Sağlı-sollu siyasetsizlik…
Dün sabah Kıbrıs Postası TV’de Gökhan’ın programına çıkan Ersin Tatar “KKTC’deki Rum malları kamulaştırılmıştır. Onlar artık KKTC’nin malıdır” diyor.
Geçen hafta Cuma günü toplanan Bakanlar Kuruluysa 370 yabancıya daha taşınmaz izni veriyor!
Hükümet yetkilileri patır patır dökülüp, Rumlara veryansın ediyor, hamaset nutukları atıyor.
Sektörler panik içinde duruma çareler ararken, devletin en tepesindekilerse şu yukarıda yazdığım iki olaydaki gibi yangına körükle gidiyor.
Akan Kürşat olayından bahsediyorum. Ve o konuyla ilgili yaşanan sağlı-sollu siyasetsizlikten…
Biliyorsunuz, mahkeme 6 Şubat’a tehir edildi. İtalyan mahkemesi kendisine ulaştırılan evrakları inceleyecekmiş. İlk baştan da dediğim gibi suçlamalar sadece Rum malı alıp satmak değil, bunun bir suç olması sebebiyle işin içinde kara para da var.
Eğer İtalyan mahkemesi 6 Şubat günü Kürşat’ı güneye iade ederse ve orada hapse mahkum ederse bu pek tabii ki emsal dava olacak.
Ve bu yüzden de toplamda 110 kişinin bulunduğunun iddia edildiği o meşhur listedeki diğer kişiler de cezayla yüz yüze kalacak. O listedeki bir takım kişileri az çok tahmin ediyoruz. Geçmişte siyasi makamlarda bulunan kişiler de o listelerde olabilir.
Haliyle durum ve gelinen nokta tüm KKTC mülkiyet rejiminin tamamen çökmesi noktasıdır. Çünkü uluslararası hukuk kuralları bellidir, nettir.
Ve bu duruma bile isteye gelinmiştir.
Son iki haftadır hemen her siyasi yelpazeden kişinin ağzında tek bir laf vardır: Çare Taşınmaz Mal Komisyonudur, yani TMK!
Ben ise bu arkadaşların bu iddialı laflarına sadece gülüyorum.
Çünkü son 10 yıldır kadük edilen TMK’nın sürecini çok yakından takip ediyorum. Geçen bu süre zarfında sağ sol bir sürü iktidar gördüğümüzü de biliyorum.
Düşünün, saatli maarif takvimi hesabıyla 10 sene önce yani 2013’e dönsek iktidarda rahmetli İrsen Küçük’ün olduğunu görürüz.
Sonra sıra Özkan Yorgancıoğlu’nun CTP’sine geldi. Ardından Kalyoncu, sonra Hüseyin Özgürgün ve nihayet 2018’de Tufan Erhürman…
Sonra bu işlerin piri olan Kudret Özersay’ın dışişleri bakanlığı dönemlerini yaşadık.
İyi de tüm bu süreçlerde TMK ile uzlaşan, tazminat hakkı kazanan Rumlara ne oldu dersiniz? Ödenmediler!
Peki bu saydığım başbakanlar ne yaptı?
Koca bir hiç!
Şimdi sorsan cevaplar bellidir: “E tek başımıza değildik!” “E kaynak yoktu!”
Ama şimdi tekmili birden “TMK çalıştırılmalı!” diyor!
E çalıştırsaydınız? Çalıştırsaydınız da insanlar iç hukuk yolunu tüketip tekrardan AİHM kapısını zorlamasaydı?
Bu arada tam da bu konu açılmışken, ne düşünüyorum biliyor musunuz?
Şunu; Şimdi bu TMK, AİHM tarafından iç hukuk yolu alarak kuruldu ya, işte o kararda Kuzey Kıbrıs’taki yönetimi “alt yönetim” olarak tanımlamıştı.
İşte sonraları ağzımıza pelesenk olan ‘alt yönetim’ söylemi oradan neşet etti.
Peki, soru şu: Şimdi bu TMK toptan kadük edilip, Rumlar da AİHM yolunu tutarsa, bizim bu alt yönetim tanımlaması geçerli olur mu?
Bunun geçerli olması mı iyi, yoksa olmaması mı?
Dibelik statüsüz kalmak iyi bir şey olur mu?
Vallahi bilemem de tekrar konumuza dönecek olursam, hükümet Akan Kürşat olayıyla yukarıda anlattığım şekliyle ilgilenirken, muhalefetimiz ne yapıyor dersiniz?
Bir kere CTP, söz konusu kişinin parti vekili Fazilet Özdenefe’nin eşi olması nedeniyle stresler yaşıyor. Bunu bilen hükümet basınının kimi kalemleri çoktan “Aha alın, federasyoncu CTP’nin adamları da böyle” diye yazmaya başlamış durumda.
Haliyle CTP bir yandan olaya tam olarak sahip çıkamazken, bir yandan da ortaya karışık açıklamalarla durumu idare etmeye çalışıyor.
Gerçi dün bana konuk olan CTP Girne vekili Ongun Talat’ın ilgili soruya cevabı bir tespit açısından güzeldi. Ongun “Ne bekliyorduk yani? Rumların bu tarafta yaşananlar karşısında elleri kolları bağlı oturmasını mı? Hükümetin ve Tatar’ın açıklamaları, çözüm siyasetindeki ray değişikliği bu tepkiyi doğurdu. Taksici meselesi de böyle bir şeydir.”
Özetle yazdığım bu ifadeleri günlerdir anlatıyorum, yazıyorum.
Fakat Ongun’un mensubu olduğu partinin başkanı çıktığı hemen her programda Rumların siyasetini yerden yere vururken, bütün bu olanların ‘endişe verme niyeti’ taşıdığını söylemekle yetiniyor.
Şimdi her yazımda da Tufan Erhürman’a yüklenmek istemiyorum ama lütfen yani, artık lütfen diyorum.
Bu kadar bir şey söylememek de olmaz ki!
Yani şimdi aklıma geldi, değinmeden geçemeyeceğim ama Allah aşkına, Pazartesi mecliste oy birliğiyle alınan ve Geçitkale’nin KTBK’ya devredilmesine istinaden alınan karara yapılan açıklama da neydi!?
Meclis kürsüsünde neden evet oyu verdiklerine ilişkin gerekçeyi açıklayan Tufan Erhürman, “Askeri üs olarak kullanılmayacak” diye evet oyu verdiklerini söylemiş!
Ya bizi ahmak zannediyor ya da dalga geçiyor, başka türlüsünü düşünemiyorum.
Zira, geçtiğimiz yıl tam da bu zamanlar KKTC Bakanlar Kurulu kararıyla Asil Nadir’den alınan ve büyük törenlerle zaten 2019’da Tatar başbakanken İha/Siha üssü yapılan, sonrasında da KTBK’ya devredileceği söylenen üs zaten bir askeri üstür! Askeri amaçlar için kullanılmaktadır.
Şimdi nasıl olur da zaten askeri üs olan bir yerin askeri üs olmayacağı gerekçesiyle buna evet verilir!
Ben bu işin içinde kayboldum, belki birisi bana durumu anlatır diye buraya bırakıyorum.
Bunun dışında Özel Temsilci Maria Angela Holguin Cuellar gelecek hafta adada olacak…
Taraflar arasında bu olay yüzünden iyice artan gerginlik varken nasıl bir başlangıç yapacak doğrusu ben de merak ediyorum.
Ama yine de enseyi karartmamak lazım.
Çünkü bu makalede anlattığım olumsuzlukların olumluya dönüşmesinin yegane yolu federal çözümden geçmektedir.
Çare federasyon, yol uluslararası hukuk yoludur.
Umarım herkes bunu anlar ve Kolombiyalıya yardımcı olur…
Yorumlar
Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.