Fesatçılık, fotoğraf, siyasi imaj…
"Bazı fotoğraflara bakarken kültürsüz ve ilkel bir insanolmak istiyordum."
Roland Barthes
Toplum üzerine yazılarında (Theodor w. Adorno) fesatçının propagandasından şöyle bahseder.
Fesatçıların sözleri çoğunlukla insana yöneliktir: Bunlar rasyonel hedefleri, rasyonel biçimde ortaya koyarak kendine açıkça yandaş kazanmak niyetinden çok, ruhbilimsel hesaplara dayanmaktadır. “ Ayaktakımı kışkırtıcısı’’ deyiminin, kitleleri aşağılayıcı bir anlam taşımasına karşı çıkmanız bir yana, irrasyonel ve öfkeli bir saldırganlık havasını ifade ettiği doğrudur. Bizdeki “Hitler olsaydım ”cılar bu saldırganlığı teşvik ederler. İnsanlardan ayaktakımı diye söz etmenin terbiyesizliği bir yana, fesatçının amacı, onları ayak takımı yapmak, yani mantıklı bir siyasal amaç gütmeden zor kullanmaya hazır bir kitle haline getirmek ve pogrom (halkı kırdırma) havası yaratmaktır. Genelde bu fesatçıların hedefi: Gustave Le Bon’ un ünlü kitabından bu yana “kitle psikolojisi’’ diye adlandırılan şeyi yöntemli olarak kışkırtmaktır.
**************
Siyasi imaj yönetimlerinde en sık karşılaştığımız konu fotoğraf servisleri, gözümüzle bakarken gözümüzden kaçan detayları (Diren Dalila’ nın ) gözünden okuyalım.
Fotoğraf kullanımına bağlı olarak görsel bir aday imajı oluşturmak mümkün müdür, yoksa olanaksız mıdır?
Çağın bir gösteri çağı olduğunu ifade eden Debord’a göre, bu çağda sunulan “gösteriler’’ ile görünür olayların farkları birleştirilerek yeniden anlamlandırılmaktadır.
En soyut ve en aldanabilir duyu olan ''görme'' , güncel toplumun genelleştirilmiş soyutlamasına denk düşer. Gerçek dünyanın basit imajlara dönüştüğü bu yerde, basit imajlar gerçek varlıklar ve hipnotik bir davranışın etkili motivasyonları haline gelmiştir.
Bu açıdan imajlar, hem gösterinin sunulabilmesi hem de gerçekliğin yeniden üretilmesi için önemlidir.
Adayların seçimlerde ne söylediğinden çok nasıl söylediğinin ön plana çıkartıldığı bir dönemde; entelektüel donanımdan, içerikten ve bilgiden yoksun; beden dili, ses tonu, giyim kuşamın yani görünümün ön plana çıkartıldığı, bunu yaparken de iletişim teknolojilerinin acımasızca kullanıldığı bir çağda, seçmen olarak bize sunulan fotoğraflara baktığımızda, fotoğraflarda yer alan her türlü görüntü, simge, sembol vb. gibi öğeler, hatta fotoğrafçının çerçeve içine dahil ettikleri ile etmedikleri ve bakış açısı da bir anlam ifade etmektedir.
Berger’e göre fotoğraflar belli bir gerçekliğin ifadesidir ve bu gerçeklik fotoğrafçının gördüğü veya göstermek istediği şekilde insanlara sunulur. Artık fotoğrafla, yalnızca kusurlar giderilmemekte, gerçeklik yeniden verilmek istenen mesajla kurgulanmaktadır. Siyasal kampanyalar süresince kullanılan fotoğrafların parti ve aday imajı ile örtüşerek, parti ideolojisinden de küçük tatlı izler taşıyarak yeniden kurgulanması bu açıdan önemli olmaktadır.
Nedense bizim ülkemizde seçmen algısını etkilemeye yönelik servis edilen fotoğrafların vazgeçilmez öznesi hep çocuklardır. Çocuklardan sonra yaşlılar, yaşlılardan sonra kadın ve engelliler gelir. Benim gözlemim en azından o yönde...
Yaşlı, genç demeden seçmenle o eller illa ki sıkı sıkı tutulacak, çocuksa yanaktan makas alınacak, yaşlıysa eller öpülecek, uzun yıllar görüşülmüyormuş gibi özlemle kucaklaşılacak, daima ileriye bakılacak, içten samimi bir tebessüm edilecek.
Özetle adaylar kendilerine imaj yöneticileri aracılığıyla çizilen o imajları bize sunmak için, seçim gününe kadar layıkıyla üzerlerine düşen her şeyi yerine getirecek...
Kısa kes
Saçı en iyi şekilde kullanan ender filmlerden biridir Sefiller (içinde hiç –saç- geçmeyen filmleri kınıyorum)… Sefiller filmindeki Fantine karakteri benim için oldukça önemlidir. Saç bu sahnede ekonominin bir sermayesi olarak karşımıza çıkar. Yoksulluktan para karşılığı saçını satması gerekir Fantine’ in… Kuaföre gider ve uzun saçlarını kestirir.
Oysa günümüzde saç, artık sadece fabrikaların tezgâhlarında işlenip ambalajlanan bir şey haline gelmiştir. Oysa saç satmak 18 inci yüzyıldan beri devam etmektedir…
Not: Bu çağın en orijinal bulduğum yanı, kendimizi mutlu etmek adına her şeyi tüketmek. Yine bu çağın en orijinal bulmadığım yanı bu denli tüketime karşın bu denli köklü mutsuzluk. Ne demiş bu çağın mütevazi düşünürü K. Çaydamlı “Bazen olur böyle”…

Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Yorumlar
Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.