UBP sordu, CTP baktı…
Her yıl KKTC meclisinden heyetler en az birkaç kez Avrupa Konseyi Parlamenter Asamblesi'ndeki (AKPA) temasları için Strasbourg’a gider. Arada gittiği başka temaslar da vardır, önemli değil.
Geçtiğimiz hafta Fransa’ya giden heyette de UBP’den Genel Sekreter Oğuzhan Hasipoğlu ile CTP’den ise Güzelyurt vekili Armağan Candan vardı.
Yıllar içinde rutine dönüşen ve Kıbrıslı Türklerin hayatına dokunacak herhangi bir siyasi gelişmenin yaşanmadığı bu ziyaretler gazetelere de dolgu malzemesi olarak yansır.
Yalnız bu son ziyarette dikkat çekici bir şey yaşandı. Strasbourg’ta konuşma yapacaklar arasında Kıbrıs Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Nikos Hristodulidis de vardı. Nitekim Rum lider toplantıda barış ve çözüm çağrısı yaptığı olumlu bir konuşma yaptı ve ardından da sorulara cevap verdi.
İşte işin püf noktası orada ortaya çıktı çünkü Hristodulidis’e soru soranlar arasında UBP Genel Sekreteri Oğuzhan Hasipoğlu da vardı.
O saate kadar Kıbrıs Türk basınında böyle bir bilgi yoktu.
Uzatmayım, Hasipoğlu, UBP’nin Kıbrıs sorununa bakışını yansıtan bir soru sordu: “Daha önceki tüm çözüm planlarına hayır diyen Rum yönetimi bugün AB ve AKPA içerisinde yer almasına rağmen tüm çözüm planlarına evet diyen Kıbrıs Türk tarafının hâlâ Rum tarafının engellemelerinden dolayı izolasyonlar ve ambargolar altında kalması ne kadar adildir? 2004 yılındaki çözüm planını Rum tarafı olarak reddedince, dönemin BM Genel Sekreteri Kofi Annan bir rapor yazarak, Rum tarafının Kıbrıs Türkleri ile adanın yönetimini ve zenginliğini paylaşma niyetinin olmadığını vurgulayarak, izolasyonlar ve ambargoların kalkması gerektiği tespitini yapmıştır. Aradan tam 20 yıl geçti. Bugün için biz Kıbrıslı Türklerin özden gelen egemen eşitlik hakkını kabul etmeye ve adanın yönetimini ve zenginliğini paylaşmaya hazır mısınız? Bu siyasi duruşunuzda bir değişiklik var mı? Son olarak, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından etkin bir iç hukuk olarak kabul edilen Taşınmaz Mal Komisyonu’nun yargı yetkisini neden tanımaktan kaçınıyorsunuz?”
Anlattığına göre Hristodulidis sorulara cevap vermek yerine Hasipoğlu’na “buraya hangi pasaportla geldin?” diye cevap verip, sinirlenmiş.
Ertesi gün, yani dün çıkan hamaset basının haberlerinin hemen hepsi bu soruyla ilgili şu ifadeyi kullanmış: “Hasipoğlu, Hristodulidis’i köşeye sıkıştırdı.”
Buraya kadar her şey normal. Normal olmayan şey, Hasipoğlu’nun bir muzaffer komutan edasıyla yaptığı ve “Kıbrıs Türk halkının sesini her seviyede duyurmaya devam edeceğiz” ifadeleriyle süslü açıklamalarının satır araları.
Bakın Hasipoğlu ne demiş: “Genelde siyasi parti grupları temsilcilerine söz verilen Genel Kurul’da, Rum liderin konuşmasında ilk kez bir Kıbrıslı Türk milletvekiline de soru sorma hakkı verildi. Strazburg’a gelmeden Meclisimiz ve Strazburg temsilciliğimizin yaptığı girişimler sonucunda, Rum lidere soru sorma listesine gruplar dışında tek vekil olarak yazılmayı başardık.”
Çoğul konuştuğuna göre yapılan bu girişimlerden CTP’nin de haberi var mı bilmiyorum. Ama Hasipoğlu’nun dediğine göre meclisin ve Strasbourg temsilciliğinin girişimleri sonucu bu listeye girilmiş.
Ha eğer CTP’nin bu temaslardan ve sorudan hiç haberi yoksa ‘vay haline’ demekten başka çarem yok.
Buna tekrar geleceğim çünkü sorunun içeriğine de bakmak lazım.
Bir kere soruda hiçbir şekilde federal çözüm vurgusu ya da siyasi eşitlik meselesi yok. Rum lidere uzun bir sorunun özünde “egemen eşitliğimizi kabule hazır mısınız?” diye sormuş. Hasipoğlu’nun yukarıda dediğine göre meclisimizin yaptığı girişimle. Gerçi o girişimi nasıl yapmış, orasını da hiç bilemiyorum
Buradan açıkça CTP’ye ve sevgili Armağan’a soruyorum: Bu sorunun sorulacağından haberiniz var mıydı? Ya da bir soru sorulacağından haberiniz var mıydı? Hasipoğlu bu soruyu meclis adına mı sordu?
Peki, başka türlü gidelim: Diyelim ki Oğuzhan Bey ve ekipleri bu işi başardı, soru hakkını aldı. CTP ne yaptı? Niye soru sormak için girişimde bulunmadı? Neden mesela en azından Niyazi Kızılyürek’ten bu konuda yardım istemedi?
Mesela Armağan da Rum lidere “federasyon istediğini söylüyorsun, Crans Montana’da pek istiyor gibi değildin, şimdi biz senin samimiyetine nasıl inanalım?” diye sorsa fena mı olurdu?
Hani CTP liderinin Kıbrıs sorunu konuştuğu ender zamanlarda yaptığı açıklamaların yarından fazlasını “Rum liderin samimiyetsizliği” ifadesi oluşturur ya, bence isabet olurdu.
Hoş, diğer CTP’li vekiller de bu ‘samimiyetsiz’ benzetmesini çok beğenmişler, onlar da bayağı kullanıyorlar.
Ha ayrıca, yeri gelmişken bir kez daha yazmam gerekirse, ki programıma gelen her CTP’li dosta da soruyorum, Hristodulidis’le neden randevu almıyorsunuz?
Gidip ona neden yukarıda benim sorduğum gibi “samimi misin?” diye sormuyorsunuz?
Bu siyasi sessizlik daha ne kadar sürecek, pardon?
Bakın, CMIRS’in en son anketinin sonucu Kıbrıs Türk halkının “lidersiz kaldığını” vurguluyor. Bu satırların yazarı bunun yıllardır söylüyor, siz buna ne diyorsunuz?
Ersin Tatar’ın varlığıyla boşalttığı Kıbrıs Türk toplum liderliği pozisyonunun düştüğü hale baksanıza? CTP bu konuda ne yapmayı planlıyor? Bu boşluğu doldurmayı planlıyorsa bu hareketsizlikle bunu nasıl yapacak?
En yakın siyasi rakibiniz çatır çatır lobicilik yapacak, gidip Kıbrıs Türk halkının tümü ayrılıkçı bir siyaseti desteklermiş edasıyla soru soracak ve siz de orada seyredeceksiniz ha?
Yorumlar
Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.