Bir de şu taraftan bakmayı deneyin
Şöyle bir tanımlama ile bugünkü yazıya başlamak istiyorum;
“Gözleri çakmak çakmak" deyimi, bir kişinin öfke, coşku, heyecan gibi yoğun duygularla gözlerinin parlaması, kızarması veya çok canlı görünmesi anlamına gelir. Sanki de gözlerinden ateş çıkıyor, göz bebekleri ışıldıyor gibi bir ifadeyi anlatır ve genellikle bir şeye aşırı derecede tutkuyla bağlanmayı veya yoğun bir enerjiyi ifade eder.”
Küçük biz kız çocuğu, altı yaşında, ilkokul öğrencisi.
Ve yazının girişinde paylaştığım deyimin tanımlaması ile gözleri parlıyor, her zaman, her koşulda gözlerinin içi adeta gülüyor.
Çok uzaklardan KKTC’ye gelmişler, babası bir fabrikada çalışıyor ve tek kelime Türkçe bilmiyor.
Küçük kız, Türkçeyi yeni yeni öğrenmeye başlamış, arkadaş ortamında, ders saatlerinde zorlanıyor.
Kaldıkları ev, ev değil aslında, işçi evi, ya da lojman, tek göz, sıralı, sıralı odalardan biri de onlara kalmaları için verilmiş.
Babası yaz kış giyebilmesi için tek kat üniforma alabilmiş, hemen hemen her gün aynı üniforma ile okula gidiyor.
Anlattıklarım bizden uzak değil, bu ülkede, KKTC de yaşanıyor ve daha küçük bir kısmını anlattım.
Mutlaka başka yerlerde, benzer, hatta daha farklı hayatlar vardır.
Yaşam, sadece gözümüzün önünde olanlardan, ya da sadece bizim gördüklerimiz, bildiklerimizden ibaret değil.
Bunları yaşayan insanların, çoğalması, artmasıdır esas sorunumuz.
Yoksulluk mu, evet, bunun adı yoksulluk.
Bu şartlarda yaşayanların yabancı olmaları da bu gerçeği değiştirmiyor, hele bu çocuklar, bu yaşadıkları onların tercihi, seçimi değil.
İşte bu noktada devlet, kamusal eğitim, çok çok önemli ve devletin en önemli yüzünü, sosyal yönünü çıkarıyor ortaya.
Bu insanların haklarını kim koruyacak, gelir düzeyi daha iyi olan insanlarla, bu insanlar arasındaki adalet nasıl ve kim tarafından sağlanacak?
Kıbrıslı Türklerin sosyal ve kamusal alanlardan uzaklaştığını, bu alanları boşalttığını, terk ettiğini daha önce söylemiştim.
Elbette başka başka yaşananlarda var, eğitim ve sağlığın ticari birer alan olduğu ise acı bir gerçek.
Okula gidecek üniforması olmayan ve devlet okulunda, yabancı bir ülkenin, yabancı dili ile eğitim almaya çalışan bu küçük kız yanında, okula her gün lüks araçla gelen, ailesi tarafından neredeyse, sınıfın kapısına kadar araçla getirilen çocuklar da var.
Adı üstünde çocuk, çocuklara bunları anlatamazsınız, anlatsanız da anlamazlar, bu onların tercihi değil.
Kamusal eğitim, devlet okulları işte böyle her kesimden çocuğu kapsayan bir hak ve olanaktır.
Mutlaka güçlendirilmesi, geliştirilmesi ve çocuklar arasında ki olumsuz farkı kapatması gerek.
Ne kadar güzel ki bunları kapatmak için çalışan bir öğretmen ordusu var.
Öğretmenler, eğitimciler, hem anne, hem baba, hem de arkadaş.
Şartlar ortada, bu örnekten yola çıkarak, KKTC’ye çalışmak için gelen yabancı uyruklu insanların, gelme sebebi çalışmak, demek ki çalışma hayatında bir eksiklik var.
Sorunun kökeni burada başlıyor.
Bu insanların maaş ve diğer haklarının tartışılması, asgari ücret üzerinden bir gündeme malzeme olması, çok üzücü.
Bu tartışma yapılırken, konunun ücret ekseninden çıkıp, insanca yaşamak, çocuklara, aileye standart bir hayat sunmak gibi yönlerin de düşünülmesi gerek.
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Yorumlar
Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.