Otrovert
Popüler psikoloji sözlüğüne yeni düşen bir kavram dolaşıyor: “Otrovert.” Ne tam olarak içe dönük ne de dışa dönük… Daha çok kalabalığın içindeyken bile özünü koruyabilen, onay aramadan düşünebilen, grup baskısına mesafe koyabilen biri. Aslında yeni olan belki kelime; ama tarif ettiği hal, uzun zamandır aramızda.
Klasik ayrım—içe dönük/dışa dönük—enerjiyi nereden aldığımıza bakar. Otrovertlik ise enerjinin yanında “yönetişim” meselesini öne çıkarır: Kendi aklını yönetebilmek, gündemin değil ilkenin peşinden gitmek. Bir toplantıda herkes aynı fikri savunurken “durun, bir de buradan bakalım” diyebilen cesaret, otrovert duruşun kalbidir.
Otrovert kişi, popüler kültürün gürültüsünü kısmayı bilir. Gündelik onay döngülerine (beğeni, alkış, trend) yaslanmak yerine, derin bağlar ve uzun vadeli anlam arar. Bu yüzden yalnızlığı bir ceza olarak değil, düşünceyi keskinleştiren sessiz bir atölye olarak görür. Sosyal ilişkileri zayıf değildir; sadece kalabalık yerine öz’ü tercih eder.
Elbette her kavram gibi bu da sihirli bir anahtar değildir. “Ben otrovertim” deyip her tür geri bildirimi reddetmek, kendi doğrularını putlaştırmak demektir. Sağlıklı otrovertlik, fikrini savunurken bile yeni veriye açık kalmayı, “yanılmış olabilirim” demeyi içerir. Aksi hâlde özgür düşünce sandığımız şey, yalnızca gurur olur.
Peki bu duruş nasıl beslenir? Birkaç küçük alışkanlık önerisi: Günde on dakikalık dijital perhiz; gündemin senden ne istediğini değil, senin gündeminden ne istediğini sormak; tartışmalarda pozisyon değil prensip savunmak; “neden?” diye iki kez sormak; bir de küçük bir not defteri taşıyıp kalabalıkta aklına düşen özgün kıvılcımları kaydetmek.
Otrovertler, köprü kuran kişilerdir. Kutuplaşmanın ortasında bir adım geri çekilip geniş kadrajdan bakarlar. Bu yüzden çoğu zaman “gecikmiş ama isabetli” kararlar verirler. Hızlı dünyada bu yavaşlık sabır ister; fakat şunu unutmayalım: Yavaşın da bir hızı vardır—kalıcı olanın hızı.
Belki de bugünün ihtiyacı tam olarak budur: Daha az alkış, daha çok muhakeme. Daha az tribün, daha çok vicdan. Eğer kendini bu çizgide hissediyorsan, adına ne dendiği o kadar mühim değil. Esas olan, kalabalığın içinde kaybolmadan kalbinin sesini duyabilmektir. Çünkü bazen en gürültülü yerde bile en özgür düşünce, içimizin sessizliğinde doğar.

Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Yorumlar
Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.