Çocukların Çocukluğunu Çalan Sessiz Fırtına
Bazı evler aceleyle terk edilir. İçinde çorbası yarım kalmış tencereler, kırık bir oyuncak, duvara yarım yamalak çizilmiş bir resim bırakılarak… Bir çocuk ardına bakmaya fırsat bulamadan kapıdan çıkarılır. Anlamadığı bir telaşla, kavrayamadığı bir korkuyla. Ve o an, göç başlar.
Göç, bir yer değiştirmek değildir sadece. Bir çocuğun köklerinin sökülmesidir. Oyun oynadığı ağacın adını unutmasıdır. Penceresinden baktığında bildiği gökyüzünü kaybetmesidir. Bildiği kokuları, sesleri, yüzleri kaybetmesi… Ve en çok da, “yerim” dediği duyguyu yitirmesidir.
O küçük eller bavulların kulplarına yetmez belki, ama ruhlarında koca bir göçün ağırlığını taşırlar. Anlamadan, nedenini bilmeden… Bir sabah uyanıp bildiği hiçbir şeyi yerinde bulamamak gibi. Bildiği her şey, geride bıraktığı bir hayal olur. Arkadaşları, sokakları, okul yolu, bir sabah ansızın susar.
Göç eden bir çocuk, büyürken içinden bir şey eksilir. Bir kere köksüz kalmış bir çocuk, dünyanın en güzel bahçesine de konsa, hep biraz yabancı kalır. O bahçenin çiçekleri ona seslenir belki ama, o çiçeklerin kokusu eskisi gibi kokmaz. Çünkü o, kendi toprağını geride bırakmıştır. Ve insan bir kez toprağını kaybedince, hiçbir yerde tam olarak yürüyemez.
Göç, çocukların ellerinden oyuncaklarını alır, yerine endişe verir. Göç, çocukların gözlerinden hayali alır, yerine özlemi koyar. Göç, çocukların yüreklerinden kahkahayı alır, yerine suskunluğu yerleştirir. Onlar artık yeni yerlerinde, oyun oynarken bile içten gülmezler. Çünkü her an her şeyin yine kaybolabileceğini bilirler.
Bir çocuğun göçü, sadece evini değil, güvenini de kaybetmesidir. O güven ki, bir insanın dünya üzerindeki ilk adımını atarken duyduğu görünmez destek… İşte göç, o desteği bir gecede söker alır. Ve çocuklar, bir daha hiçbir yere tam anlamıyla basamaz.
Bir bavulun içinde taşınan sadece eşyalar değildir. Küçük bir çift ayakkabı, bir bebek battaniyesi, birkaç fotoğraf… Asıl taşınan, bir çocuğun bölünmüş kalbidir. Bir kısmı geride, bir kısmı mecburen ileride.
Göç eden çocuklar, büyür. Büyürken öğrenirler gülümsemeyi; ama o gülüşlerin ucunda hep bir hüzün taşır. Öğrenirler yeni sokakları; ama her sokağın başında eski evlerini hayal ederler. Öğrenirler konuşmayı; ama bazen sustukları şeyler kelimelere sığmaz.
Göç, bir çocuğun çocukluğunu sessizce alır. Ve geriye büyümüş, ama içi hep biraz eksik kalmış bir insan bırakır.
Bütün bunlar olurken, kimse tam olarak fark etmez. Çünkü göç sessiz bir fırtınadır. Çığlık atmaz, yıkmaz, ama içten içe yakar. En çok da çocukları.
Ve bir çocuk eğer kökünden söküldüyse, hayatı boyunca hep bir şey arar. Bir sokak, bir ağaç, bir ses, bir koku… O arayış, hiç bitmez. Çünkü insan, bir kere çocukken kaybettiği toprağın yerini, bir daha hiçbir yerde bulamaz.

Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Yorumlar
Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.