünya ile haberleşmesi kesilmiş durumdadır.
Aslında KKTC tartışmaları 1981 seçimlerindeki Türkiye'nin açık müdahalesi sonrası başlamış ve 13 Mayıs 1983'te BM'de Kıbrıs Cumhuriyeti lehine alınan karar sonrası alevlenmiştir.
O kararda 1960'ta kurulan Cumhuriyetin ada üzerinde tek ve tanınan irade olduğu bir kez daha kalın çizgilerle vurgulanmıştır.
Bu kararın alınmasının ardından Türkiye ve Kıbrıs Türk tarafı harekete geçmiş ve o ana kadar bir Türk tezi olan 'federasyon' mantığı ile kurulan Kıbrıs Türk Federe Devleti yerine yeni bir Cumhuriyet kurma fikri hakim gelmiştir.
Ardından da gerek basın gerekse de diğer etkenler devreye konmuş ve bu Cumhuriyete muhalefet edenler baskı altına alınmıştır.
Yine aynı kitapta zamanın CTP Milletvekili Hüseyin Celal yaratılan o ortamı "öldürülmekten korkmaya başlamıştık" diye anlatacaktır.
KTFD anayasası yüzünden 1985 seçimlerinde 3. kez aday olması imkânsız olan Denktaş'ın yeni devlet kurma vasıtasıyla çok kez başkan seçilmesi de sağlanacaktır.
Ancak önemli bir nüans olarak not düşmem gerekirse, Denktaş'ın yemekte yaptığı konuşmanın ardından söz alan CTP lideri rahmetli Özker Özgür o beklenmedik soruyu sorar: "Türkiye bu konuda ne düşünmektedir?"
1981 başkanlık ve vekillik seçimlerinde açık müdahalesi sonrası Türkiye'yi suçlayan muhalefetin bu soruyu sorması şaşırtıcıdır.
Ama daha da şaşırtıcı olanı muhalefet liderlerinin toplantı sonrası zamanın Türkiye Büyükelçisi İnal Batu'ya gitmeleridir.
Aslında anlamaya çalıştıkları şey Türkiye'nin bu işten haberi olup olmadığıdır.
Ancak Denktaş'ın tarihe geçen "Bu adada Türkiye'nin istemediği hiçbir şey olmaz" özlü sözü oracıkta dururken, böylesine hayati bir adımı bilinmemesi olanak dışıdır.
Sonuçta muhalefet Batu'ya bunu sorar.
O sıralarda Türkiye'den gelecek olan 'kriptoyu' bekleyen Batu'nun elbette ki haberi vardır ve sözlerinin devamında şunu da söyler: "Türkiye kurulacak olan Cumhuriyeti hemen tanıyacaktır."
Partiler bu cevabı aldıktan sonra değerlendirme toplantısı için genel merkezlerde toplanırlar.
İşte 2. Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat'ın deprem yaratan "KKTC kurulduğunda oturup ağladım" dediği şey o değerlendirme toplantısında CTP'nin kıl payı (15-14) aldığı karardan başka bir şey değildir.
Talat ise ret oyu kullananlar arasındadır.
TKP'de de çetin tartışmalar olur ancak parti başkanlığı görevini daha bir hafta önce İsmail Bozkurt'a devreden Alpay Durduran artık yalnız kalmıştır.
TKP de onaylama kararı alır.
Ertesi gün meclisin etrafında toplanan ve muhalefet vekillerine tehdit sloganları atan kalabalığın arasında KKTC ilan edilir.
Denktaş dediğini yapmış, muhalefet ise tehditler karşısında geri çekilmiştir.
Bugün geldiğimiz duruma istinaden irademizin elimizden nasıl alındığı konusunda tarihi olan bu olayı anlatmak istedim.
'Biz yöneteceğiz' ya da 'temiz idare' diye hayal kuranlara durumu anlatmak için…
O tren kaçalı çok oldu çünkü…
Yorumlar
Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.