Yeni Yüzyılın Kırılma Noktaları: Küresel Satranç Tahtasında Kıbrıs’ın Gölgesi (1/5)
Yeni Yüzyılın Kırılma Noktaları:
Giriş
Yeni Yüzyılın Kırılma Noktaları başlıklı bu yazı dizisi, beş bölümden oluşan analitik bir yolculuktur. Amaç; dünya siyasetinde giderek karmaşıklaşan çatışma dinamiklerini, enerji politikalarını, jeopolitik kırılmaları ve barış arayışlarını tarihsel ve stratejik bağlamda ele alarak tartışmaya açmaktır.
Beş gün boyunca yayımlanacak bu yazı dizisinde, her bir bölüm farklı bir odaktan meseleye yaklaşmaktadır:
- Küresel Satranç Tahtasında Kıbrıs’ın Gölgesi
Kıbrıs'ın tarihsel ve jeopolitik önemi; Doğu Akdeniz'deki enerji ve güvenlik denklemindeki belirleyici rolü. - Enerji Koridorları, Güvenlik Hatları ve Batı’nın Stratejik Arayışı
Trans-Hazar, IMEC ve Kuşak-Yol gibi stratejik hatlar çerçevesinde Batı’nın enerji güvenliği politikaları. - Jeopolitik Hafıza – Trans-Hazar’dan Kıbrıs’a Kadar Bir Denge Oyunu
Çin-ABD rekabetinin bölgesel izdüşümleri; Gazze, İran ve Tayvan üzerinden okunan küresel strateji. - Kıbrıs’ta Çözüm Arayışları – İki Devletli Hayal mi, Federal Gerçeklik mi?
Kıbrıs sorununun çözüm modelleri, BM kararları çerçevesinde iki toplumlu federasyon ve siyasi eşitlik tartışmaları. - Barış Mümkün mü? Üçüncü Dünya Savaşı mı Geliyor?
Artan bölgesel çatışmalar, enerji krizleri, büyük güçlerin askeri hamleleri ve diplomatik kırılganlıklar eşliğinde küresel barış umutları.
Her bölüm, birbirini tamamlayan yapısıyla bugünü anlamaya ve yarını öngörmeye katkı sunmayı hedefliyor.
Küresel Satranç Tahtasında Kıbrıs’ın Gölgesi (1/5)
"Her çağ kendi kıyamet senaryosunu yazar. Bugünkü senaryo ise Orta Doğu’da yazılıyor. Sahnesi Gazze, repliği Tel Aviv, yankısı Tahran, rejisörü ise ABD."
- yüzyılın ortalarına doğru ilerlerken dünya, yeni bir küresel fay hattının çevresinde yeniden şekilleniyor. Artık savaşlar yalnızca cephede değil, enerji hatlarında, diplomatik bloklarda, medya kanallarında ve ekonomi algoritmalarında yürütülüyor. Bu küresel satranç tahtasında Türkiye, Rusya, Çin, Avrupa Birliği, ABD ve bölgesel aktörler yeni hamleler peşinde. Ancak bu denklemin tam ortasında, kimi zaman gözden kaçırılan ama kilit önemdeki bir taş duruyor: Kıbrıs.
Gazze’de yaşananlar artık yalnızca bir bölgesel çatışma değil. Tüm küresel oyuncuların stratejik çıkarlarını test ettikleri bir alan haline gelmiş durumda. ABD, İsrail üzerinden İran’a dolaylı bir mesaj iletirken; Çin, bu çatışmanın ekonomik ve diplomatik sonuçlarına göre pozisyon alıyor. Rusya ise Ukrayna bataklığında yıpranmışken Orta Doğu’da pasifleşmiş durumda. Avrupa Birliği ise çifte krizle boğuşuyor: enerji güvenliği ve savunma harcamaları.
Tam da bu noktada Kıbrıs, Akdeniz’in ortasında değil, tarihin kırılma noktalarının tam göğsünde yer alıyor. Sadece doğalgaz rezervleriyle değil, aynı zamanda NATO’nun doğu kanadı ile Avrasya hattı arasında kurduğu stratejik köprüyle. Kıbrıs, artık yalnızca bir ada değil; Doğu Akdeniz’in ve hatta Orta Doğu’nun geleceğini doğrudan belirleyecek değilse de, yakın bir gelecekte çok önemli rollere bürünme olasılığı oldukça yüksek olan jeopolitik bir turnusol kâğıdıdır.
ABD’nin Kuşak-Yol Girişimi’ni zayıflatma çabaları, yalnızca Çin’i değil, bu hatla bağlantılı alternatif güzergâhlarda yer alan Türkiye’yi, Azerbaycan’ı ve diğer Türk Devletlerini de dolaylı olarak etkiliyor. Bu çabanın bir yansıması olarak Trans-Hazar Koridoru, Kuşak-Yol’un bir uzantısı olmaktan çıkarılıp IMEC (Hindistan-Orta Doğu-Avrupa Koridoru) gibi yeni projelerle dengelenmeye çalışılıyor. Avrupa Birliği, bu jeopolitik oyunda daha çok dengeleme rolüne soyunurken, ABD ise Kuşak-Yol'u bölgesel krizlerle aşındırmayı hedefliyor.
Türkiye, bu küresel çekişmelerde “denge politikası” olarak tanımlanan çok eksenli bir diplomasi yürütüyor: Bir yandan Çin ve Orta Asya ile ekonomik bağlarını sürdürürken, diğer yandan NATO ve Avrupa ile güvenlik merkezli ilişkilerini geliştiriyor. Ancak tüm bu denklemde, bu politikaların sınandığı yer yine Kıbrıs. Çünkü Kıbrıs, sadece bir adadan ibaret değil; Doğu Akdeniz enerji hatlarının, Avrupa güvenliğinin ve Asya-Avrupa geçişlerinin birleşim noktasıdır.
“Haritada küçük görünen yerler, tarihin kırılma noktalarında büyür.”
Kıbrıs, yüzölçümüyle değil ama stratejik değeriyle 21. yüzyılın en kritik jeopolitik tartışmalarının merkezinde. ABD-Çin rekabeti, Avrupa’nın güvenlik açmazları, Orta Doğu’daki vekâlet savaşları ve enerji koridorlarının yeniden tanımlandığı bir çağda, Kıbrıs yeniden satranç tahtasının ortasında yer alıyor. Sadece Doğu Akdeniz değil, küresel düzen bu adanın etrafında yeniden şekilleniyor.
ABD’nin Orta Doğu’daki etkinliği yalnızca İsrail-Filistin denklemine dayanmıyor. Enerji hatları, savunma sistemleri ve deniz yetki alanları gibi çok katmanlı bir stratejiyle bölgede kalıcı bir varlık göstermeye çalışıyor. Çin’in Kuşak-Yol Girişimi’nin yükselişi, bu denklemde en önemli kırılma noktalarından biri haline geldi. ABD, bu projeyi yalnızca ekonomik bir tehdit değil, aynı zamanda jeopolitik meydan okuma olarak okuyor.
İşte tam da bu noktada Kıbrıs’ın rolü değişiyor. Sadece iki toplumlu bir adanın ötesinde, artık enerji, güvenlik ve iletişim ağlarının birleşim düğümü haline geliyor. İsrail’den gelen doğalgazın Avrupa’ya taşınması, Türkiye-Yunanistan hattında son dönemde olumlu bir iklim olduğu görülse de en genelde yaşanan diplomatik gerilimler, Libya ile yapılan deniz yetki alanı anlaşmaları ve ABD’nin adada kurduğu askeri radar sistemleri, Kıbrıs’ı sadece bölgesel değil küresel bir mesele haline getiriyor.
“Kıbrıs, Doğu Akdeniz’in kalbidir; o durursa bölgenin damarları tıkanır.”
Kıbrıs, bugüne kadar hep "çözülmesi gereken bir sorun" olarak görüldü. Oysa artık "çözüm üretmeyen her aktörün elini yakacak bir dosya" haline geldi. Gerek BM nezdinde, gerek Avrupa'da, gerekse bölgesel ittifaklarda Kıbrıs’ın durumu belirleyici bir testtir. Federatif çözüm mü? İki devletli yapı mı? Yoksa donmuş bir çatışma mı?
Tüm bu soruların ortasında Türkiye ve Kıbrıslı Türklerin tezleri, artık yalnızca iç siyaset argümanı değil; küresel stratejilerle doğrudan ilişkili bir konudur. Bu nedenle, “Kıbrıs meselesi” olarak anılan bu başlık, aslında “dünyanın nasıl bir geleceğe evrileceği” sorusunun da cevabını içinde barındırıyor.
"Satrancın en önemli taşı şah değil, vezirdir; ama unutmayın, oyun piyondan döner."
Yarın: Enerji Koridorları, Güvenlik Hatları ve Batı’nın Stratejik Arayışı

Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Yorumlar
Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.