Küller altında tüten yeni bir ateş
Bosna-Hersek’in göğsü hâlâ çatlak. Toprağına gömülen her bedenle birlikte susmayı değil, sabretmeyi öğrendi. Ama bu sabır, bir süre sonra sessizlik değil, uyutulmuş bir hafıza haline gelir. Ve şimdi, o hafıza yeniden uyanıyor. Milliyetçi ve ırkçı deliliğin yeni adı Sırp Cumhuriyeti lideri Milorad Dodik’in ayrılıkçı açıklamaları, bölgeyi bir kez daha dikenli tellerin ve gölgelerin kıyısına getiriyor.
Savaşın sayılarını hatırladıkça hafızam çığlık atıyor.
1992–1995 arasında yaşanan Bosna Savaşı, Avrupa'nın II. Dünya Savaşı sonrası gördüğü en kanlı etnik temizlikti.
-
100.000’den fazla insan öldü.
-
Bunların yaklaşık 38.000’i sivil,
-
Ve 8.372’si, dünyanın gözü önünde katledilen Srebrenitsa şehitleri idi.
-
2,2 milyon insan yerinden edildi.
-
Saraybosna tam 1425 gün kuşatma altında kaldı.
Bu rakamlar, sadece aritmetik değil. Her biri, parçalanmış bir aile, yıkılmış bir şehir, sessizleşmiş bir çocuk demekti.
Politik psikolojinin dehası olarak kabul edilen Kıbrıslı Türk Prof. Dr. Vamık Volkan, etnik çatışmaları açıklarken bir toplumun "büyük grup kimliği"ne sarıldığını vurgular. Bosna’da da yaşanan tam olarak budur.
Dr. Volkan der ki: “Bir büyük grubun kimliği, travmatik geçmiş üzerinden şekillendiğinde, bireysel aklı kolektif tepkilere teslim eder.”
Bu coğrafyada üç ayrı kimlik, üç ayrı travmanın taşıyıcısı:
-
Boşnaklar: Mağduriyetin ve soykırımın belleği
-
Sırplar: Tarihsel büyüklük anlatısının gölgesinde
-
Hırvatlar: Avrupa’ya yakın ama Batı’nın duvarında yalnız
Bosna’da hâlâ “kollektif mezarlıklar” sadece toprak altında değil, siyasi söylemlerde gömülü duruyor. Her seçim dönemi, yeniden bir “tarihe dönüş ayini”ne sahne oluyor.
5 kez Nobel Ödülü adaylığı bulunan Mary Sigourney ve Lifetime Achievement Ödülü sahibi Prof. Dr. Vamık Volkan, etnik çatışmaların psikolojik temellerini analiz ederken, büyük grup kimliğinin önemine vurgu yapar. Bosna Savaşı'nın ardından yaptığı değerlendirmelerde, toplumların geçmiş travmalarının nasıl kolektif hafızada yer ettiğini ve bu travmaların gelecekteki çatışmalara zemin hazırlayabileceğini belirtmiştir.
"Bosna'da yaşananlar, sadece bir savaş değil, aynı zamanda kolektif bir travmanın dışavurumuydu. Bu tür travmalar, toplumların kimliklerinin bir parçası haline gelir ve nesiller boyu aktarılır."
Volkan, ayrıca, liderlerin bu kolektif travmaları nasıl manipüle edebileceğine dikkat çeker:
"Liderler, toplumların geçmişte yaşadığı acıları ve travmaları kullanarak, onları belirli bir hedefe yönlendirebilir. Bu, özellikle etnik çatışmaların yeniden alevlenmesinde önemli bir faktördür."
Bu perspektiften bakıldığında, Bosna'daki mevcut siyasi gerilimlerin, geçmiş travmaların yeniden canlandırılmasıyla ilişkili olabileceğini söyleyebiliriz.
1995'te imzalanan Dayton Anlaşması, Bosna’yı üç parçaya böldü:
-
Bosna-Hersek Federasyonu (Boşnak ve Hırvat),
-
Sırp Cumhuriyeti (Republika Srpska),
-
Merkezi zayıflatılmış, üç başkanlı garip bir yapı.
Bu sistem:
-
barışı dondurdu, ama
-
fay hatlarını ortadan kaldırmadı.
Ve şimdi Sırp lider Dodik, bağımsızlık referandumu, ayrı ordu, ayrı hukuk sistemi diyerek bu fay hatlarını yeniden tetikliyor.
Peki soru şu: Savaş olurdu?
Savaş kelimesini telaffuz etmek bile ağır. Ama bölgeyi incelediğimizde cevap maalesef evet.
-
Evet, politik kriz büyüyor.
-
Evet, ekonomik sıkışma ve dış müdahaleler artıyor.
-
Ve evet, geçmişi kapanmamış toplumlarda çatışma her zaman bir ihtimaldir.
Üstelik Rusya’nın yoğun desteğini almakta olan Dodik’in karakterini düşünürsek kesinlikle evet.
Srebrenica, modern Avrupa tarihinin en kara lekelerinden biridir. Bosna Savaşı sırasında, Temmuz 1995’te, Srebrenica’da yaşanan katliam, II. Dünya Savaşı’ndan bu yana Avrupa'daki en büyük soykırım olarak kabul edilir. 11 Temmuz 1995’te Srebrenica, Doğu Bosna'da (BM tarafından güvenli bölge ilan edilmişti), Bosnalı Sırp güçleri, General Ratko Mladić komutasında saldırdı. En az 8.372 Boşnak erkek ve çocuk sistematik biçimde katledildi. Kadınlar ve kız çocukları tecavüze uğradı, zorla göç ettirildi. Toplu mezarlara gömülen kurbanların cesetleri yıllar sonra dahi parçalanmış halde bulundu. 30.000’e yakın insan etnik temizlik kapsamında bölgeden sürüldü. 94 BM askeri rehin alındı. 80’den fazla toplu mezar açığa çıkarıldı. Katliamın ardından gelen en büyük "kolektif DNA eşleştirmesi" süreci başlatıldı. Srebrenica, BM tarafından “güvenli bölge” ilan edilmişti, ancak Hollandalı BM askerleri yeterli müdahaleyi yapamadı. 2004’te Lahey’deki Uluslararası Ceza Mahkemesi, Srebrenica'yı resmen soykırım olarak tanıdı. Ratko Mladić ve Radovan Karadžić ömür boyu hapse mahkum edildi. Mladić'in cezasını çektiği hapishanenin yeri kamuoyuyla paylaşılmamışken, Karadžić Cezasını İngiltere'nin Wight Adası'ndaki bir hapishanede çektiği bilinmektedir.
Srebrenica, sadece bir katliam değil; Boşnak kimliğinin yaralı hafızasıdır.
-
Her yıl 11 Temmuz’da Potočari Mezarlığı’nda anma törenleri yapılır.
-
Nesiller boyu travmayı taşıyan bir halk, hâlâ adaletin ve yüzleşmenin peşindedir.
Volkan’a göre: “Büyük Grup Kimliği, yaşanmış bir travma ile özdeşleştiğinde, onu kuşaktan kuşağa aktarır. Srebrenica, Boşnaklar için sadece bir olay değil, bir kimlik parçasıdır.”
Srebrenica, tarih kitaplarında bir paragraf değil; insanlığın sessiz kaldığı bir çığlıktır.
Ve bugün, Bosna’da yeniden yükselen etnik ayrımcılık, hâlâ o çığlığın yankılandığını gösterir.
Unutulursa tekrar eder. Anılırsa ve anlaşılırsa ders olur.
Ancak savaş, sadece kurşunla değil, korkuyla da çıkar.
Bugün en büyük risk, büyük grupların geçmiş travmalarının yeniden “biz” ve “onlar” duvarı örmesidir.
Bosna'nın ihtiyacı, yeni bir kimlik değil; ortak bir iyileşme alanıdır.
Vamık Volkan’ın dediği gibi, toplumlar ancak "meçhul anıtlar" yerine kolektif yas çalışması yaparsa iyileşebilir.
Barış, sadece diplomatik bir anlaşma değil; psikolojik bir niyettir.
Yeni bir savaş ihtimalini engellemek için önce her grup kendi aynasına bakmalı.
Sırplar soykırımı inkar etmemeli,
Boşnaklar haklı acılarını öfkeye dönüştürmemeli,
Hırvatlar Batı’nın stratejilerine yaslanmamalı.
Bosna, Avrupa’nın kalbindeki travma laboratuvarıdır.
Ders alınmazsa yine yangın çıkar.
Çünkü bu coğrafyada savaş, önce bir söylem olarak başlar.
Sonra bir parlamento cümlesine, sonra bir göç konvoyuna, sonra bir tabuta dönüşür.
Ve tarih, sadece tekrar etmez.
İntikam alır.

Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Yorumlar
Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.