Büyük Grup Psikodinamiği ve Kıbrıs'ta Çözüm
Yakın zamanda gerçekleşecek olan tarihi gelişmeler öncesinde, toplum ölçekli psikolojik çalışmaların; yazılar aracılığı ile de olsa başlatılması için, uzun yıllardan sonra psiko-politik yazılara ara ara yer vermek istedim. Bu n
Toplumlar, yalnızca sosyo-politik değişimlerle değil, tarihsel ve psikolojik döngülerle de şekillenir. Bu bağlamda Strauss ve Howe’un Kuşak Teorisi ve onun merkezindeki Dördüncü Dönüş kavramı, toplumların kriz, yeniden doğuş ve kimlik yeniden yapılanması süreçlerini anlamak için güçlü bir çerçeve sunar. Bu tarihsel model, Prof. Dr. Vamık Volkan’ın Büyük Grup Psikolojisi teorisiyle birleştirildiğinde, Kıbrıs gibi uzun süreli etnik çatışmalar ve travmalar yaşayan toplumlar üzerine derin bir analiz yapılabilir.
Kıbrıs, kimliği yaralı bir topoğrafyaya sahiptir. Yalnızca jeopolitik değil, aynı zamanda psiko-tarihsel bir laboratuvardır. 20. yüzyılın ikinci yarısında yaşanan etnik bölünmeler, zorunlu göçler, toplu travmalar ve ayrışan hafızalar; adadaki her iki büyük grubun – Kıbrıslı Rumlar ve Kıbrıslı Türkler – kolektif kimliğinde onulmaz izler bırakmıştır. Politik psikoloji dehası kabul edilen kıymetli hocam Prof. Vamık Volkan’ın 1970’lerden itibaren Kıbrıs üzerine yaptığı klinik ve gözlemsel çalışmaları, “büyük grup kimliği”nin nasıl travmalarla şekillendiğini ve bunun nesilden nesile nasıl aktarıldığını gözler önüne serer. Kıbrıslı Türkler açısından bakıldığında, 1963 olayları ve 1974 savaşı, “seçilmiş travmalar” ve “kimliği koruma refleksi” üzerinden derin bir psiko-sosyal yarılma yaratmıştır.
Bu alandan bir de "Dördüncü Dönüş" kavramına bakmamız Kıbrıs’taki kriz döngüsünü anlamamızı sağlar. Strauss ve Howe’un Kuşak Teorisi, ortalama 20-25 yıllık dönemlerle toplumsal karakterlerin dönüşümünü tanımlar. Bu çerçevede bakıldığında Kıbrıs’taki 1950’ler-1970’ler dönemi birinci büyük dönüşüm (kriz) evresi olarak okunabilir. Ardından gelen 1980’ler-2000’ler arası dönem, yapısal çözülmenin ve kimlik arayışının yaşandığı “çözülme evresi”dir. 2004 Annan Planı süreci ve sonrasında oluşan hayal kırıklığı, “uyanış” döneminin bastırılması gibi işlev görürken; günümüzde içinde bulunduğumuz evre, adeta yeni bir Dördüncü Dönüş’e, yani toplumsal kriz ve yeniden yapılanma potansiyeline işaret etmektedir.
Bu alamda Kıbrıs, yalnızca diplomatik müzakerelerin değil, aynı zamanda bastırılmış kolektif duyguların, bilinçdışı korkuların ve aktarılmış travmaların sahnesidir. Her siyasi temas, yalnızca anayasal bir çözüm arayışı değil, aynı zamanda kimliklerin psikodinamik çatışmasının da tekrar sahnelenmesidir.
Bugün oluşan politik modelde iki isim esas alınabilir. Bunlardan birisi sayın Tufan Erhürman ve diğeri sayın Ersin Tatar'dır. Bu iki isim aslında temel iki yaklaşımın aktif sembolleri durumundadırlar. Burada en çok altı çizilerek yazılması gereken, psikodinamik sürecin tüm yarı ideolojik politik söylemlerin üzerinde bir yerde olduğunun anlaşılmasıdır. Çünkü, federasyon çözümü, iki devletli çözüm ve hatta benzeri türevlerin önemi, psikodinamik çözümler olmadan anlamsızdır, boşunadır. Oysa artık her ne kadar onu da başaramasak da, bir parti programı gibi, çözüme yönelik barışı, psikolojik olarak da yönetebileceğimiz "çözüm programı" oluşturulması yerinde olacaktır.
*
Dr. Volkan'ın kimlik alanları ve “Kutsal Nesneler” gibi bir çok coğrafya da başarı ile hayat bulan çalışmaları, bu tür konuları anlamamızı kolaylaştırmaktadır. Dr. Volkan’ın belirttiği üzere, büyük grup kimliklerinin en hassas alanı “kutsal simgeler”dir. Kıbrıs’ta kayıp şahıslar, boş köyler, silinmeyen duvar yazıları, terk edilmiş evler – hepsi kolektif belleğin fiziksel ve sembolik taşıyıcılarıdır. Her yeni nesil, bu sembollerle büyür; onları anlamlandırmaya, savunmaya veya reddetmeye çalışır.
Bu nesneler, Dördüncü Dönüş dönemlerinde daha da görünür hale gelir. Çünkü kriz evreleri, geçmişle yüzleşme ve kimliği yeniden inşa etme zorunluluğunu beraberinde getirir. Ancak bu yüzleşme, yalnızca siyasi liderlikle değil, psiko-toplumsal diyalogla mümkün olabilir.
Oysa birleştirici alanlar mümkün mü, sorgulanmalıdır. Dördüncü Dönüş’ün zorlayıcı potansiyeli, yalnızca çatışmaların değil, aynı zamanda ortak anlatıların ve kolektif empati alanlarının yaratılmasındadır. Kıbrıs’ta bu potansiyel, özellikle genç kuşakların karşılıklı temasında ve kültürel belleği birlikte keşfetme girişimlerinde görünür olmaya başlamıştır. Prof. Volkan’ın önerdiği gibi, “bağlayıcı kimlik nesneleri” yaratmak, yani geçmişin yaralarını simgeleyen nesneleri yeni anlamlarla donatmak, gruplar arası psikolojik sınırları esnetebilir. Bu, Strauss-Howe’un tarif ettiği kriz-sonrası yeniden doğuşun psiko-sosyal ön koşuludur.
Kıbrıs’ın geleceği, yalnızca diplomatik masalarda değil; tarihsel döngülerin, kolektif travmaların ve nesiller arası psikodinamiklerin kesişiminde yazılmaktadır. Strauss ve Howe’un “Dördüncü Dönüş” kavramı, bize bu döngüsel kriz anlarının kaçınılmazlığını gösterirken, Prof. Vamık Volkan’ın “Büyük Grup Psikolojisi” kuramı, bu krizlerin ruhsal derinliğini ve dönüşüm potansiyelini anlamamıza yardımcı olur.
Elbette "çözüm hemen şimdi" romantik söyleminin arkasında bu derin temeller bulunmaz. Oysa psiko-toplumsal süreç tamamlanmadan belik eski acılara dönülmez ama süreç de barış dili ile ilerleyemez. Kıbrıs, bugün yeni bir dönüşümün eşiğinde durmaktadır. Bu dönüşüm, geçmişin hayaletleriyle yüzleşmeyi, seçilmiş travmaların anlamlandırılmasını ve büyük grup kimliklerinin yeni sembolik alanlarda buluşmasını gerektirir. Ancak o zaman, bu ada gerçek bir barışa – sadece politik değil, psikolojik bir barışa – ulaşabilir.

Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Yorumlar
Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.