Akıllı ayna çağı…

Yayın Tarihi: 13/01/20 07:00
okuma süresi: 7 dak.
A- A A+

Bugün saçları iyi görünmüyor…  

(Muhteşem yırtıcılar belgeselinden- Nat Geo Wild)

Akılsız aynadan  akıllı aynaya geçtiğimiz yıllarda, "Ayna ayna söyle bana benden güzeli var mı?"  masalı, boyumuzdan kilomuza, kaç saat uyuduğumuzdan, vücudumuzdaki yağ oranına,  yüzümüze yakışan saç modelinden makyaja kadar herşeye cevap veren yeni bir teknoloji.

Duyguları, yaşı, fikirleri, dünya görüşü değişse de; bir ayna karşısındaki hareketleri ve beklentileri hep çocuksu kalır… Saçlarını bir o yana bir bu yana tarar, beyazlarını sayar, sıklığına dair kendisini iknaya kalkışır… Yüzünü boyar, bir sivilceyi sıkarken sıçratır, elbiselerini kontrol eder, beğenir, düzeltir…  Traş olur, cildi hakkında düşünür, kendisini birine -özentiyle- benzetir, bir cımbız ucunun hedefine ait doğrusal çizgiyi simetri ile denetler, kırışıklıklarını sayar, “ince telli saçlarım kalın olsaydı, acaba nasıl görünürdüm” gibi manasız sorular sorar, mimiklerine ait geçişleri eleştirir, bazen de konuşur kendisine bakarak bir başkasıyla… Kimi zaman da davranışlarını bir sıraya sokarak, hayat tiyatrosuna hazırlar üslûbunu…

******

Dolayısıyla bir kuaför salonundaki aynanın o kritik yeri; sadece “güzel ve mutlu” olmak isteyen, bunu talep eden kişi için değil, aynı zamanda bunu arz eden, vaat eden tasarımcı için de belirgindir… Üstelik ayna, bir kuaförün yalnızca tasarım ve uygulamasına hizmet etmez; bunu yaparken diğer bir yandan da müşterinin memnuniyetini, gözlerinden ve mimiklerinden takip eder… İç içe bir yansımanın ters düşmesi yoluyla hem onunla konuşur hem dinler… Müşteri de kuaförüyle direk konuşmaz… Aynanın ona yansıttığı kişi ile muhataptır o da ancak… Belki de bu yüzden, bu tarz bir iletişime alışık olmadıklarında bitmeyen “dertlerini” bir türlü hakkıyla anlatamazlar… Yansımanın prensipleri bununla sınırlı değil; kuaför kişi bir diğer yandan da bir başka “müşteriyi” yine çapraz yansımaların ilkelerine sığınarak takip eder… Onu “bekletmenin” yada “bekletmiş olmanın” sınırlarını kontrol eder… İçeri henüz yeni giren ya da park eden müşterisinin “ismini” yine bir aynanın “diğer bir ayna” yoluyla kendisine ulaşan görüntüsünde hatırlar… Çıraklar aynaların müşahedesiyle denetlenir… Ve nihayet, yine bir ayna aracılığıyla eserini, alıcısına sunar…

******

Bizim meslekte, mesleğin atölyesi hükmünde olan salonlar, adeta bir morg ya da bir suç mahalli gibi onlarca, yüzlerce delilin (tırnaklar, kesilmiş saçlar, deri kalıntıları, makas, tarak vb.) sağa sola savrulduğu, bir kriminoloji stajyerinin cenneti gibidir… Biz kuaförler,  elimizde makasla -bir de üzerine gülümsemesini, hatır sormasını bilecek kadar soğuk-kanlı, seri katil profilimizle- saçın psikopat katilleri olarak, her kadının saçları üzerindeki DNA parçalarımızla çoktan muhtemel suçlu listelerindeyiz belki de…

******

Saçı bir “kalıntı” olmaktan çıkaran, ona “moda”ya olan uygunluğunu ısrarla hatırlatan, kontrast renklerin kazandırdığı o yarı otoriter ya da hür havayı veren, sofistike gülüşlere sihirli elleriyle birer ima kazandıran, uykunun bin bir karanlık haline, güneş ışığı misali ışıltılı dişleriyle doğan, “Saçlarım farklı olsa, bambaşka bir hayatım olurdu” şikayetine acizane yetişen, dikenlerini “tarak” etmek bahanesiyle yüzümüzde biten “gül”lere gülümsemesini bilen, rüzgarın dağıttığı alelade saçların bile Hızır dostu, “Şâne” adıyla kıskanç toy aşıkların ezeli rakibi, her teli milyon düğümlü saçların yaveri,  aynaların sadık sırdaşı, dağınık kafaların “imaj-maker”ları çeşit çeşit kemik, ahşap ve plastik taraklar….

Moda ve Ticari Başarı …

Her şeye rağmen -vefasızlık olmasın- belirtmek gerekir ki moda, gerçek anlamda, ancak değişmeye inanan, değişme yoluna girmiş toplumlarda ortaya çıkar… Bu nedenle de bir yandan ekonomiye bir yandan da toplumsal yapıya sıkı sıkıya, ama değişken biçimde bağlıdır… Uzun zaman boyunca moda, nüfusu ancak çok küçük bir azınlığın olgusu olarak kalmış, yani seçkinlere özgü olmuştur… Moda, toplumların, geleneklerin, kültürün bir büyülü aynasıdır…

Ve saçlar; o aynada dakikalarca beliren birer mutluluk tebessümü…

Döşemelik kumaştan ev eşyalarına, mücevherattan parfüme, otomobilden terliğe, şarkılardan romanlara kadar her şeyin ayrı bir modası vardır elbet… Ama hiçbir moda patronu, kadınlara yaptığı yatırımdan pişman olmamıştır zannederim... Zaten iyi birşey olsaydı her yıl değişmezdi.

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Levent Kutay
Levent KUTAY'dan
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

Diğer Naci BAYRAMOĞLU yazıları